Kuantum fiziği insan bilinci dışındaki nesnelliği ret mi eder?
Kuantum fiziği sanıldığı gibi (çarpıtıldığı gibi), insan bilincinin dışındaki nesnel maddi gerçekliği inkar etmez, tam tersine sağlamlaştırır.
Kuantum Kuramı, yirminci yüzyılın başında Max Planck’ın ışığın kuantum adı verilen ayrık paketler halinde olduğu fikrini ileri sürerek ışınım davranışını açıklamasıyla başladı. Kuantum Kuramı, atom ve atomaltı ölçeklerde meydana gelen olayları açıklamaya çalışmaktadır. Kuantum fiziği kuarkların, atom çekirdeklerinin, atom ve moleküllerin bilimidir. Kuantum Kuramı ilk ortaya çıktığı günden beri idealizmin saldırısı altındadır. İdealistler, içinde kuantum fiziği geçen öyle cümleler kurup çıkarımlarda bulunurlar ki şaşırmamak elde değildir. Modern fizikteki keşiflerin, insanın bilinciyle var olan bir evreni işaret ettiğini ilan ediyorlar. Bu sebeple de birçok yazar kuantum fiziğini ve onun kavramlarını; insan zihninin, gerçekliği etkileyecek merkezi bir konumda olduğunu ima edecek şekilde yorumlamıştır.
Kuantum fiziğinin en temel ifadelerinden biri Heisenberg tarafından ortaya atılan elektronun çekirdek etrafındaki hareketini tanımlamak için gereken hız ve konumun hiçbir zaman kesin olarak aynı anda ölçülemeyeceğidir. Özelliklerin ölçümler sonucu ortaya çıktığı düşüncesi, evrenin, gözlemciden bağımsız nesnel bir gerçekliği olduğuna ilişkin kavrayışımızla çelişmektedir. Aslında idealistlerin çarpıttıkları gibi bir belirsizlikten bahsedilemez. Diyalektik materyalizm kendinden önceki materyalizmlerden farklı olarak; maddeyi bilinçten bağımsız olarak var olan ve bilince yansıyan nesnellik kategorisine yerleştirir. İki gözlem arasında nelerin olduğunu bilemememiz, bilinecek şeyi değiştirdiğimizden dolayıdır. Elektronun yerini tespit etmek için yaptığımız dış etki konumunu değiştirmemize sebep olmamaktadır sadece.
MADDE YOKTAN VAR OLUR MU?
Bir başka çarpıtma ise “yoktan var etme” üzerinedir. Kütle ve yük sahibi iki karşıt parçacık (örneğin elektron ve pozitron) yük ya da kütle gibi niteliklerini kaybederek bir gama fotonu (ışık paketi) oluştururlar. Bunun tam tersi de mümkündür; yüksek enerjili bir gama fotonu kurşun çekirdeği gibi ağır çekirdeklerin etkisiyle bir elektron-pozitron çifti üretebilir. İdealistlere göre çağdaş fizik maddenin yok edilebildiğini, yoktan da var edilebildiğini kanıtlamıştır. Aslında durum yine onların çarpıttığı gibi değildir. Çift yok oluşu hem boşlukta hem madde içinde gerçekleşirken; çift oluşumu boşlukta gerçekleşmez. Bu nedenle de biliyoruz ki yoktan bir madde var etmek mümkün değildir.
Son olarak da maddenin iki ayrı düzeyi arasındaki bağın birbirinden kopartılarak makromaddeler ile mikromaddeler arasında hiçbir ilişki yokmuşçasına yorumlanması, kuantum fiziğindeki idealist yaklaşımlardandır. Tikel olanı tümel olanın inkar edilmesiyle elde etmek metafizik düşünceye özgüdür. Oysa birbirine dönüşebilen iki ayrı maddesel düzey vardır ve bu dönüşümü sağlayan öğelerle bir bağ bulunmaktadır. Karşılama İlkesi de makromaddeler ile mikromaddeler arasındaki bağlantının klasik fizik il kuantum fiziği arasındaki kuruluşunu gösterir. N. Bohr’un bulguladığı Karşılama İlkesi’ne göre; etki, kuantumun dikkate alınmayabileceği büyüklüklerde, kuantum mekaniğinin kanunları klasik mekaniğin kanunlarına dönüşmektedir.
Kuantum fiziği sanıldığı gibi (çarpıtıldığı gibi), insan bilincinin dışındaki nesnel maddi gerçekliği inkar etmez, tam tersine sağlamlaştırır. Modern fizikteki son gelişmelerle şunu biliyoruz ki; maddenin aldığı somut biçimler ve dönüşümler göstermektedir ki, madde bilinçten bağımsız olarak vardır ve bilinçte yansıyan maddenin nesnel gerçekliğidir.