Virüsler, mutasyon ve salgınlar
Kirlilik, kalabalık ve yoksulluğun çok olduğu bölgeler virüs ve bakterilerin evrimleşmesi için çok daha uygun ortamlardır.
12 Maymun (Twelve Monkeys) bir insan tek başına, uçağa soktuğu bir ilaç şişesiyle dünya nüfusunun çoğunu ortadan kaldırır. Enfekte olan uçaktaki yolcular sayesinde çabucak Dünya’nın her yerine yayılır ve pandemi halini alır. Korkutucu olan ancak gerçekliği olan bir durum.
Besin kaynağı bulduğu müddetçe yaşayabilen, metabolizmaya sahip bakterilerin aksine virüsler; taşıyıcılarının yanında asalak yaşar ve kendi başına bölünerek çoğalamaz. Hücresel organeller içermedikleri gibi antibiyotiklerden de etkilenmezler. Evrimsel olarak da ilkin hücreler koaservatlardan* evrimleşirken plazmid denilen basit bir DNA yapısındaki genetik materyalin zamanla etrafının yağ molekülleriyle sarılmasıyla ve daha sonraları da konak hücreleri kullanarak varlıklarını sürdürmeye devam ettikleri düşünülmektedir.
VİRÜSLERİN MUTASYONU
Yatay gen transferi konusunda da evrimsel açıdan öneme sahip olan virüsler genetik materyal olarak ya DNA ya da RNA’ya sahiptirler. Özellikle RNA içeren virüslerin mutasyon oranları daha da yüksektir. Mutasyonlara fazlasıyla açıktırlar ve herhangi bir düzeltme mekanizması da içermezler. Bir virüs bir hücreye bulaştığında DNA’sını veya RNA’sını enjekte eder ve hücre böyle bir molekül hücre içine girdiğinde çoğunlukla yaptığı gibi onu kopyalar. Hücre virüsün kopyalarını yaptıkça virüs hücre içinde çoğalır; hücre virüsün kopyaları ile dolup taşınca kopyalar dışarı saçılır ve başka hücrelere bulaşır. “Lizis” denilen bu süreçte hücre ölür.
RNA virüslerin bazıları öylesine mutasyon geçirirler ki, eski hallerine bağışıklık kazanmış bir organizmaya enfekte olabilirler. Grip virüsü (influenza) bu duruma verilebilecek en iyi örneklerdendir. Bu sebepten dolayı her sene grip aşıları değişmektedir.
Bazı virüsler hayvanlarda herhangi bir hastalık ya da enfeksiyon yaratmazken insan vücuduna geçince patojen özellik gösterebilirler. Ya da iki taraf için de enfeksiyon özelliği gösterebilirler. Domuzlardan insana geçtiğini bildiğimiz domuz gribine sebep olan H1N1 ve kümes hayvanlarından geçtiğini bildiğimiz kuş gribine neden olan H5N1 virüsleri bunlara örnek verilebilir.
Virüsler kendi başlarına enfeksiyona sebep oldukları gibi bakterileri enfekte ederek de patojenik bir özellik kazanmasını sağlayabilirler. Örneğin kolera hastalığına sebep olan Vibrio cholerae ve difteri hasalığına sebep olan Corynebacterium diphtheriae bakterileri fajları olmadığı zaman zararsızdırlar.
YOKSUL BÖLGELER VİRÜSLERİN EVRİMİ İÇİN UYGUN
Virüslerin evrimleşmesinde mutasyonların ağırlıklı olarak bir etkisi vardır ancak tek etken değildir. Virüsler de doğal seçilime tabidir. Bu sebeple çevresel etmenler de etkilidir. Kirlilik, kalabalık ve yoksulluğun çok olduğu bölgeler virüs ve bakterilerin evrimleşmesi için çok daha uygun ortamlardır. Salgınların özellikle hayvanlarla temasların çokça olduğu bölgelerden yayılıyor olması tabii ki de tesadüf değildir.
Kuşaktan kuşağa geçiş dönemleri uzun olduğu için insanlarla diğer hayvanlarda evrimsel değişim yavaş gözlemlenebilirken; bakterilerde ve özellikle virüslerde bu sürecin daha da kısa ve sık olmasından dolayı da evrimleşme hızının yüksek olduğu söylenebilir. Her virüs türünün mutasyon oranları da farklılık göstermektedir. Ancak salgına sebep olan bazı virüsler, örneğin SARS, salgın boyunca mutasyona uğramayabilirler de.
Bağışıklık sistemi de iki ucu keskin bir kılıç gibidir. Genellikle, yüksek ateş veya iltihap gibi belirtiler gösteren bir rahatsızlığa neden olan mikroba karşı, güçlü bir tepki verir ancak bu bazen mikrobun doğrudan yapacağı zarardan daha yıkıcı olabilir.
Tabii ki salgınlar sadece virüsün veya bakterinin biyolojik ve kimyasal özelliklerine göre değerlendirilebilecek durumlar değildir. Salgınların öldürdüğü insanlara baktığımızda da soylulardan ve üst sınıftan ölen kesim genel ölümlerin çok çok küçük bir kısmını oluşturuyor. Bunun sebeplerine baktığımızda da zaten alt kesimin ulaşabildiği, tüketebildiği besin tipi ve miktarının, yaşadıkları bölgelerdeki kirlilik miktarının yüksek ve kalabalık olmasının en önemli faktörler olduğunu görebiliyoruz. Enfeksiyon sonrası müdahale de sağlık hizmetlerine ulaşım da tabii ki önemli bir yer tutmakta.
*Koaservat: ön hücreler, en ilkin hücre formları, “cansız” veya inorganik moleküllerden oluşan, ilk “canlı” (organik moleküllerden oluşan, kompleks) özellikli moleküllerdir.