Afetlerin sonuçlarını aynılaştıran şeyi tartışmalıyız
"Depremden sonra ders çalışamıyorum. Sorumlu olduğumuz bir sınavımız var ve zaman su gibi geçiyor. Bu kısa süreçte nasıl toparlayacağım bilmiyorum.”
Elif DEMİRTAŞ
Miray POLAT
Elazığ
Elazığ’daki depremin üstünden üç haftadan uzun süre geçmesine rağmen etkileri hala devam ediyor. Depremden önce ekonomik krizden, savaş politikalarından tüm Türkiye gençliği gibi Elazığ’daki gençlik kesimleri de nasibini en ön koltuklardan aldı. Deprem ise egemenlerin halkı bıraktıkları bu sefalete sadece yeni bir katman ekledi; 41 ölü, 1607 yaralı ve 3000’in üzerinde yıkılan binaya sebep olan.
Depremden sonraki günlerde arkadaşlarımızla bir araya geldiğimizde deprem öncesi ve sonrasındaki ihmaller silsilesi, afet bölgesi meselesi, uzun süredir toplanan deprem vergileri, iktidarın emek ve demokrasi araçlarının yardımlarına el koymaları vb. konuları hep tartışmalarımızın merkezi haline gelmişti. Van’daki çığ felaketi sonrasında ise aklımızda tek şey kalmıştı: Bunları aynılaştıran bir şey vardı ve onun üzerine eğilmeli, onu tartışmalıydık.
Elazığ’ın deprem bölgesi olduğu hep biliniyordu ama buna dair hiçbir hazırlık yapılmamakla birlikte Elazığ’ın böyle bir sorunla her an karşılaşabileceği gerçeği bile unutturuldu. Bahçesaray’daki çığ felaketinin de bir farkı yoktu bu konuda. İkisi de iktidarın rant politikalarının yerellerdeki benzer yansımalarından ibaretti. Nasıl önceki depremlerde orta hasarlı yapılar kullanılmaya devam edilmiş, bu depremde yıkılmışsa, yine kar tünellerinin yetersizliği bu felaketlere sebep olmuştu.
İktidarın çeşitli kurumlarının sözcülerinin “Tüm güçlerimizi kullanıyoruz” demesine karşın elde avuçta ne varsa enkaz altında kaybetmiş olan halk, çadırlarda eksi derecelerle boğuşmuş ve sıranın ona gelmeyeceğini bildiği halde yardım sıralarında umutla beklemiştir fakat bu bekleyişlerin sonucunda halk umduğunu bulamamıştı. Onu koruyacak olanın devlet olduğunu düşünüp “Allah devletimize zeval vermesin” diyenler devlet mekanizmasının ne olduğu ve kimin çıkarlarına hizmet ettiğini anlamıştı.
Tartışmanın seyrinin tam da bu aşamasında dershane arkadaşlarımızdan röportaj alıp onların dilinden bu üç haftalık süreci ve onlara etkilerini öğrenmek amacıyla buluştuk. Deprem sırasında çok sorun yaşamadığı fakat deprem sonrasında oturdukları evin yakınlarındaki evi yıkma çalışmalarında, kendi evlerinin de bir ihmal sonucu duvarın yıkıldığını söyleyen dershane öğrencisi Cansu “Bu süreçte bir yandan kendi ailemi bir yandan da dışarıda kalanları düşünmek beni çok yıprattı. Ders çalışmak istiyorum ama kendimi derse odaklayamıyorum. Çok büyük ihmaller söz konusu, hazırlıklar yeterli olsaydı 41 can gitmezdi. Deprem sonrasında ise tam araştırmadılar. Araştırmadıkları için de ihtiyacı olmayan insanlara gitti yardımlar, asıl ihtiyacı olan insanlar dışarıda ve hiçbir şeyleri yok.”
“18 YILDIR DEPREMDEN DÜNYANIN VERGİSİ ALINDI”
Önceki günlerde tartışmalarımızda olduğu gibi doğal bir şekilde deprem vergileri konusu açılınca Cansu “Bence iktidar onlara el koymuştur yoksa milyarlarca lira para söz konusu ve biz bu vergilerin bir yere harcandığını görmedik. Ülkemizdeki iktidar yalanlar üzerine kurulu” diyerek konuşmamızı sonlandırıp depremde evi enkaz haline gelen Aybüke’yle sohbetimize devam ediyoruz. Aybüke, “Depremden sonra ders çalışamıyoruz, psikolojimiz çok kötü ama hayatımızı etkileyecek bir sınava gireceğiz. Birçok kişi dışarıda kalıyor. Ve şu an Elazığ’da kar yağıyor, hava çok soğuk. Yardım adı altında toplanan milyonlarca TL para ile Elazığ yeniden yapılırdı ama buna rağmen yine halktan vergi topluyorlar. Gelen yardımlar gerçekten ihtiyaç sahiplerine gitmiyor. Misal bizim evimiz yıkıldı ve hiç kimse bize yardımda bulunmadı. Yardıma ihtiyacımız yoktu ama olabilirdi de kimse bunu sormadı.
“KRİZİ FIRSATA ÇEVİRMESİYLE ALAKALI BİR DURUM”
Afet bölgesi meselesinin gençliğin içinde çok tartışıldığından bahseden Aybüke “Elazığ’ın afet bölgesi ilan edilmemesi iktidarın krizi fırsata çevirmesiyle alakalı bir durum. Afet bölgesi diye bir şeyin var olmadığını dile getiriyorlar ancak gerek il, gerekse ilçe bazında afet bölgesi ilan edilen yerlerden haberdarız. Afet bölgesi denilen kavramın o bölgedeki insanlara sağladığı birkaç yıllık vergi muafiyeti, fatura ödeme kolaylığı, kredi borçlarının yapılandırılması gibi birçok yararının olduğu unutulmamalı. İktidar bu yararların bir kısmını sınırlı süreyle vermekte ve bunu bir iyilikmiş gibi göstermekte” diyor ve sözlerine devam ediyor: “18 yıldır toplanan deprem vergilerinin kullanıldığı yerlerin araştırılması için muhalefet cephesinin kurmak istediği tespit komisyonuna engel olmak isteyen iktidarın bu vergileri amacından farklı bir şekilde kullandığı anlaşılıyor. İktidar suçluluğun vermiş olduğu psikoloji ile sorulan sorulardan kaçınıyor ve insanların bu konularda konuşmalarından korkuyor. Buna rağmen halkımızın bazı konularda hala tam olarak bilinçli olmadığını düşünüyorum.”
“CEBİMİZDE NE VAR NE YOK ONLARI DA ALIYORLAR”
Sohbetimizi dershane kantinine taşıdığımızdan etrafımızdaki çoğu genç katılmaya başladı. Sınava tekrar hazırlandığından bahseden Yusuf “Depremden sonra ders çalışamıyorum. Sorumlu olduğumuz bir sınavımız var ve zaman su gibi geçiyor. Bu kısa süreçte nasıl toparlayacağım bilmiyorum. Her şekilde krizi fırsata çevirmeyi biliyorlar. 18 yıldır deprem vergileri toplandı. Ve bu paralarla hiçbir şey yapılmadı her şeyi aldıkları gibi cebimizde ne var ne yok onları da alıyorlar. Korktukları şey her şeyin gün yüzüne çıkmasıdır” diyor ve bunlar karşısında “tek ses olup gerçekleri gün yüzüne çıkarmalıyız” diyerek dershane kantinindeki sohbetimizi sonlandırıyoruz.
Elazığ’daki 6.8 büyüklüğündeki depremin sonrasındaki sürecin, gençlik kesimleri içindeki yönünün genel hatlarıyla bu olduğu söylemek yanlış olmaz sanırım. Bu söyleşilerimizden bize kalan ise bu yeni katmanı silikleştirerek, iktidarın rant politikalarını teşhir etmek; bunu doğru bir şekilde yapabilmek için de örgütlü bir mücadele rotasında birleşmekten başka bir çaremizin olmadığını unutmamaktır.