18 Şubat 2020 17:14
Son Güncellenme Tarihi: 20 Şubat 2020 13:01

Osman Kavala yeniden tutuklandı

Yargılandığı Gezi Davasında tahliye kararı alan Osman Kavala yeniden tutuklandı. Yargı bağımsızlığını yeniden tartışmaya açan Kavala kararına hukukçular tepki gösterdi.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Meltem AKYOL
Eylem NAZLIER
İstanbul

Gezi Parkı davasında aldığı beraat kararı sonrası tahliye edilmesi beklenirken 15 Temmuz soruşturması kapsamında gözaltına alınan Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala yeniden tutuklandı. 840 gündür tutuklu bulunan Kavala hakkındaki yeni kararı Evrensel'e değerlendiren hukukçular "Olan bitenleri hukukla açıklamak mümkün değil" dedi.

Gezi davasında hakkında beraat ve tahliye kararı verilen Osman Kavala için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı het hızıyla 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında tahliye edildiği sırada gözaltı kararı verdi. Başsavcılık açıklamasında, Gezi Parkı direnişiyle ilgili 19 Şubat 2019 tarihinde kamu davası açıldığı ve İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin 18 Şubat 2020 tarihli kararıyla sanıkların beraatine ve tutuklu sanık Osman Kavala'nın tahliyesine karar verildiği anımsatıldı. Açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Anılan kararın bozulması talebiyle ilgili mahkemeye süre tutum dilekçesi verilmiş olup, kararın gerekçesinin yazılmasına müteakip, Cumhuriyet Başsavcılığımızca istinaf kanun yoluna başvurulacaktır. Yargılama sonucunda tahliyesine karar verilen sanık Kavala hakkında, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin Başsavcılığımızca yürütülen bir başka soruşturma kapsamında, TCK'nın 309. maddesi uyarınca 'Anayasal Düzeni Bozmaya Teşebbüs' suçundan ayrıca gözaltı kararı verilmiştir."

Kararın ardından tahliyesi beklenen Osman Kavala İstanbul Emniyet Müdürlüğünde gözaltında tutuldu ve ardından 19 Ocak'ta İstanbul Adliyesine sevk edildi. Tutuklanma talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğine sevk edilen Kavala "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" iddiasıyla saat 23.00 sularında yeniden tutuklandı. Osman Kavala mahkemenin verdiği tutuklama kararının ardından Silivri Cezaevine konuldu.

KAVALA'NIN İFADESİ

Osman Kavala sorgu hakimliğindeki ifadesinde “Dün 30. Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararının tescil etmiş olduğu ve daha önce AİHM kararında açıkça belirtildiği gibi, maruz kaldığım sıra dışı vahimlikte bir hak ihlalini dünkü gözaltı kararı, bu akşam gördüğünüz savcının sevk yazısı, bu hak ihlalinin devam ettirilmekte olduğunu göstermektedir. Daha önceki ifademde belirtmiş olduğum gibi 15 Temmuz darbe girişimine destek olmak ile ilgili tüm iddialar asılsızdır" dedi.

KAVALA'NIN NEDEN TUTUKLANMASI İSTENDİ?

Soruşturma savcılığının, hakimliğe gönderdiği sevk yazısında, hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından "Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasal düzenini değiştirmeye teşebbüs" suçundan soruşturma yürütülüp yakalama kararı ile aranmakta olan şüpheli Hanrey Barkey'in, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Amerika'daki onursal başkanlığını FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in yaptığı, Rumi Forum Vakfının organizasyon komitesinde görev yaptığı, örgüt elebaşının çalışmalarını tanıtmak için lobi faaliyeti yürüttüğü, 15 Temmuz darbe girişiminin sabahında yurt dışından İstanbul'a geldiği ve doğrudan Büyükada Splendit otele yerleştiği belirtildi.

Barkey'in 18 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye'den ayrıldığı, ayrılmadan önce aynı gün içinde Osman Kavala ile Karaköy'de bir restoranda buluştukları bilgisine yer verilen sevk yazısında, "Bunun yanında yapılan iletişim analizlerinden de anlaşılacağı üzere darbe girişimi öncesi ve sonrasında yoğun irtibatlarının bulunduğu, yine iletişim analizine göre şüpheli Osman Kavala'nın diğer şüpheli Hanrey Barkey ile darbe girişimi öncesi 27 Haziran 2016'da Şişli ilçesinde Osman Kavala'ya ait Menka Anonim Şirketi adlı iş yerinde, devamında da 30 Haziran 2016 tarihinde Diyarbakır ilinde bir araya gelerek PKK Terör Örgütü irtibatlı kişilerle buluştukları tespit edildi" denildi.


"ZATEN BİLİNEN BİR SUÇLAMAYDI"

Kavala hakkındaki karar yargı bağımsızlığı tartışmalarını da yeniden gündeme taşıdı. Çok sayıda hukukçu Kavala hakkında verilen gözaltı ve tutuklama kararına tepki gösterdi.

Eski İstanbul Barosu Başkanı ve Gezi davası avukatlarından Turgut Kazan, Osman Kavala hakkında yaklaşık 3 ay önce 15 Temmuz soruşturması kapsamında tutuklama kararı verildiğini ve o kararın resen kaldırıldığını hatırlatarak, “Bu insan 2,5 yıldır elinizde tutuklu, eğer ifadesini alacaksanız niçin tutukluluğu sürerken almadınız?​” diye sordu. AİHM kararını hatırlatan Kazan, o kararın 15 Temmuz soruşturmasını da kapsadığını belirtti. “Yaşadığımız bu süreç Türkiye’de yargı diye bir şeyin olmadığını kanıtlıyor” diyen Kazan, “Yargı nasıl 15 Temmuz öncesi ‘hizmet’ grubunun eline verildiyse şimdi de benzer nitelikte başka gruplara verilmiştir. Bu da yargının yargı olmaktan çıktığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Gözaltı kararının bilinen bir suçlama dosyasına ilişkin olduğunu söyleyen Kazan, “AİHM tahliye kararı dikkatli okunursa o dosya da vardır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı o tutuklamayı resen kaldırmıştır. Yani bundan üç ay kadar önce. Olağan bir hukuk devletinde o savcıya ‘Sen bu gözaltıyı kaldırmıştın, bu insan 2 buçuk yıldır tutuklu, eğer ifadesini alacaksanız niçin o tarihte almadınız? Resen tahliye kararı verdiğiniz bir insan için beraat ve tahliye kararından sonra gözaltı kararı vermenizi gerektiren yeni şey nedir?​’ diye sorulur” dedi. Adalete olan güvenin yok olduğunu ifade eden Kazan, yargı içindeki yapılaşmaları da "Kimi hak yolcu, kimisi bilmem neci, tarikatlara teslim edilmiş bir yargı ile karşı karşıyayız. Sayın Erdoğan da bu tehlikeyi görmelidir. Böyle yargı herkes için tehlikedir” diyerek eleştirdi.

"BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGI İÇİN MÜCADELE"

Demokrasi mücadelesindeki temel sorunu bağımsız yargının olmaması olarak ifade eden Kazan, “Dolayısıyla yeni bir seçim mücadelesi başladığında, sandığa gidilecek güne kadar bağımsız yargıyı, tarafsız yargıyı yaratmak için mücadele yürütülmesi gerek. Türkiye’de yargının güvende olacağı bir hukuk devleti olmak için mücadele edilmelidir” dedi.

YOKUŞ: SİYASETİN HUKUK BİLMEYEN MEMURLARI

Prof. Dr. Sevtap Yokuş’a göre Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararları tamamen siyasal meseleler. Yokuş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen her iki davada yaşanan süreci “Bunlara siyaset tamamen el atmış durumda” diyerek açıklıyor. Yaşanan süreci yargının siyasallaşması tartışmaları çerçevesinde değerlendiren Prof. Dr. Yokuş, “Geçmişte de yargı bağımsız-tarafsız davranmadı, ama bugün yargı ile ilgili sorunlar çok daha büyük. Yargı geçmişte hakim siyasetten etkilenirdi ve hakim-savcılar taraflı davrandıklarında, hukuk bildikleri için, yaptıklarına kılıf uydururlardı” diyor. Yakuş, hakim ve savcıların bugün siyasetin memuru gibi davrandıklarını söyleyip ekliyor:

“Üstelik o işten hiç anlamayan, hukuk bilmeyen memurlar. Getirildikleri görevlere siyasi tasarruflarla getirilmişlerdir, hukuk bilgileri yeterli değildir, sonuçta siyasetin uzantısı olarak orada duruyorlar.”

Yokuş, bütün bunlara ek olarak hukukçuların açık bir siyasi baskı hissettiğini söyleyerek, “Anayasada hüküm var, ‘Kimse yargıya telkinde bulunamaz’ diye. Ama her gün en üst görevde bulunanlar yargıya neyi nasıl yapacağına dair telkinde bulunuyor. Bu bizim eleştirdiğimiz Anayasaya bile uyulmuyor, O bile uygulanmıyor” diyor. Bütün bu sürecin sonunda adalet duygusunun yok olduğunu söyleyen Yokuş şöyle bitiriyor sözlerini:

“Ben bir hukuk profesörü olarak ‘Allah kimseyi mahkemelere düşürmesin’ diyorum. Biz kendimiz için ‘Allah düşürmesin’ diyorum. Yani o hakimlere bilim özgürlüğü, ifade özgürlüğü falan anlatamazsınız. O yüzden kimse konuşmuyor, insanlar sessizleşiyor, ‘o mahkemelere ne anlatacağız’ diye düşündükleri için. Böyle adalet olmaz tabii, olur mu?​”

"MİLLİ İRADE DEVLETİNİN ADALET ANLAYIŞI GEZİ’Yİ MAHKUM ETTİ"

Eski İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. Yücel Sayman da yaşananları Evrensel'e değerlendirdi:
“Yargı zaten siyasaldır. Devletin örgütlenme biçiminde yer alan, belirli bir işlevi olan organ. Yargı siyasaldır. Siyasallaşma diye bir kavram bana göre doğru değil. Belirli bir siyasi yönde hareket ediyor diyebiliriz ama.”

Adaletin soyut bir kavram olduğunu söyleyen Sayman, “Adaletten neyi bekliyorsunuz? Hakkımı ararken bireysel gücümü kullanmayacağım, gideceğim kamu gücümü kullanacağım. Peki kamu gücü ne? Yargının verdiği karar. Yargı nasıl örgütlenmiş, toplum nasıl bir kalıba sokulmuş. 12 Eylül Anayasasının demokratik bir devlet kuruyormuş gibi vasıflandırılması demokratik bir devlet oluşturuyor yanılgısıydı. Yarım yamalak demokratik bir devlet olarak kullandık ve sandık ki kafalarımızda demokratik unsurlar gelişmeler, bu despotik devlet yani 12 Eylül despotik anayasasının içinde gerçekleşir sandık. Gerçekleşmedi. Şimdi daha değişik bir devlet sistemine geçtik. Kendi deyimleriyle milli irade devleti. Yargı da o devletin gerekleri açısından işliyor. O yüzden yargı üzerinde gayret gösterirsek çok adalet çıkar sanıyoruz. Devlet diye bir kurumsal bir yapı var. Bunun işleyişi var, kuralları var. Onlara uygun davranıyorlar. Nasıl bir devlet kurmuşsanız, toplum da ona göre yaşatılır. Beraat ve tahliye kararını eleştirenlere bakın bunu büyük bir adaletsizlik olarak görüyorlar. ‘Yakıp, yıkmalarla dolu olan bir Gezi kalkışması diye başlıyorlar’ söze, bunu adaletsizlik olarak görüyorlar. Milli irade devleti açısından yanlış bir karardı. Şimdi yanlış kararı doğruya sokmanın başka yolları aranıyor. Devlet denilen bir şey var. O devletin adaleti neyi doğru görüyorsa, adalet gibi soyut bir fikri hangi somut bir zemine oturtmaya kalıyorsa adalet odur. Yani milli irade devletinin adalet anlayışı Gezi’yi mahkum etmiştir. O mahkum edilmiş Gezi olayına tahliye kararı vermek, aklamak o zaman milli irade devleti açısından adaletsizliktir. Bizim açımızdan tersi adaletsizliktir” ifadelerini kullandı.

SAYMAN: HUKUK BİTMİŞTİR

Sorunun adalet tartışması olmadığını ifade eden Sayman, “Hukuk bitmiştir. Hukukun, toplumsal yaşamdaki ilişkiler kurallarını düzenleyen demokratik, akla yatkın kişiyle ilişkili olması lazım. İkincisi burada ilişkilerin bozuk kurulduğu, iddiasını araştıracak olan yargıdır. Yargı nasıl örgütleniyor, nasıl işleniyor? Yargıçları kim tayin ediyor bütün bunlar devletin biçimiyle olan işler. Bütün bunların örgütlenmesi devlet yapısıdır. Mahkemenin verdiği karar üzerinden tartışma yapmak yanlıştır. Doğru değildir eksiktir” dedi. “Bunu bir vatandaşın kendisini ilgilendiren bir davada tutun, kendisi böyle bir yargı sistemine girmediği zaman tam olarak algılaması zor” diye devam eden Sayman, “Aslında algılıyor ama önemsemiyor. ‘Ne de olsa benim başım yanmaz’ diyor. Aslında herkes farkında. Bir sürü hukuksuzluk dönüyor. İçinde olmamayı, gözünü kapatmayı tercih ediyor. Bunu da çok yadırgamamak lazım. Ciddi bir muhalefet yoksa başının belaya girmesini istemez. Ciddi bir muhalefet hareketi yoksa olmaz” ifadelerini kullandı.

KAVALA’NIN AVUKATI KOYUNCU: AÇIKLANAMAZ BU KARAR

Osman Kavala’nın Avukatı İlkan Koyuncu, Kavala hakkında verilen kararı "Açıklanamaz bu karar, açıklanacak bir şey yok, belli” diye yorumladı.

Gözaltı kararını Evrensel’e değerlendiren Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz da yaşananların hukuk ile açıklanamayacağını söyledi.

Akdeniz, “Kavala'ya uygulanan taktik yeni değil. Benzer bir senaryo Atilla Taş ve Murat Aksoy için de uygulanmış, tahliye edilmelerine rağmen salıverilmeden Silivri'de tekrardan tutuklanmışlardı. Şimdi Gezi protestoları ve tepkilerinden ve AİHM baskısından kurtulan iktidar, bu sefer 15 Temmuz kartını kullanarak tekrardan Osman Kavala'nın gözaltına alınması ve akabinde de tutuklanmasını sağlamış olacak. Sonuçta bugün beraat kararını veren yargımız ne kadar bağımsız ise, gözaltı kararını veren savcılık da o kadar bağımsız. Hukukla tüm bu olan bitenleri açıklamak mümkün değil” diye konuştu.

PEKİN: BİRİLERİ İNSANLARIN HAYATLARIYLA OYNUYOR

Gezi davası kapsamında yargılanarak beraat eden Ali Hakan Altınay'ın Avukatı Tora Pekin ise, Kavala kararına adeta isyan etti. Pekin, “Bugün ortaya çıktı ki; İstanbul Başsavcısı, eğer Osman Kavala tahliye olursa diye elinde 3,5 yıl önce olmuş bir olaya dair (15 Temmuz Darbe Girişimi) bir dosyayı hazır bekletiyormuş. Kavala tahliye oldu zuladaki dosya devreye girdi. İki yıldır zaten hapiste olan birine, bu iki yıl boyunca niye işlem yapılmadığını, neden düşmana pusu kurar gibi beklendiğini, elbette birileri başsavcı İrfan Fidan’a soracaktır, sormalı. Hukuk dışı ve siyasal amaçlı tutuklamalar bugün yargının alameti farikası haline geldi ve bu Türkiye yargısının utancıdır. Kimsenin insanların hayatlarıyla bu şekilde oynamaya hakkı ve yetkisi yok" diye konuştu.


YARGIDA ÖNCE ‘TAHLİYE’ SONRA, ‘BAŞKA DOSYADAN TUTUKLA’ DÖNEMİ

4 Kasım 2016’da tutuklanan HDP’nin Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkındaki soruşturma dosyaları, biri hariç, tek davada birleştirildi. Her iki davada yargılama devam ederken AİHM’ye başvurusu yapıldı. AİHM başvuruyu görüşeceğini açıkladıktan kısa süre sonra, Demirtaş, Eski HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile birlikte “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla yargılandığı davada 4 yıl 8 ay hapis cezası aldı. AİHM ise Demirtaş’ın “Siyasi saikle hapsedildiğini” ifade ederek tahliye edilmesine hükmetti. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, tahliye başvurusunu “tutukluluk ölçülü” diyerek reddetti. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi de mahkumiyet kararını onayarak cezayı kesinleştirdi. Bu arada Demirtaş’ın dosyasının AİHM Büyük Dairede 18 Eylül 2019’daki duruşmada görüşeceği açıklandı. AİHM duruşmasından önce Demirtaş’ın ana davasında tahliye kararı çıktı ama diğer davada cezası onaylandığı için tahliye edilmedi. Tartışmalar devam ederken yeni yargı paketiyle Demirtaş’ın tahliyesi yeniden gündeme geldi. Nitekim yapılan başvuruyu değerlendiren İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, Demirtaş hakkında tahliye kararı verdi ve infazın durdurulmasına hükmetti. Ancak bu ikinci tahliye kararı da Demirtaş’ın hapisten çıkmasına yetmedi. Bu kez Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yeni soruşturması devreye girdi.

AVUKAT KOZAĞAÇLI TAHLİYEDEN 3 GÜN SONRA TUTUKLANDI

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, tahliye edildikten 3 gün sonra yeniden tutuklandı.

3 gün önce kendisini tahliye eden İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesince yeniden tutuklandı. Tahliye ettiği 12 avukat için ertesi gün yakalama kararı veren Mahkeme Başkanı Kadir Alpar, raporlu olduğu için mahkemeye başka bir hakim başkanlık etti. Beyanları zapta eksik geçirilen Kozağaçlı avukatlarıyla görüştürülmedi. Kozağaçlı tutuklanırken avukatları da salondan tekme ve yumruklarla atıldı.

ALTAN BİR HAFTA SONRA YENİDEN TUTUKLANDI

Gazeteci-Yazar Ahmet Altan da yargının ‘ikircikli’ kararlarının kurbanlarından biri. Tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevinden salıverilen Altan, özgürlüğü ancak bir hafta yaşayabildi. Tarihe ‘Siblüminal darbe mesajı vermek’le geçen Altan, üç yılı aşkın tutukluluğun ardından yeniden yargılama sonucunda serbest bırakılmıştı. Ahmet Altan, savcılığın tahliye kararına itirazının kabul edilmesiyle birlikte yeniden tutuklanmak üzere 12 Kasım akşamı İstanbul’daki evinden gözaltına alındı. Altan, tutuklanarak cezaevine götürüldü.

AKSOY DA YENİDEN GÖZALTINA ALINMIŞTI

15 Temmuz darbe girişimi sonrası başlatılan soruşturmalar kapsamında “Gülen hareketinin medya yapılanmasında yer aldığı” iddiasıyla tutuklanan Gazeteci Murat Aksoy’un içinde bulunduğu 13 kişi hakkında tutukluluk süresi ve suç vasfının değişebileceği gerekçeleri göz önüne alarak 31 Mart 2017 tarihinde tahliye kararı verilmişti. Aksoy, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının “örgüt üyeliği” suçlamasıyla yargılanan ve tahliye edilen isimler için bu kez “Anayasal düzeni ortadan kaldırmak” ve “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlarından yeni bir soruşturma başlatması üzerine tahliye kararının verildiği gece yeniden gözaltına alındı.

KUYTUL DA SAVCININ İTİRAZIYLA TUTUKLANDI

Adana’da Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı Genel Başkanı Alparslan Kuytul beş ayrı suçtan tutuklu yargılandığı davada adli kontrolle tahliye edildikten sonra, savcının itirazı üzerine hakkında 20 yıla kadar hapis cezası istemiyle yeni dava açıldı. Kuytul, ‘Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme’ ve ‘Zincirleme şekilde terör örgütünün propagandasını yapma’ suçlarından 20 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmaya başladı. Kuytul daha önce açılan davada beş ayrı suçtan üç yıldan 21 yıla kadar hapis cezası istemiyle tutuklu yargılanıp yurt dışı yasağı ve adli kontrol uygulamasıyla tahliye edilmişti.

KORGENERAL METİN İYİDİL DAVASI

Eski Korgeneral, Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Doktrin Komutanlığı (EDOK) Muharebe ve Muharebe Eğitim Destek Komutanı Metin İyidil yargılandığı 15 Temmuz darbe girişimi EDOK davasında, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. İyidil’in dosyasını inceleyen istinaf mahkemesi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını bozdu, beraat kararı vererek tahliyesine hükmetti. İyidil 14 Ocak’ta serbest kaldı. Bu kararın ardından Ankara Bölge Adliye Mahkeme 21. Ceza Dairesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazarak İyidil’in yakalanmasını istedi. İyidil yakalandı, yeniden tutuklanarak cezaevine gönderildi.

ÖNCEKİ HABER

Kuantum fiziği insan bilinci dışındaki nesnelliği ret mi eder?

SONRAKİ HABER

Kocaeli’de kurulması planlanan çöp tesisi için Akademik Odalardan açıklama geldi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa