TÜOBİK’te küreselleşme ve çıkış arayışları
İstanbul Üniversitesi'nden öğrenciler 18. TÜOBİK'te yapacakları sunumlara dair yazdılar.
PREKARYA VE PROLETARYA
Begüm İNANÇ
İstanbul Üniversitesi
Bu yıl kongrenin ana başlığı “Küreselleşme ve Çıkış Arayışları”, beraberinde Türkiye’de ve dünyada küreselleşme kavramının son dönemlerde oldukça tartışıldığını söylesek yanılmış olmayız. Yalnızca küreselleşmeyle değil, beraberinde gelen öneriler ve çıkış arayışlarının da sosyal bilimlerde oldukça harlanan bir tartışma yarattığı bir dönemden geçiyoruz. 70’lerden sonra uygulanan neoliberal politikalar ve bugün o politikaların yarattığı işsizlik, yoksulluk, güvencesizlik, doğa talanı birlikte dünyanın dört bir yanında halk hareketlerine sahne oldu. Birçoğumuz da kongrede bu konular üzerinden sunum yapacağız. Benim konum ise özellikle neoliberal politikaların derinleştirdiği güvencesizlikle yeni ortaya çıkan bir sınıf tanımı yapılan “prekarya” kavramına odaklanıyor. Guy Standing’e göre yeni tehlikeli sınıf olan prekarya, esnek, güvencesiz işlerde çalışırken proletarya tanımı ise sayısı giderek azalan, görece daha yüksek ücretli, kitlesel üretim yapan sanayi işçilerini kapsıyor. Güvencesizlik, yoksulluk gibi neoliberal politikaların gittikçe derinleştirdiği sonuçlara dikkat çekmesi açısından önemli olsa da Marksist bir sınıf analizine dayanmayan prekarya kavramlaştırmasıyla, eşitsizliğin ortadan kalkmasına dair kalıcı bir öneri olamamasıyla Standing’in ortaya koyduğu teorileri eleştirel bir perspektiften ele alacağım. Beraberinde Marx’ın sınıf analizinin bugün güncelliğini yitirip yitirmediği üzerine bir çalışma sürdürerek temelde kapitalizmin özünde yatan çelişkilerden kaynaklanan sorunlarına odaklanacağım.
İKLİM KRİZİNDEN SÖMÜRÜYE
Başak BELHAN
İstanbul Üniversitesi
TÜOBİK’te “İklim Krizi Çözülebilir mi?” başlığı altında “çelişkilerle iklim krizi” temalı bir sunum yapacağım. Çünkü küresel iklim değişikliğini yaşıyoruz ve küresel ısınma yaşamımızı olumsuz şekilde etkiliyor. Son yıllarda dünyanın birçok yerinden yaşanan afet haberleri iklim krizinin gerçekliğini bize gösteriyor.
İklim krizi, ülkeleri bir araya getirip gerekli önlemleri almaya itti. Kyoto Protokolü ve Paris İklim Anlaşması bunlardan ikisidir. Kyoto Protokolü, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin karbon emisyon azaltımına dair yükümlülüklerini ayırmıştır. Fakat gelişmiş ülkeler karbon salınım miktarını gelişmekte ya da gelişmemiş ülkelere taşıyarak onların hakkını kullanmaya başladılar. Gelişmemiş ülkeler, gelişmiş ülkelerin çöplüğü hâline geldi.
Tüm bunlar gözler önünde iken kapitalistler doğa dostu görünen önlemler almaya çalışmış olsalar da amacı daha fazla kâr elde etmek üzere kurulu olan kapitalist üretim ilişkileri, yalnızca doğayı değil insanlığı da felakete sürüklüyor. Derin sorunlar sistemin içinde yatıyor. Kapitalizm hiçbir zaman insanı ve doğayı düşünmez ve bu doğrultuda üretim yapmaz. Sağlıklı temiz ulaşılabilir gıda ve su için yatırım yapmayan kapitalistler neden oldukları küresel ısınma sonucunda bozulan halk sağlığını kâr alanı hâline getirmekte, devletler iklim krizi için önlemler alıyormuş gibi gözükseler de ekonomik büyüme endişesi ile uluslararası anlaşmalara uymamaktadırlar. İklim krizi beraberinde birçok krize sebep olmakta ve bu kriz işçi, emekçi ve yoksul kesimi derinden etkilemektedir.
KRİZLERDEN HALK AYAKLANMALARINA
Alperen ALTUNSUYU
İstanbul Üniversitesi
Kongrede “Ekonomik Bunalımdan Halk Ayaklanmalarına” başlığı altında bir sunum gerçekleştireceğim. Bu konu şu an uluslararası ilişkiler bazında akademi içerisinde tartışılan konuların başında gelmektedir. Dünyanın çeşitli yerlerinde farklı ülkelerdeki insanlar, hükümetlerin uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalardan bezmiş durumda ve bundan dolayı ayaklanmalar başlamaktadır. Geçtiğimiz 2019 Şubat’ta baş gösteren bu olaylar yılın son çeyreğinde zirveye ulaşmıştır. Halkların birlik olduğunda olumlu sonuçlara ulaştığını bizlere gösteren bu olaylar aynı zamanda halkların devlet mekanizmasındaki asıl yerini de bizlere göstermiştir. Dünyada her bölgede kendini gösteren bu ayaklanmalardan asıl olarak Şili’yi seçme nedenim ise Latin Amerika’nın global yüzü olmasıdır. 1970’lerin sonundan beri dünyayı kasıp kavuran neoliberal ekonomi politikaları Şili’de başlamış ve bu politikalardan en çok etkilenen ülkelerin başında da Şili gelmekte. Latin Amerika’nın en zengin ülkelerinden birisi olmasına rağmen Şili, OECD’ye üye olan 36 ülke arasında gelir dağılımı adaletsizliğinde ilk sıradadır. Bu konuyu neoliberal politikalardan bağımsız düşünmek imkansızdır. Bundan dolayı ekonomik bunalımlardan halk ayaklanmalarına başlığını Şili örneği üzerinden inceleyip neoliberal politikaların derinleştirdiği gelir adaletsizliğini ele alacağım.