23 Şubat 2020 00:02

Çalışma yaşamında kadınlar: Beterin beteri, kadınların kaderi olsun isteniyor

8 Mart yaklaşırken, Galatasaray Üniversitesinden Dr. Selin Pelek’le düşük ücretle, uzun çalışma saatleri ile dolu çalışma hayatının kadınlar açısından profilini ortaya koyduk.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Gizem ÖRNEK
İstanbul

İşsizliğin korkunç boyutlarda arttığı işgücü piyasasında kadınların çoğu artık iş bulmaktan umudunu kesti, yani artık istatistiklerde de ‘işsiz’ olarak bile yer almıyorlar, bir süre önce çalışma yaşamına giren kadınlar şimdi tekrar ev kadınlığına dönüyor.

İş piyasasında kalan kadınlar ise çok yoğun bir sömürüye maruz kalıyor, aşırı yoğun ve uzun saatler çalışıyor, kazandığı para çocukların bakımına vs. ancak yetiyor. Çalışma koşulları giderek daha kötü hale geldikçe, sömürü oranı yükseldikçe, alınan ücretlerle geçinmek olanaksızlaştıkça kadınlar iş piyasasının dışına itiliyor. Buna bir de kadın-erkek arasındaki ücret farkının yüzde 20’lere çıktığını ekleyelim…

Böyle bir ortamda işe giriyorsunuz, vasfınız düşük görülüyor, ücretler zaten genel olarak düşük, uzun çalışma saatlerine maruz kalıyorsunuz, daha sonra da kriz oluyor ve…

Sonrası “beterin beteri var” koşulları oluyor kadınlar için.

Türkiye’de kadınların kriz koşullarının daha da derinleşen sorunları saymakla bitmiyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne yaklaşırken Türkiye’de çalışma hayatının kadınlar cephesinden bir profilini çıkarmak, bu profilin kısa ve orta vadede ortaya koyduklarını değerlendirmek için bu alanda pek çok çalışma yapan Galatasaray Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Selin Pelek, Ekmek ve Gül'ün sorularını yanıtladı.

Selin Pelek’in değerlendirmeleriyle ortaya koyduğu aşağıdaki tablo, 8 Mart’ın önemli talepleri arasında “insanca çalışılacak bir iş, geçinmeye yetecek ücret, insanlıktan çıkarmayacak çalışma koşulları, kadınları eve mahkûm etmeyecek bir istihdam politikası” olduğunu gösteriyor.

İŞSİZLİK AZALMADI, KADINLAR UMUDUNU KESTİ!

Türkiye işgücü piyasasında göze çarpan birtakım yapısal sorunlar var.

Örneğin, uzun çalışma saatleri. OECD ülkeleri arasında en uzun çalışma saatleri Türkiye’de. Ciddi bir kayıt dışılık sorunu var. Kadınların iş gücüne katılımı düşük. Kentleşmeyle kadınların iş gücüne katılımı arasında önce düşüş, sonra yükseliş şeklinde ilerleyen bir hareketten söz edebiliriz. Göçün ilk kuşağında, köyde tarımla uğraşan kadınlar kente geldiklerinde ev kadını oldular. Ama bu kadınların çocukları eğitim aldı ya da kentli yaşama katıldı. İkinci kuşakta kadının çalışması, özellikle de fabrika işçisi olarak çalışması daha yaygın. Daha sonraki kuşaklarda ise kadın istihdamı artıyor. 2007-2017 arası işgücü anketlerinde kadınların düşük nitelikli işlerde çalıştığını yani eğitimsiz kadınların çalışma yaşamında yoğun olarak yer aldığını görüyoruz.

2019 yılı işsizlik istatistiklerine geldiğimizde kadın işsizlik oranlarında az da olsa bir düşüş görüyoruz. Bu düşüşün de nitelik gerektirmeyen işlerde çalışan kadınların iş piyasasından çıkmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu kadınların bir kısmı zaten krizle birlikte işsiz kalmışlardı, bir kısmı da kısmi süreli işlerde çalışıyordu. Şimdi değişen ise bu kadınların çoğu artık işsizliğin bu kadar arttığı bir piyasada iş bulmaktan umudu kesmesi. Böylece istatistiklerde de “işsiz” olarak yer almamaya başladılar. TÜİK’in hesaplama sisteminde de “umudu kırıldığı için iş piyasasından çıkanlar” yer almıyor.

İnsanlar artık çalışma yaşamına girme kararını bile iş piyasasının durumuna bakarak alıyor ve kadınlar için iş bulabilmek ve insanca çalışabilmek hiç de kolay değil. İş bulamayacağınızı düşünüyorsanız da zaten bir süre sonra iş piyasasından çıkıyorsunuz.

KADIN İŞSİZLİĞİ KISA VADEDE ÇÖZÜLEMEZ BOYUTTA

Türkiye’de 4,5 milyon insan işsiz. Bunların arasında diplomalı işsizler de çok fazla. Şu soruyu sormamız lazım; Türkiye kapitalizmi geldiği noktada bu 4 buçuk milyon insana istikrarlı, düzgün bir iş yaratmaya muktedir mi? En azından bu 4.5 milyonun önemli bir kısmını oluşturan kadınlar için kısa vadede sorunu çözebilecek gibi görünmüyor.

KADINLAR ÇALIŞMA YAŞAMINDAN ÇIKMAYA ZORLANIYOR

Ayça Akarçayile yaptığımız “Türkiye’de Düşük Ücretli Çalışma ve Kadın İstihdamında Dönüşümler” başlıklıçalışmada2013’ten beri düşük eğitimli kadınların daha yüksek oranda iş piyasasına girdiğini gördük. Bakım hizmetlerinde, örneğin ev işçiliği, yaşlı ve çocuk bakımı gibi alanlarda; sağlık ve eğitim alanında, toplam perakende satış alanlarında kadın istihdamı artmış. Ancak bunlar bir yandan da sömürü oranlarının çok yüksek olduğu alanlar. Buna rağmen kadınların kendi parasını kazanması ve iş hayatında yer alması kadınların hayatında değişikliklere neden oluyordu. Toplumsal cinsiyet açısından bunun değiştirici bir yönü olduğunu düşünüyorum, bunu psikolojik olarak da görebiliyoruz. Boşanma oranları artıyor örneğin, her şeye rağmen eşinden ayrılmış bir kadın çalışmak zorunda hayatını devam ettirebilmek için, dolayısıyla boşanmış kadınlar iş piyasasına giriyordu. Ya da boşanmamış olsa bile koşulların zorlamasıyla, krizin etkisiyle iş yaşamına katılıyordu kadınlar. Fakat 2019 Kasım verilerinde dikkatimi çeken bir şey var; işgücünde bir azalma var. Bu azalmanın da büyük kısmının iş bulma umudunu kaybedenler olduğunu söyleyebiliriz. Yani bir süre önce çalışma yaşamına giren kadınlar şimdi tekrar ev kadınlığına dönüyor.

Bu kadınlar çoğunlukla 30-45 yaş aralığında, yani en verimli zamanlarda olan kadınlar. Erkeklerde aynı yaş aralığında durum böyle değil mesela. Düşük ücretli çalışanlara baktığımızda erkekler daha genç yaşta çalışmaya başlarken, kadınlar çocuklarını büyütüp öyle girebiliyor iş piyasasına. Kadınların girdiği bu piyasa da “eğreti” bir piyasa. Kadınlar çok yoğun bir sömürüye maruz kalıyor, kazandığı para çocukların bakımına vs. ancak yetiyor, yoğun çalışıyor, uzun saatler çalışıyor ve iş piyasasından çıkıyor. Sonra da “Artık iş aramıyorum” diyorlar. Bu sonuç, iş yaratma kapasitesinin, çalışma koşullarının kötülüğünün, yüksek sömürü oranlarının, alınan ücretlerle geçinememenin sonucu.

Kadınlar “Ben artık çalışmayayım. Yeter bana bu kadar” diyerek iş piyasasından çıkmıyor. Çıkmak zorunda kalıyorlar.

Öte yandan kadınlar çalışma yaşamında ciddi bir eşitsizlikle de karşı karşıya. Eğitim düzeylerine göre baktığımızda kadın-erkek arasındaki ücret farkı Türkiye’de yüzde 20 civarında. Siz böyle bir ortamda işe giriyorsunuz, vasfınız düşük, ücretler zaten genel olarak düşük, uzun çalışma saatlerine maruz kalıyorsunuz, daha sonra da kriz oluyor ve “işten ayrılıyorsunuz...” Aslında buradaki durum gayet net; işten ayrılmıyorsunuz, ayrılmak zorunda kalıyorsunuz, atılıyorsunuz. Tekrar uzun süre işsiz kalıyorsunuz ve iş piyasasından çıkıyorsunuz yani çıkmak zorunda kalıyorsunuz.

KADINLARDA BASKIN EĞİLİM ‘EVE DÖNMEK’ ÇÜNKÜ...

Ama bunları söylerken şunu da atlamamak gerek; bu tablo tek yönlü bir tablo değil, kriz dönemlerinde bir yandan da daha önce çalışmamış kadınların iş yaşamına girmek zorunda kalıyor. Peki şu an hangi taraf, hangi eğilim daha baskın? Şu an iş gücünden çıkış daha baskın. 2013 yılından sonra çalışma yaşamına giren yoksul sınıftan gelen kadınlar piyasa daraldığı için çalışma yaşamından çıkmak zorunda kalıyorlar. Bu kadınlar çoğunlukla eşinin ücreti artık yetmediği için, çocuklarını biraz büyüttüğü için çalışma yaşamına girmiş ve çoğunlukla nitelik gerektirmeyen işlerde çalışan kadınlardı.

EN TEMEL İKİ SORUN: UZUN ÇALIŞMA SAATLERİ, DÜŞÜK ÜCRET

Özellikle uzun çalışma saatlerini daha çok konuşmamız gerek. OECD üyesi ülkeler içerisinde en çok çalışan biziz. Türkiye’de “düşük ücretliler” olarak tanımlanan grup haftada ortalama 48 saat çalışıyor, üstelik yasal sınır 45 saat olmasına rağmen. 45 saatin üzerinde işveren mesai ücreti ödemek zorunda ama ödemiyor. Uzun çalışma saatleri sömürünün en bariz olarak gözüktüğü yer, neredeyse bedavaya çalışıyorsunuz, üstüne üstlük sizi daha uzun çalıştırarak yeni bir istihdamdan da kurtulmuş oluyor işveren.

Türkiye’de kadınlar için de çalışma saatleri oldukça yüksek ama genel olarak erkekler kadınlardan birkaç saat daha fazla çalışıyor, çünkü erkekleri evde daha az sorumluluk bekliyor!

ASGARİ ÜCRET EN TEMEL DERTLERDEN BİRİ

İkinci bir sorun da asgari ücret. Genelde çalışma yaşamında şunun olması beklenir; daha deneyimsiz olan, vasfı daha düşük olan kişi asgari ücretten işe girer, işi öğrenir ve sonra yükselir. Ama Türkiye’de böyle bir şey yok, ortanca ücret yok. Kadınlarda ise ücretler daha düşük. 2017 rakamlarına göre; erkeklerde ortanca ücret 2800 lira, kadınlarda ise yaklaşık 2500 lira. Yani rakamlar asgari ücretin çok az üzerinde.

Bu noktada şunu da hatırlatmak gerekir; asgari ücretin artırılması aslında diğer tüm ücretleri doğrudan etkiliyor ve dolayısıyla asgari ücretin ne kadar olacağı sorunu sadece asgari ücretlinin sorunu değil.

Ücretler bu kadar düşük olmasına rağmen bir de özellikle kriz döneminde yaygınlaşan uygulamalar var; ücreti düşük gösterip sigorta primini düşük yatırmak (bu, emeklilik hakkının çalınması demektir) ya da asgari ücret yatırıp bir kısmını elden geri almak.

‘HER YERE ÜNİVERSİTE’ PLANSIZLIĞI EN ÇOK GENÇ KADINLARI ETKİLEDİ

Kadın işsizliği ile birlikte dikkat çeken bir nokta da genç kadın işsizliği. Burada çok büyük bir artış var ama göze çarpan bir diğer husus da genç kadınlar arasında ne eğitimde ne istihdamda olanların sayısındaki büyük artış.

Genç kadın işsizliğine baktığımızda daha çok eğitimli kadınların işsiz olduğunu görüyoruz. Bunların içinde atanamayan öğretmenler, iktisadi idari bilimler fakültesi mezunlar, gazeteciler vs. bir sürü meslek sahibi kadın var. Bu kadınlar daha çok hizmet sektöründe iş arıyorlar. Yani daha örgütsüz, güvencesiz, düşük ücretli alanlarda işler arıyor ama bulamıyorlar. Bu durum, Türkiye’de eğitim politikasının planlı gerçekleşmemesinin sonucu. Her yere üniversite açıldı ve bu üniversiteleri yoksul insanlar finanse etti aslında vergileriyle.

Peki bu sadece genç kadınların sorunu mu? Elbette öncelikle onların sorunu, onların ailelerin sorunu ama aynı zamanda bu toplumun da önemli bir sorunu. Bu insanların ciddi bir bölümü eğitim almış, yüksekokul mezunlarında yüzde35 civarında genç kadın işsizliği ve bu kadınların aldığı eğitimi büyük ölçüde toplum finanse etmiş, çoğu devlet okullarından mezun. Dolayısıyla kamunun finanse ettiği bir iş gücü var ve şu anda atıl durumda, dolayısıyla bu sorun bütün toplumun sorunu. Bu insanların eğitimini biz finanse ettik. Bilimsel becerileri gelişsin diye, bilgi becerileri gelişsin diye okudu bu insanlar; iş piyasasına atıldılar ve şimdi iş bulamıyorlar.

ÖNCEKİ HABER

Libya ve İdlib'deki çatışmalarda askerler hayatını kaybetti

SONRAKİ HABER

Ölüm orucunda olan Mustafa Koçak'ın ailesine gözaltı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa