Zırhlı araçların neden olduğu ölümlerin belgeseli: Zırh’a Takılan Çığlıklar
"Zırh’a Takılan Çığlıklar" belgeselini Evrensel'e anlatan Ensar Özdemir, "Hiç yaşanmamış sayılmasın diye hafıza oluşturmak istedim" dedi.
Zırh'a Takılan Çığlıklar belgesel afişi
Fırat TOPAL
Diyarbakır
Bölge illerinde polis ve askerin kullandığı araçlar, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır şubesinin verilerine göre; son 10 yılda 37 kişinin ölümüne 85 kişinin de yaralanmasına neden olurken açılan soruşturma ve kovuşturmaların çoğu cezasızlıkla sonuçlandı. Gazeteci Ensar Özdemir ve Fatime Tekin ise yaşanan duruma dikkat çekmek için “Zırh’a Takılan Çığlıklar” belgeselini çekti. AB Sivil Düşün desteği ile çekilen belgesel için çeşitli salon etkinlikleri planlanırken, Youtube üzerinden de izleyeceğe açıldı. Özdemir ile çekimi yaklaşık bir yıl süren belgesele dair konuştuk. Muhammet ve Furkan kardeşlerin yaşadıklarından sonra hafıza oluşturmak adına ‘bu kötülükler hiç yaşanmamış sayılmasın’ diye böyle bir belgeseli çekmeye karar verdiğini söyleyen Özdemir, “Bu olayların yaşanmamasının tek yolu var o da bu ‘kötülüğün yükselişi’ni durduracak hukukun uygulanması” dedi.
MUHAMMET VE FURKAN’IN YAŞADIKLARI
Gazetecilik faaliyetlerinin dahi yapılamadığı Türkiye’de, yaşanan ağır hak ihlalleri karşısında neler yapabileceklerini sorguladıklarını söyleyen Özdemir, “Böylesi bir zamanda neredeyse her sabah, zırhlı polis veya askeri araçların ezmesi sonucu ölen çocukların, kadınların olduğunu anlatan görseller ve haberlerle güne başladığımı hatırlıyorum. En kötüsü ise bu olayların çok az sayıda gazete ve bağımsız platformlarda veya kişisel sosyal medya hesaplarında haber yapılıyor olmasıydı. Benim bu konuda karar vermemi sağlayan Muhammet ve Furkan Yıldırım kardeşlerdi. Şırnak’ın, Silopi ilçesinde yaşayan iki kardeş, iki çocuk, evlerinde birlikte uyudukları sırada ve muhtemelen “güvende” hissettikleri uykularında öldüler. Onları öldüren şey ise “güvenlik” gerekçesiyle sokaklarda dolaşan ve direksiyonunda devletin resmi kolluk görevlisi bulunan zırhlı bir polis aracıydı. Ailesini, arkadaşlarını, o anda baktığım fotoğrafına bakıyor olabileceğini düşündüğüm annelerini düşündüm Muhammet ve Furkan’ın. Hafıza oluşturmak adına, bu kötülükler hiç yaşanmamış sayılmasın diye bir belgefilm yapmaya o zaman karar verdim” dedi.
ZIRHLI ARAÇLAR CAN ALMAYA DEVAM ETTİ
Belgeselin çekim aşamasında yaşanan zorlukları dile getiren Özdemir, zırhlı araç çarpması sonucu yaşamını yitirenlere dair kayıtların bulunmadığını belirtti. Özdemir, belgesel çekimleri devam ederken zırhlı araçların can almaya devam ettiğine dikkat çekerek, “Başlarken en ciddi sorunumuz yaşanan ölümlere dair net kayıtların bulunamamasıydı. Röportaj çekimlerine ilk olarak başladığımız aile 5 ferdini aynı olayda yitiren Demirbaş ve Önel ailesiydi. En çok ölümün yaşandığı Lice’de yaşamını kaybeden bu ailenin, yine bir zırhlı aracın ezmesi sonucu ölen üç akrabalarının taziyelerinden dönerken öldüklerini büyük bir şaşkınlıkla öğrenmiştim.
İçerisinde 5 kişinin bulunduğu otomobil Lice Fis Ovasında zırhlı bir polis aracının üzerlerinden geçmesi sonucu ölmüşlerdi. Yürütüldüğü belirtilen soruşturma sonrasında ise sivil aracın sürücüsü kusurlu bulunarak soruşturma kapatılmıştı. Bizler çalışmamıza devam ederken TOMA ile ezilen Mehmet Tektekin’in torunu 5 yaşındaki Efe Tektekin, bir yıl sonra dedesinin öldüğü yerde bir başka zırhlı aracın ezmesi sonucu öldü. Bu olaylar aileler açısından değerlendirildiğinde unutulması veya atlatılması mümkün olaylar değiller” dedi.
BUNLARI DURDURACAK HUKUK UYGULANMALI
Özdemir, belgeselin çekim sürecinde görüştükleri ailelerin “kaza” diye nitelendirilen zırhlı araç çarpması sonucu yaşamını yitiren yakınlarına dair yürütülen soruşturmaların cezasızlıkla sonuçlanmasına tepkili olduklarını ifade etti. Özdemir, “İnsanların tamamının merak ettiği bir başka husus da olayların neredeyse tamamının Kürt kentlerinde yaşanmasının nedeniydi. Yargı süreçlerinin büyük bölümünün cezasızlıkla sonuçlanması, çok azıyla ilgili de çok küçük cezaların çıkması hiç şüphesiz soruşturmaları yürüten kolluk görevlilerinin meslektaşlarını koruyucu bir yaklaşım göstermelerinden kaynaklanıyor, ki bu konuda görüşme yaptığımız hukukçular da bunun üzerinde duruyorlar. Bir kere yaşanan ve sonrasında onlarca sivilin yaşamına mal olan bu olayların hiç bir şekilde “güvenlik” ile izah edilemez olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. Bu olayların yaşanmamasının tek yolu var o da bu ‘kötülüğün yükselişi’ni durduracak hukukun uygulanması” diye konuştu.