Uzun yürüyüşlere gönül düşürenlerin şiiri
Levent Turhan Gümüş, "Memleket ve Gül" kitabını yazdı: Okura ulaşmış kitaplarının yanı sıra hiçbir yerde yayımlanmamış çok sayıda şiirini de yeni bir kitap kurgusu altında bir araya getiriyor.
Görsel, İbrahim Karaca'nın Memleket ve Gül kitabının kapağı
Levent Turhan GÜMÜŞ
Goethe bir anlatısında şairi, esinlenme gücüne sahip olduğu için, başkalarının duyup da açıklayamadığı büyük acı ve sevinçleri onlar adına dile getiren bir anlatıcı olarak tanımlar. İbrahim Karaca’ya göre de şairler acılı evlatlarıdır hayatımızın; başkalarının bakıp da görmediği ayrıntılardan hayatı damıtanlardır. Başlıca eylemi şiir olan bir eylemcidir şair. Tanıklıkla yetinmez, müdahil olur; hayatın içinde bir özne olarak haksızlığa, yoksulluğa ve sömürüye karşı sesini yükseltir; sevdası memleket olandır. Şairin ana dilidir şiir.
ŞİİRİ KAVGAYA KATKI OLARAK GÖRÜR
Karaca; bu dili en güzel konuşanlardan birinin, “Hayatın ve doğanın benden geçen şiirlerini yazıyorum” diyen Gülten Akın’ın sözlerini kendi sözü bilip sahiplenir. Şiiri her şeye, aşka ve kavgaya, insani olan her şeye katkı olarak görür, öyle yaşar. Hayata, umuda ve sevdaya dair yürekte birikenleri yazar: Bir kuş gecenin yanan yüzüne türküsünü asmıştır. Yitiklerimizin toprağa düştüğü her yer harman yeridir. Bütün limanları memleketin sis altındadır ama zindan karanlığı altında bile sevdasından vazgeçmeyenler vardır. Adları durgun göllere verilen oğullar için, gittiği yoldan bir daha dönmeyen kız kardeşler için şiirler yazar.
Büyük gözaltı her şeyi görünmez kıldığında şiir görünmeyene, gösterilmeyene bakacaktır: Dağkapı Diyarbakır’da bir meydanın adıdır. Lal olup susanlar, susturulanlar vardır. Susturulan sesleri kendine dert edinir Karaca. Çığlığı sokaklarda hâlâ yankılanan gazeteci çocuğun eksik kalan gülümsemesine bakarak “Sen o resmi yapacaktın Abidin” der, hayıflanır.
Sevda yüklü yüreklerin ağırlığını taşımak zordur. Karanlığı yırtıp atması beklenen evlatların başucunda kimseye sezdirmeden yakılan mumlara bakar. İşkence tezgahlarından “Duymadım, görmedim, bilmiyorum” diyerek geçen yoldaşları, ölüm oruçlarında yitirilen canları hatırlar. Hatıraya, hatıranın çağrıştırdıklarına hep bağlı kalır. Karakış dağın gizlisine, karayemiş dallarına, horonlu köy yollarına, yaylalara çökmüştür. Kesik bir dal gibi gövdesinden koparılmış başlar kar altındadır. Ocakta durgun akan Askoroz Deresi’ne bakıp yıllar öncesine iz düşürür. Karadeniz’in kıyısında yazgısı on beşlerin yazgısıyla buluşan Ahmet Uzun’lar, Bayram Ali’ler için, Ege’nin kıyısında bir ev baskınında katledilen Olcay Uzun’lar için şiirler yazar.
HARMAN YERİNİN DAĞLISIDIR
Vakit gece yarısını geçmişken büyük yangınların zanlısı olan kardeşleri düşer aklına. Kendisi de öyledir: Harman yerinin dağlısıdır. Kaçkarların doruğuna asılmış gülüşlerle, kıvır kıvır katmerleşen gülbaharlarla geçer buzdan geceleri. Karda, boranda, kör zifiri karanlıkta yola çıkanları çağırır şiirine, “Pimi çekilmiş yürekle” karanlığın üzerine yürüyen dostları, kardeşleri sevgiyle yad eder.
Vakitlerden yine gecedir. “Yurdumuz bütün cihandır bizim” diye bir şarkı tutturur. Büyük şafak işçilerinin, Neruda’nın memleketinde konaklar. Önünde bir nice hatıranın dinlendiği beyaz kapılı evin akıbetini merak eder. Ölülere gitar çalan rahibin kim olduğunu sorar. Gözaltında kaybedilenler için, yeni doğan bebesini öldürülen gerillanın gocuğuna sararak emziren Filistinli mülteci kadın için ve Halepçe’de, Botan’da çocuklarını yitirmiş Sevre kadınlar için şiirler yazar. Soru işaretlerini peş peşe sıralayan, bulduğu yanıtların peşinden giden bir şiirdir İbrahim Karaca’nın şiiri. İnsanlığın eşitlikçi ve sömürüsüz bir gelecek yolunda yaşadığı serüvenin belleğe geçirilmesini dert edinen şair, ilk gençlik yıllarından itibaren hep aynı şiiri, “Yarasından orman damlayanların” şiirini yazmıştır aslında: Kendisini ters akıntıları çoğaltmakla yükümlü görenlerin şiiridir bu.
SÖZ ALMAYI BUGÜN DE SÜRDÜRÜYOR
Uzun yürüyüşlere gönül düşürenlerin sırt çantalarından şiiri eksik etmemesi gerektiğine inanan İbrahim Karaca’nın çok sayıda şiiri Grup Yorum başta olmak üzere farklı müzisyenlerce bestelenmiş, geniş kalabalıklar önünde icra edilmiştir. Toplumsal mücadeleye emek vermiş her bir özneyi kendine yoldaş gören Karaca, “İç cebinde bitmemiş bir şiirle toprağa düşenler” adına söz almayı yaşamıyla ve şiiriyle bugün de sürdürüyor. Memleket ve Gül, Karaca’nın daha önce okura ulaşmış kitaplarının yanı sıra, bugüne kadar hiçbir yerde yayımlanmamış çok sayıda şiirini de yeni bir kitap kurgusu altında bir araya getiriyor.