Deprem hasar raporu çık dese de cepler kal diyor...
‘99 depreminde İstanbul’da en büyük hasarı alan Avcılar'da 246 kişi hayatını kaybetti. Avcılar’da konuştuğumuz yurttaşlar, riskli yapı raporuna rağmen evlerinde kalmaya devam ettiklerini söyledi.
İstanbul Avcılar'da depremden sonra ağır hasar alan bina. | Fotoğraf: DHA
Meltem AKYOL
İstanbul
Büyük İstanbul depremi ha geldi ha gelecek diye korku içinde İstanbullu. Her depremden sonra daha da artıyor bu korku. Meclis Araştırması Komisyonunun Temmuz 2010’da yayımladığı rapora göre 17 Ağustos 1999 depreminde toplam 112 bin 735 bina ya yıkıldı ya da yıkılacak noktaya geldi. Hasar alan toplam bina sayısı ise 365 bin. İstanbul’da en büyük hasarın yaşandığı yerlerin başında Avcılar geliyor. Resmi rakamlara göre 1999’da İstanbul’da yaşanan 981 can kaybının 246’sı Avcılar’dan. O nedenle İstanbullunun her deprem sonrası korkuları da çaresizlikleri de artıyor. Çünkü aradan geçen 21 yılda hiçbir şey yapılmamış desek yeridir. Maddi durumu daha iyi olanlar depremden sonra ya taşınmış ya da binalarını yenilemiş, diğerleri ise yıkanmamış deniz kumundan yapılmış binalarda oturmaya devam ediyor. Binalar hâlâ ayakta, çoğunun dış görüşünde de bir şey yok gibi. Çünkü hemen hepsi depremden sonra boyandı, çatlakları da kapatıldı. Avcılar’da konuştuğumuz yurttaşlar, riskli yapı raporuna rağmen evlerinde kalmaya devam ettiklerini şöyle özetliyor: Rapor çık diyor, cepler kal.
"SADECE BEKLİYORUZ..."
Avcılar Merkez ve Cihangir Mahallelerinde dolaşıyoruz depremi konuşmak için. Mahalleyi dolaştıkça gördüğümüz en net şey çaresizlik. Yolda çevirip konuştuğumuz insanların ilk tepkisi “Ne konuşacağız işte, her an bekliyoruz, ama sadece bekliyoruz” oluyor. Herkes depremin de farkında, deprem olması durumunda olacakların da...
İsmini vermek istemeyen çok, konuşsak ne işe yarayacak diyen de. Çaresizlik en çok “Allah’tan işte, ne yapalım” dedirtiyor. Cihangir Mahallesi’nde yaşayan Mehmet de öyle diyor. ‘Ama hazırlık yapılsa, güvenli bina olsa, o zaman değişmez mi’ diye soruyorum, “Değişir tabii” diyor ve ekliyor: “Biz de biliyoruz sağlam binada oturursan ölmeyebileceğini. Biliyoruz da nasıl olacak? Bak şimdi önce binadan numune almak lazım, o bir para zaten. Hadi parayı topladın, raporu çıkardın, bina riskli çıktı. Ne yapacağız çıkabilecek miyiz, hayır. Oturmaya devam edeceğiz. Yenisini yapmaya da yaptırmaya da gücümüz yok. Yani bizimki bilmemekten değil kızım, çaresizlikten.”
Canlı örneği de var bu dediğinin. Komşularından biri numune aldırmış. Devamını şöyle anlatıyor: “2 blok, işte kaç kişi var sen hesapla. Zar zor anlaşmışlar, numune aldırmışlar, riskli çıkmış. Ama hâlâ oturmaya devam ediyorlar. Bazısı çıktı, bazısı kiracı diye taşındı ama diğerleri orada oturmaya devam ediyor. Yani bir cebine bakıyorsun bir binaya, sonra kalıyorsun mecbur.”
BİNA HASARLIYSA DAHA ÇOK FİYAT ÇEKİYOR MÜTEAHHİT
Dolaşmaya devam ediyoruz, Seval Pamuk 1995’ten beri Avcılar Merkez Mahallesi’nde yaşıyor. 1999 depreminde de şimdi oturduğu evdeymiş. 26 Eylül’de yaşanan Silivri depreminde çok korkmuş, bu yüzden de uzun süredir uğraştıkları binalarını yenileme işini hızlandırmışlar, “O kadar da kolay olmuyor” diyor. Binaları neredeyse 30 yıllık. Pamuk, binaya hasar tespiti yapılsa riskli raporu verileceğini düşünüyor. O zaman niye yaptırmıyorsunuz diye soruyorum, yanıtı “Hasarlı çıkınca mecbursun ya yenilemeye, müteahhitler de bunu biliyor ve daha çok yüksek fiyat çekiyorlar. Ondan insanlar sıcak bakmıyor hasar tespitine. Hem ölçüm için para ödeyecekler hem de müteahhitler daha çok isteyecek” oluyor.
"DOLUYA KOYDUK OLMADI, BOŞA KOYDUK DOLMADI"
Son 2.5 yıldır görüşmedikleri müteahhit kalmamış gibi. Bir çırpıda anlatıyor: “Apartmandaki herkesin bugünkü metrekaresinde daire alması için müteahhitten fiyat istedik. Dubleksler için 336 bin TL, 3+1 daireler için 291 bin TL dedi. Yani evimizi vereceğiz, üstüne 336 bin TL vereceğiz, üstüne de kiraya gireceğiz. İşin içinden çıkamadık, bu sefer müteahhide ‘Her kattan kendine 1+1 daire çıkar, bizim metrekareler düşsün’ dedik. O zaman da dubleksler için 200 bin TL, 3+1’ler 2+1’e düşeceği için onlardan da 105 bin TL istediler. Senin anlayacağın, doluya koyduk olmadı, boşa koyduk dolmadı. Biz ne yapalım şimdi, misal benim bir tek eşim çalışıyor, küçük çocuğum var. Nasıl yapayım bu işi?”
BU İNSANLARIN VEBALİ ONLARIN BOYNUNDA
Komşulardan büyük kısmı da 50 bin liranın üzerinde veremeyeceklerini de söyleyince mecburen beklemeye almışlar işi: “Aslında Avcılar birinci derecede deprem bölgesi ama ne hikmetse Avcılar’a bu konuda ağırlık verilmiyor. 1999 depreminde, bizim sokakta 65 kişi öldü. Şimdi bu binalar da yeni 65 kişilere mi mezar olsun. İnsanların bütçesi yok, gücü yok. Mesela bizim binada yanaşmayanların çoğu kredi ödüyor, yeni krediye nasıl girsinler. Ama tedirginiz de artık, geceleri uyuyamıyoruz. Devletin buna artık el atması lazım. Deprem vergilerini buraya kullansınlar. Bir şey yapmazlarsa bu binalar insanlara mezar olacak, vebali de onların olacak” diyerek noktalıyor sözlerini Seval Pamuk.
DEPREMDEN SONRA TAŞINDIM...
Merkez Mahallesi’nde oturan bir başka kadın Semra Uludağ bir kız yurdunda çalışıyor, 2 çocuk annesi. Çocuklardan biri 3, diğeri 7. sınıfa gidiyor. 1999 depremini Avcılar’da yaşamış, 19 yaşındayken. “Yıkım olduğunda insanların psikolojisini gördüm” diyerek başlıyor sözlerine. Depremi konuşmak bile ürpertiyor onu. 26 Eylül depreminden sonra evini taşımış hemen. 2+1 eve 1800 lira kira veriyor şimdi. “Tek başına bırakamam çocukları o evde, çünkü korkuyorum” diyor. Kendi evi de boş. Kentsel dönüşüme girer diye bekliyor. Ama diyor, “Ne kadar boş bırakabilirim ki, süreç uzarsa içim elvermese de kiraya vermek zorunda kalacağım.”
HASAR TESPİTİNE BİLE PARA BULAMIYOR İNSANLAR...
“Kentsel dönüşüm olmasını istiyoruz ama bina da bir türlü anlaşma sağlanamıyor. Çünkü insanların maddi gücü de yok bunları yapmaya” diyor. Kentsel dönüşüm için müteahhitlerle görüştüklerini söylüyor ama bir sonuç alamamışlar. Bazıları çok yüksek fiyat vermiş, bazıları metrekareleri çok düşürmüş. İnsanların müteahhitlerin eline bırakılmaması gerektiğini söylüyor: “Eğer müteahhitler girecekse bu işe, site şeklinde, sokak şeklinde girmeleri lazım. İnsanlar mağdur olmadan bir yöntem bulmalı devlet.”