Dünya Turu | Meksika: Kadın cinayeti sergisi ya da halk şiddete nasıl alışır?
Meksika’da kadın cinayetleri tartışılıyor. Kamerunlu çocuklar ‘meme ütüleme’ işkencesine maruz kalıyor. Slovakyalı işçiler işten atma tehdidi ile karşı karşıya. Yunanistan’da ise genel grev var.
Fotoğraflar: Yunanistan grev afişi (solda), Ingrid Escamilla (sağda)
Hazırlayan: Elif GÖRGÜ
Dünya Turu’nda bu hafta kadınların, 25 yaşındaki Ingrid Escamilla’nın vahşice öldürülmesine karşı ayaklandığı Meksika’ya, Kamerunlu kız çocuklarının cinsel şiddetten koruma gerekçesiyle bir başka şiddet türü olan “meme ütüleme”ye maruz bırakıldıkları mülteci kamplarına, işçilerin sosyal güvenlik hakkı için grev yapacağı Yunanistan’a ve otomotiv işçilerinin iş kaybetme riskiyle karşı karşı olduğu Slovakya’ya uğruyoruz.
MEKSİKA: KADIN CİNAYETİ SERGİSİ!
Meksika’da sevgilisi tarafından öldürülen 25 yaşındaki genç kadın Ingrid Escamilla’nın parçalanmış bedeninin görüntülerinin gazetelerde yayınlanması, kadınları isyan ettirdi. Sosyal Demokrat Lopez Obrador hükümetinin de ilk defa kadın örgütleriyle karşı karşıya geldiği beliltiliyor. Geçtiğimiz cuma gününden bu yana devlet kurumları ve medya kuruluşları önünde gösteriler düzenleyen çoğu kadın Meksikalılar bir yandan yılda 4 bine yaklaşan kadın cinayetlerini, diğer yandan da gazetelerin bu süreçteki rolünü tartışmaya açmış oldular.
February 15, 2020
Meksika Marksist Leninist Komünist Partisi (PCMML) de bu tartışmalara dahil oldu. PCMML’nin internet sitesinde bu konuyla ilgil yayınlanan “Kadına yönelik şiddetin sergilenmesi” başlıklı yazıda ülkede şiddetin “normalleştirilmesi” sürecinin devlet eliyle başlatıldığına dikkat çekiliyor:
Kadına yönelik şiddet birçok kadının, ailelerinin ve tüm toplumun yaşamında iz bırakan bir fenomen durumunda. Son zamanlarda tüm dünyada, özellikle de şiddetin ve hak ihlallerinin yüksek olduğu Meksika gibi ülkelerde giderek artıyor.
Ülkede şiddet “uyuşturucuyla mücadele” denilen ve eski devlet başkanı Felipe Calderon tarafından 2006 yılında başlatılan süreçle yayıldı. Bu fenomen şiddeti günlük hale getirdi, halk bu şiddete; ceset görmeye, sokaklarda sallandırılan ve vahşice öldürülenleri görmeye alıştırıldı. Şüphesiz, Juarez kentinde kadın bedeni üzerinde ifadesini bulan şiddet 90’lı yıllarda başlamıştı.
Son olarak Ingrid Escamilla eşi tarafından evinde vahşice öldürüldü. 25 yaşında ve Puebla eyaletindendi. Puebla Benemérita Özerk Üniversitesinde (BUAP) Turizm Şirketleri Yönetimi bölümünden mezundu. Sarsıcı olan sadece genç kadının öldürülmesi değil, eşi tarafından öldürülme biçimi ve şiddete maruz bırakılmış bedenini gösteren dikkatsizce filtrelenmiş fotoğraflardı.
“Günümüz Meksika’sında şiddetin sergilenmesi” başlıklı bir makalede Mariana Berlanga Gayón şöyle belirtiyor: “Kadın cinayetinin fotoğrafları vatandaşlarının güvenliğini garanti etmeyi bırakmış ve onun yerine, küresel kapitalist ekonominin yeniden düzenlenmesi ve yapılandırılması bağlamında örgütlü suçla uzlaşmış bir devlette cezasızlığın yeniden üretimini gerçekleştirirken aynı zamanda dehşetin doğallaştırılmasına da katkıda bulundu.”
Şiddetin görüntüler (imajlar) yoluyla yeniden üretilmesi, normalleşmesine katkıda bulunur, çünkü onu (etkisini) en aza indirir ve kendisini günlük bir fenomen olarak göstererek nüfusun (şiddetin) durması talep etmesini önler. Ayrıca, şiddetin sergilenmesi topluma tartışılamaz bir gerçeklik olarak sunuluyor, çünkü insanlar ezici bir gerçeklik karşısında çaresiz hissettiklerinde buna adapte olurlar.
Diğer taraftan kadına yönelik şiddet de, nüfusun büyük çoğunluğunun sömürülmesine ve ezilmesine dayanan eşitsiz bir sisteme, erkek egemen kapitalizme dayanmaktadır. Bu sistemin yapısal düzeydeki düzenlenmesinin, bugün karşı karşıya bulunduğumuz şiddet oranları üzerinde doğrudan sonuçları bulunmaktadır.
KAMERUN: HİÇBİR KIZ ÇOCUĞU GÜVENDE DEĞİL
Birçok çocuk için doğum günleri kutlama zamanıdır. Fakat bu, 10 yaşını doldurduğunda Mirabel için böyle olmadı. Nijerya’da yaşayan Kamerunlu mülteci Mirabel için 10 yaşını bitirmek günlük bir işkenceye; memelerinin annesi tarafından sıcak taşlarla ütülenmesine başlanması anlamına geldi.
Her sabah, Nijerya’nın güneydoğusundaki Ogoja bölgesindeki mülteci topluluğundan bir komşu bacaklarını sıkıca tutarken annesi, ateşten aldığı sıcak havanı kızının göğsüne bastırarak memelerini düzleştirmeye çalışıyor. Bu böyle aylarca hatta yıllarca sürebiliyor, ve gerçekten de genç kızların göğüslerinin gelişmesini durduruyor ya da varolanların düzleşmesini sağlıyor.
“Göğüslerime gerçek ateş koyuyorlarmış gibi hissettiriyor” diyor Mirabel: “İlk günden beri acı içindeyim”
February 15, 2020
El Cezire’nin haberine göre, Kamerunlu annelerin kız çocuklarına yaptıkları bu işkencenin gerekçesi onları erkeklerin cinsel şiddetinden ve istismarından korumak. Erkek şiddetinin gerekçesini “kadının görünüşü”ne indirgeyen bu bakış açısıyla, bir şiddet türüne başka tür bir şiddet uygulayarak engel olmaya çalışıyorlar.
Habere göre, Mirabel’in annesi Angela da kızını “erkekler tarafından daha az arzu edilir hale” getirmek istiyor. Angela, “Çevresindeki oğlunların hedefi haline gelmesini istemiyorum. Buradaki birçok oğlan küçük kızların peşinde” diyor.
Daha önce de birçok defa haber olmuş bu “uygulama”nın kökeni belirsiz. Fakat Cinsiyetin Güçlendirilmesi ve Geliştirilmesi (GeED) kuruluşunun araştırmasına göre, Kamerunlu kadınların dörtte biri “meme ütüleme”ye maruz kalıyor ve bu işlemin yüzde 60’ı bizzat çocukların anneleri tarafından gerçekleştiriliyor.
Birleşmiş Milletler, meme ütülemesini toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle bağlantılı “en az bildirilen” suçlardan biri olarak tanımlıyor. Dünya genelinde 3.8 milyon kadını etkilediği tahmin ediliyor.
Bu mülteci kampındaki birçok diğer mülteci gibi Mirabel ve Angela da Kamerun’nun güneybatı kasabası Akwaya’dan Nijerya’ya, hükümet güçleriyle Fransızca konuşan toplum tarafından marjinalize edildiklerinden şikayetçi İngilizce-konuşan bağımsızlık yanlılarının savaşı nedeniyle göçmüşler. Çatışma, 500 bin kişinin yerinden edilmesiyle sonuçlanmış.
Kamerunlu bir başka mülteci kız çocuğu olan 17 yaşındaki Queen, “Bu günlerde, seks talep eden bir erkekle karşılaşmadan evden dışarıya adım atamazsın. Hiçbir kız burada güvende değil” diyor. El Cezire’ye konuşan en az 12 kız çocuğu cinsel saldırıya maruz kaldıklarını söylüyorlar.
Mağdur kadın ve kız çocuklarına danışmanlık yapan Gambo ise “Bu uygulamaya maruz kalan kızlar, meme kanseri, kistler ve emzirememe; fiziksel ve psikolojik izlerden bahsetmeme gibi riskler taşıyor” diyor: “Ailelerin bu istismara bir son vermenin zamanı geldi”
YUNANİSTAN: SOSYAL GÜVENLİK HAKKI İÇİN 18 ŞUBAT’TA GENEL GREV
Yunanistan’da sağcı Miçotakis hükümetinin sosyal güvenlik hakkına yönelik planlarına karşı kamu ve özel sektörde örgütlü sendikalar genel grev kararı aldı. Yunan işçi ve emekçiler 18 Şubat’ta 24 saatlik grev gerçekleştirecekler.
Mücadeleci İşçiler Birliği (PAME) sendikasından yapılan açıklamada Yeni Demokrasi (ND) hükümetinin, önceki SYRIZA hükümetinin sosyal güvenlik hakkına yönelik politikalarını devam ettirdiği belirtilerek, “Hükümet işçilerin sosyal güvenliğini tamamen özelleştirmenin yolunu açıyor, ayrıca emekli maaşlarını düşürmeyi ve emeklilik yaşını yükseltmeyi planlıyor” dedi.
PAME, bu politikalara karşı ilan edilen 18 Şubat grevine katılacaklarını ifade ederken tüm işçi ve emekçileri Yunanistan genelinde iş bırakarak genel greve katılmaya çağırdı.
SLOVAKYA: OTOMOTİV ENDÜSTRİSİNDEKİ DEĞİŞİM İŞÇİLERİ TEHDİT EDİYOR
Üretim süreçlerindeki teknolojik ilerlemenin yanı sıra “ticaret savaşları” adı altında dünya ticaretinde hakim olma mücadelesi, otomotiv işçilerini doğrudan etkiliyor. 2019’da yarım milyondan fazla işçinin bu nedenle işsiz kaldığını yazan Wsws.org’un haberine göre, bu süreçlerde özellikle Çekya, Romanya, Macaristan ve Slovakya’daki otomotiv işçileri etkilendi.
Haberden derlediğimiz bazı bilgiler şöyle:
Otomotiv endüstrisi tüm bölge için önemli bir ekonomik faktör durumunda. 1990’lardaki kapitalist restorasyon sürecinde birçok büyük şirket üretimlerini iyi eğitimli ve düşük ücretli işçiler bulabilecekleri bu ülkelere kaydırdılar.
Bu özellikle Slovakya açısından böyle. Bu özellikle Slovakya açısından böyle. VW, Kia, PSA ve Jaguar-Land Rover gibi tekellerin ürettiği otomotivler Slovakya’da birleştiriliyor. Kişi başına bazda ele alındığında, 5.5 milyon nüfuslu bu ülke dünyanın en büyük otomobil üreticisi. 2018 yılında 1000 kişi 198 otomobil üretirken, geçen yıl bu 1000 kişi için 202 otomobile yükseldi. 80 bin kişi bu otomotiv endüstrisinde doğrudan istihdam ediliyor ve toplamda 145 bin işçi bu sektöre bağlı çalışıyor. Geçtiğimiz yıl 1.1 milyon otomobil üretildi ve ihraç edilen malların dörtte birini otomobiller oluşturuyor.
Yine geçtiğimiz yıl, ülkedeki en büyük özel şirket olan Volkswagen, Bratislava işletmesindeki 3 bin işçiyi işten attı. Reuters’a göre bunlar, son on yılda ülkedeki otomotiv sektöründe gerçekleşen ilk işten atmalardı. OECD’nin 2018 yılındaki bir araştırmasına göre, Slovakyalı işçiler otomasyon karşısında en savunmasız olanları. Ülkenin batısındaki istihdamın yüzde 40’ı yakın gelecekte tehdit altında.
Ülkedeki saatlik asgari ücret 3 avronun hemen altında ve ortalama aylık ücret 950 avro kadar. Slovakyalı otomotiv işçileri kötü çalışma koşullarıyla da karşı karşıya. İşçilerden biri “Robot gibi çalışıyoruz” diyor: “Sürekli daha fazlası talep ediliyor ve hatalar ciddi şekilde cezalandırılıyor”
İşçiler, Temmuz 2017’de ülkenin başkenti Bratislava’da Volkswagen’e karşı grev ilan ettiler. Fabrikanın 12 bin 300 işçisinden 8 bini altı gün boyunca iş bırakarak üretimi felç etti. Grev, kapitalizmin restorasyonundan sonra büyük bir otomotiv fabrikasında gerçekleştiren ilk grevdi.
Tam bir yıl önce ise Macaristan’daki Audi fabrikasındaki 13 bin işçi de greve çıkmıştı. Aralık 2017’de ise Romanya’nın güneyindeki Ford fabrikasının bin kadar işçisi iş bıraktı. ABD’de de 48 bin General Motors çalışanı otomotiv işçisi 40 gün boyunca grev yaptı ve Meksika’nın Matamoros kentinde de 70 kadar otomotiv yan sanayi işçisi fiili grevlerle haklarını aradı.
Almanya’da yayınlanan günlük gazete Handelsblatt, “Otomotiv cennetinde uyanış” başlıklı bir haberinde, “Uzun zaman boyunca Slovakya bir otomotiv cenneti görülüyordu. Düşük ücretler, düşük vergiler ve otomobil şirketlerinin dileklerini yerine getiren Robert Fico hükümeti liderliğinde bir sanayi politikası...” diye yazıyordu.
Ücretler grevlere ve anlaşmazlıklara rağmen hala düşük. Yine de patronlar, 1 Mayıs 2018 itibariyle daha yüksek fazla mesai ücreti ödemek zorunda kaldılar. Ancak zamlar karşısında yeterli olmaktan çok uzak. Örneğin Bratislava’daki konut fiyatları herhangi bir Batı Avrupa ülkesindeki kadar yüksek.
Slovakya hükümeti, otomotiv sektöründe bir kargaşayı engellemek için uğraşıyor. Birkaç gün önce Davos’ta Slovakya Dışişleri Bakanı Miroslav Lajcak şirketlere daha fazla yatırım çağrısı yaptı. Bratislava'daki VW grevinden bu yana hükümet, keskin gerilimlerin kolayca sosyal patlamaya yol açabileceğinden endişe duyuyor.
VW CEO’su Herbert Diess Almanya’daki 20 bin işçiyi işten çıkaracaklarını duyurmuştu. Şirketin dünya genelinde en az 30 bin işçiyi işten atması bekleniyor. Almanya’daki işten atmalar IG Metall sendikası ile koordine ediliyor.
Slovakya’daki sendikalar da ulusalcı ve pro-kapitalist bir perspektif olan “sosyal ortaklığı” teşvik ediyorlar. “Moderne Odborov” isimli sendika yolsuz “OZ KOVO” sendikasından yıllar önce ayrılmış olsa da, 2017’deki grevin sona erdirilmesi bu sendikanında “sosyal ortaklık” destekçisi olduğunu ortaya çıkardı.
Bu şekilde farklı işletmelerde ve ülkelerdeki aynı şirketin çalışanı olan işçilerin birbirlerine düşmesi sağlanıyor. Otomotiv tekelleri, satışlardaki düşüşleri ve yeni teknolojilerin maliyetini işçilerin sırtına yüklemek için küresel bir strateji peşinde koşarken, otomotiv işçilerinin de buna karşı uluslararası bir strateji izlemeleri gerekiyor. Bu, işçileri, milliyetçilik zehriyle bölen ve felç eden geleneksel sendikalara karşı da bir mücadele gerektiriyor.