17 Şubat 2020 00:15

Arap coğrafyasında geçen hafta | Türkiye-Rusya ilişkileri: Çıkarların evliliği

Suriye ordusunun İdlib'de ilerlemesiyle Türkiye-Rusya ilişkileri yeniden gündem oldu. İlişkinin stratejik olmadığı ve çıkarlara dayandığı ancak yeni bir anlaşmanın da mümkün olduğu yorumları yapılıyor

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Ali KARATAŞ
Yusuf ERTAŞ

Suriye’deki gelişmeler Arap dünyasının en çok tartıştığı konular olmaya devam etti. Önce İdlib’teki son gelişmelerden başlayalım: Türkiye uzmanı Akademisyen Muhammed Nureddin, Türkiye’nin Suriye’de asıl bulunma amacının 1920’de hazırlanan Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmak olduğunu yazdı. El Halic gazetesinde yer alan makalesinde Nureddin, NATO üyesi olan Türkiye’nin Suriye’deki varlığının NATO varlığına dönüşebileceği yorumuna yer verdi. Rusya-Türkiye arasındaki ilişki için “İdlib ve Kuzey Suriye’deki son gelişmeler, Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması ne kadar sağlam görünse de stratejik olmadığını gösteriyor” dedi.

İki devlet arasındaki ilişkiyi “İdlib’de Türkiye ve Rusya: Katolik olmayan çıkarların evliliği” başlıklı başyazısında değerlendiren al Kuds al Arabi, var olan ortak çıkarlar nedeniyle bundan sonra Suriye iktidarının Rusya’nın izni olmadan bir tek kurşun sıkamayacağını yazdı. Kremlin’in Türkiye ile ilgili ikili bir politika benimsemiş olabileceğine dikkat çeken gazete; “Bir yandan enerji, ticaret, silahlanma ve teknoloji düzeylerinde stratejik anlaşmalar sürdürürken, Suriye rejimine Maarat al Numan ve Sarakib’den sonra İdlib merkezine daha da yakınlaştıran askeri operasyonlarını sürdürme yetkisi veriyor” dedi. İki ülke arasındaki ilişki için ise; “Katolik olmayan ve özdeş çıkarlar zincirinin hesaplanmış bir dengesinin ürünü olan bir ilişki” nitelendirmesi yapıldı.

RUSLARLA SATRANCIN TEHLİKELERİ

Aynı gazeteden Celbir al Aşkar, “Erdoğan ve Putin ile satranç oynamanın tehlikeleri” başlıklı makalesinde Rusya’nın Suriye krizine müdahil olduğu andan itibaren gelişmeleri aktararak tüm bunlardan çıkarılması gereken dersin Rus oyuncunun Suriye tahtasında çok oyunculu satranç maçında Türk oyuncudan çok daha yetenekli olduğunun görülmesi olduğunu ifade etti.

Rusya için “Güney Akdeniz’deki bölgesel etkisi, Libya ve Cezayir’e ve Arap Levant’tan Körfez’e kadar derinlemesine genişletme yeteneği verdi” dedi.

Al Arab gazetesinden Hüseyin Abdülaziz, Türkiye ve Rusya arasındaki anlaşmazlığın uluslararası alanda stratejik düzeydeki farklılıktan kaynaklandığını yazdı. Abdülaziz, yapılan açıklamalardan olayların askeri bir tırmanışa doğru gitmeyeceğini ve sahadaki değişiklikleri dikkate alarak yeni bir Soçi anlaşması için yeni toplantıların yapılacağını savundu.

Middle East Online sitesinden Hayrullah Hayrullah, sadece Suriye kuzeyindeki olaylara değil, büyük resme bakmak gerektiğini ifade etti. Hayrullah, “Büyük resim, bugünlerde Suriye’de olup bitenlerin, İran’ının rolünün azalması da dahil olmak üzere, bölgede meydana gelen değişikliklerin ayrılmaz bir parçasıdır” dedi.

ABD’YE KARŞI YENİ TAKTİK

Suriye’de diğer bir önemli gelişme Haseke vilayetinde yaşandı. Rai al Youm gazetesinin baş yazarı Abdulbari Atwan, Haseke’de devriye gezen ABD konvoyu ile Suriye askerleri arasında yaşanan gerginlikte bir Suriye askerinin ölmesinin ve iki ABD askerinin yaralanmasının yeni bir döneme işaret ettiğini yazdı. Atwan, Kamışlı’da yaşanan gerginlikten sonra bu ikinci gelişmenin Suriye’deki ABD varlığına karşı milis güçleriyle silahlı direniş stratejisinin devreye sokulmasının adımı olabileceğini ifade etti.


ÖFKELİ YENİÇERİ VE NATO’NUN KUCAĞI

Muhammed NUREDDİN
al Halic

İdlib ve Kuzey Suriye’deki gelişmeler pusulayı birçok açıdan düzeltti. Rusya, Recep Tayyip Erdoğan rejimi ile anlaşmalar imzaladığında Ankara ile “stratejik” bir ortaklığa taraftı: Türkiye’ye S-400 füzelerini satılmış, “Türk akımı” boru hattı Rusya’dan Karadeniz üzerinden Türkiye’ye ve oradan Avrupa’ya kadar uzatılmıştı. Ayrıca Rusya, Mersin’de nükleer reaktör kuracak. Böylece Rusya’nın gaz ihracatında Ukrayna’dan geçen gaz boru hattına bağımlılığı kalkmış ve NATO’nun askeri sistemine de nüfuz etmiş olacak.

Öte yandan Türkiye; Cerablus, al Bab, Azez ve Afrin bölgelerine girmek için Rusya’dan yeşil ışık aldı. Daha sonra Barış Pınarı harekatıyla 30 km derinliğe girerek Tel Abyad ve Rasulayn’a ulaşmıştı. Aynı zamanda İdlib’de gerginliği azaltma bölgesi kurma çerçevesinde 12 gözlem noktası kurmuştu. Rusya, Türkiye’yi NATO’dan uzaklaştırmak ve Washington’la arasında çatlaklar oluşturmak için tavizler veriyordu. Türkiye, Suriye içinde geniş arazilere girerek alan elde ediyordu.

Türkiye’nin bu anlaşmaları kabul etmesindeki birincil amaç; Kuzey Suriye’ye girerek burada kurduğu askeri üslerini, en ünlüsü Başika üssü olan Irak’taki 20’den fazla askeri noktayla birleştirmektir. Türkiye sadece milli güvenliği için tehdit olarak gördüğü Kuzey Suriye’deki Kürt “koridoru”nu izole etmekle yetinmedi. Yetkililer tarafından defaten 1920’de ilan edilen Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmak istediğini tekrarladı. 1918’de Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra hazırlanan Misak-ı Milli haritasında Kuzey Suriye ve Irak, Türkiye sınırlarında gösteriliyordu.

Ancak Misak-ı Milli sınırlarında ifadesini bulan Türk stratejik çıkarlarının İdlib’e doğru ilerleyen Suriye ordusu tarafından tehdit edildiğini hissettiğinde, ordusunun lejyonlarını İdlib’e, Afrin’e ve Barış Pınarı harekatı bölgesine taşıdı. Burada ayrılık, daha doğrusu Ankara ve Moskova arasındaki fark ortaya çıktı.

Dikkate değer olan, Washington’u Suriye’deki Kürt “ayrılıkçılığını” desteklemekle suçlayan Ankara, geçtiğimiz birkaç gün içinde kendini Washington’un ve NATO’nun kucağında buldu. Batılı demokrasilerden İdlib için yardım istedi. Amerika, Ankara’ya desteğini ifade etmekte gecikmedi. Elçisi James Jeffrey iki kez Türkiye başkentine Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmeye geldi.

Türkiye’nin hazırlandığı “kapsamlı” askeri operasyonun, “Misak-ı Milli çerçevesinde Suriye’nin başka bölgelerine de girerek Türk varlığını güçlendirmek”ten başka bir amacı yoktur. Ankara’nın NATO sisteminin üyesi olmasının ışığında Türkiye’nin varlığı NATO’nun varlığına dönüşebilir. Bu nedenle Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması, Türkiye’nin bundan maksimum fayda sağlamasından sonra çöpe gidiyor. Ankara’yı Batı’dan uzaklaştırmak ve Moskova kampına çekmek yaklaşımı doğru değildi.

İdlib ve Kuzey Suriye’deki son gelişmeler, Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması ne kadar sağlam görünse de stratejik olmadığını gösteriyor.


RUS-TÜRK ANLAŞMAZLIĞI

Hüseyin ADBULAZİZ
al Arab

Siyasi gözlemciler, İdlib’de Rusya ile Türkiye arasındaki gerginliğin şaşırtıcı olmadığı konusunda hemfikirler. Sadece Rusya’nın Suriye rejiminin tüm bölge üzerindeki kontrolünü genişletme arzusu nedeniyle değil, aksine Suriye arenasında ve dışında iki ülke arasındaki stratejik farktan kaynaklanıyor. İki ülke düne kadar ideolojik, politik ve ekonomik düzeylerde iki farklı stratejik alanda bulunuyordu. Ancak siyasetin değişen hükümleri var, dünün düşmanı bugünün dostu olabilir. Karmaşık Suriye gerçekliği, iki ülkeyi güvenilir olmayan bir buluşma noktası aramaya yöneltti. Aralarında geliştirilen ilişki stratejik ittifaktan daha az, iş birliğinden daha fazla olarak tanımlanabilir.

Suriye’deki Rus-Türk yakınlaşması her iki ülkenin ihtiyaçları nedeniyle daha geniş bir yakınlaşmayı yansıtıyor. Örneğin, Türk akımı projesi sadece Türkiye coğrafyası sayesinde başarıya giden yolu bulmakla kalmıyor, iki başkente aralarındaki gelecekteki ilişkinin ne olacağına dair stratejik vizyonlar veriyor.

Bununla birlikte iki ülke arasında hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde stratejik düzeyde büyük farklılıklar mevcut ve İdlib’de iki boyutta “iş birliği de-çatışma da” görülebilir: Bölgesel, askeri düzenlemelerin Suriye coğrafyası üzerindeki etkilerine bağlı olarak iki ülke arasında anlaşmalar bulunmaktadır. Ama İdlib vilayetinin bazı bölgelerinin kontrolü noktasında farklılıklar bulunmaktadır. Suriye coğrafyasından daha kapsamlı olarak uluslararası alanda stratejik farklılıklar; Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna’yı ziyaret etmesinde, Türkiye’nin Akdeniz’e yönelmesi ve Libya kıyılarına ulaşmasında ve bundan önce Fırat’ın doğusundaki Türk-Amerikan yakınlaşmasında hissedilebilir.

Bu boyut, iki taraf arasındaki ilişkilerin yönünü ve bölgesel yansımalarını belirlediği için en önemlisidir. Rusya’nın sorunu, Türkiye’nin bölgedeki stratejik konumunu görmemesi ve sadece Suriye kapısının bıraktığı kadar iş birliğine girmesi. Böylece Ruslar, Türklerin İdlib’de kalmasına ve Halep’in kuzeybatı kırsalında toprak edinmesine izin vererek ABD ve Avrupa’dan uzaklaşacaklarına inanıyorlardı. Ancak Kremlin’in karar vericileri Türkiye’nin seçeneklerini genişletme imkanı sağlayan dünyanın kalbindeki konumunun onu üç kıta ile temas ettirdiğini fark etmedi.

Görünüşe göre Ruslar, Putin ve Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinden sonra Türkiye’nin konumunun ciddiyetini anlamışlar. Kremlin, gerekli olanın Soçi Anlaşması’nın uygulanması olduğunu açıkladı, yani Rusya bu anlaşmanın ötesine geçmeyecek. Bu durum, Rusya Savunma Bakanlığı’nın M5 Şam-Halep karayolunun kontrolünün alınması sonrası çarşamba akşamı yaptığı açıklamada da ifade edildi.

Daha da önemlisi, Rus ve Suriye genelkurmay başkanları tarafından yayınlanan garip bir ortak açıklamada, “Suriye ordusunun operasyonlarıyla militanların provokasyonlarına yanıt verdiği” ifade edildi. Bu provokasyonlar biter bitmez askeri operasyonların duracağı ve Soçi Anlaşmasının şartlarının uygulanacağı anlamına gelir.

Yapılan açıklamalar olayların askeri bir tırmanışa doğru gitmeyeceğini ve sahadaki değişiklikleri dikkate alarak yeni bir Soçi anlaşması için Moskova’da yapılacak Türk-Rus toplantısında yeni düzenlemelerin ortaya çıkacağını gösteriyor.


HASEKE’DE NELER OLUYOR?

Abdulbari ATWAN
Rai al Youm

Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib vilayeti, Suriye Arap Ordusu kuvvetlerinin ilerlemesinden dolayı bu günlerde dikkatin ana odağı olabilir. Ordu, düzinelerce köy, kasaba ve dört büyük şehri geri aldı. Halep ve Şam arasındaki uluslararası yolu açtı. Türkiye’nin askeri sevkiyatı ve tehditleri nedeniyle Suriye ile Türk tarafı arasındaki gerilim, kapsamlı çatışmaların sınırına ulaşmış durumda. Ancak, kuzeydoğudaki Haseke vilayetinde meydana gelen gelişmeler bizim için daha az önemli değil. Özellikle Suriye Arap Ordusu’nun unsurları ile Amerikan zırhlı devriyesi arasındaki benzeri görülmemiş çatışmalardan sonra. Sonuç olarak, iki Amerikan askeri yaralandı ve kriz 9 yıl önce başlamasından bu ana ilk defa Amerikalılar tarafından bir Suriye askeri şehit edildi.

Suriye kuvvetlerinin Amerikan askeri konvoyuna itirazı, ancak Şam’daki siyasi ve askeri liderlerinin açık ve net talimatlarıyla gerçekleşebilir. Gelinen durum, Amerikan işgal güçlerine karşı silahlı direnişi aktive ederek Fırat’ın doğusunda cephe açmak için stratejik kararları öngörüyor.

Bu değişimi doğrulayan şey, Kamışlı’da Amerikan kuvvetleriyle Şam’a sadık halk ve gruplar arasında çatışmaların meydana gelmesidir. Bu çatışmaların sonucu 14 yaşında bir çocuk yaşamını yitirdi. Devriyelere ve Amerikan mevcudiyetine karşı silahlı direnişe yönelik hazırlıklar hakkında haberler alınıyor.

Suriye’nin kuzeyindeki ve doğusundaki Amerikan güçlerine karşı bir cephe açmak, özellikle İdlib vilayetindeki mevcut gerilim göz önüne alındığında, belki de şaşırtıcı bir durum. Suriye ordusu ile bölgedeki Türkiye’ye bağlı güçler arasındaki gerginlik askeri çatışmaların kenarına ulaştı. Ancak Suriye hükümetine yakın Lübnan’daki kaynaklar, Rai al Youm’a yaptıkları açıklamada çatışmalarla ilgili “endişe düzeyinin düşük” olduğunu söyledi. Rus müttefik, İdlib’de terörist grupların varlığını sona erdirme talebinde kararlı. Türklerle karşı karşıya kalsa bile Suriye’deki kazanımlarını korumak için sürecin sonuna kadar gitmeye hazır.

Trump yönetiminin Suriye’ye karşı uyguladığı kuşatma politikaları ve ekonomik baskı çerçevesinde Suriye petrol ve gaz rezervlerini sürekli kontrol etmek, üretimini yağmalamak ve Suriye Arap Ordusunun Suriye devletinin egemenliğine geri dönmesini engellemek için Amerikan askeri varlığı esas olarak güçlendi.

Hedefler arasında iç durumun kötüleşmesini sağlamak ve yeniden yapılanma planlarını engellemek de var. Washington’un Irak’taki üslerine benzer bir şekilde kalıcı bir askeri üs kurmayı planladığına dair raporlar mevcut.

Cumhurbaşkanı Beşar Esad iki ay önce “Russia Today” televizyonuyla yaptığı röportajda Amerika’nın, güç dengesindeki çok büyük fark nedeniyle Suriye ordusuyla karşı karşıya kalacağı geleneksel bir savaşla yenilemeyeceğini, ancak silahlı bir direniş hareketiyle karşı karşıya gelinebileceğini söylemişti. Bu stratejinin uygulanmasına başlanmış gibi gözüküyor. 

ÖNCEKİ HABER

İşsizlik ödeneğine 2019’da 1 milyon 955 bin 41 kişi başvurdu

SONRAKİ HABER

Üsküdar Belediyesinin, Ensar Vakfına verdiği yurt için bedel alınmadı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa