05 Mart 2020 00:30

Şehitler tepesi

Şehitler tepesinin boş kalmaması için muktedirler ellerinden geleni yapıyorlar ve ölümün karşısında yaşamı, savaşın karşısında barışı savunanlara şiir okuyarak had bildiriyorlar.

Fotoğraf: AA

Halis Ulaş
Halis Ulaş

İdlib’de “savaş diyebileceğimiz” çatışmalar şiddetlendikten ve gencecik insanların cenazeleri Türkiye’ye gelmeye başladıktan sonra iktidar ve muhalefet arasında şehitler tepesinin boş kalıp kalmayacağı tartışması patlak verdi ve halen de sürüyor. 

Şehitler tepesinin ne ya da neresi olduğu üzerine düşünürken Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun sosyal medya üzerinden aklımdaki soruyu cevapladı. Cumhurbaşkanı tarafından kullanılan “Şehitler tepesi boş değil” cümlesinin 'Bu vatanı vatan kılmak için nice şehitler verdik', 'Vatan savunmasında şehit düşen kahramanlarımız bu toprakların dört bir yanında yatıyor', 'Şehit kanlarıyla sulanan bu topraklar kutsaldır', 'Tarih boyunca nice başarısız işgal girişiminin hedefi olmuş cennet ülkemizi her daim savunacağız', 'Şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış bu vatanı asla ve asla düşman taarruzuna karşı savunmasız bırakmayacağız, gerekirse öleceğiz' demek olduğunu belirtti. Ayrıca muhalefet tarafından dile getirilen 'Bizim iktidarımızda şehitler tepesi boş kalacaktır' demenin de ne anlama geldiğini ifade etti. Bu ifade de halkımızın hesabını soracağı açık bir itirafmış. 

Fahrettin Altun’un şehitler tepesi açıklaması ile İdlib arasındaki bağlantıyı düşünürken Cumhurbaşkanımızın “Şehitler tepesi boş değil” dizesiyle başlayan Arif Nihat Asya’nın “Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor” şiirini okuduğu videoya denk geldim. Böylece şehitler tepesi ile Arif Nihat Asya arasındaki ilişkiyi fark ettim. 

Arif Nihat Asya ismini görür görmez ilkokul yıllarıma ışınlandım. Üzerimde siyah önlük ve kolalanmış beyaz yakamla ilkokulumun bahçesinde esas duruşta bekliyorum. Okulumuzun en çok bağıran ve en çok bağırdığı için de milli günlerde şiir okuma ayrıcalığına sahip olan öğrencisi bir şiir bağırıyor. Kulaklarıma tokat gibi çarpan dizeler çocuk zihnimde anlamlarını bulmaya çalışıyor. “…Sana benim gözümle bakmayanın/Mezarını kazacağım/Seni selâmlamadan uçan kuşun/Yuvasını bozacağım…. Yer yüzünde yer beğen!/Nereye dikilmek istersen,/Söyle, seni oraya dikeyim!”

Evet 1980 ihtilalinin sonrası, tarihin ve coğrafyanın hepten milli olduğu yıllardı. Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” şiiri de hepimizin minnacık zihinlerine bağıra bağıra kazınmıştı. Biraz önce ilkokul yıllarıma ışınlandığını yazmıştım naifçe. Sanki o yıllarla birlikte benim için bağıra bağıra Arif Nihat Asya şiirleri okunması da geride kalmıştı. Oysa 2017 yılının sonunda ilkokulu okuduğum şehir olan Adana’nın Büyükşehir Belediyesinin öğrencilere bayrak ve vatan sevgisini aşılamak amacıyla hem de ikincisini düzenlediği Arif Nihat Asya Bayrak Şiiri Güzel Okuma Yarışması’nda toplam para ödülünü 175 bin 500 liraya çıkardığı haberine denk geldim ve zamanda yolculuk yanılsamam sonlandı.

Evet şehitler tepesinin boş kalmaması için muktedirler ellerinden geleni yapıyorlar ve ölümün karşısında yaşamı, savaşın karşısında barışı savunanlara da şimdilik bağıra bağıra şiir okuyarak had bildiriyorlar. Ama insanın aklına bir soru takılıyor. Şehitler tepesinde kimler nöbet tutuyor? Aslında bu sorunun cevabına internetteki arama motorlarına “şehit evi” yazarak ulaşabiliyorsunuz. Sıvasız, badanasız, ha göçtü ha göçecek gecekondularda oturanların oğulları nöbet tutuyor. 

Bu topraklarda şehitler tepesinin yoksullara emanet edilmesi elbette yeni karşılaştığımız bir durum değildir. Savaşlarda ya da “savaş diyebileceğimiz” durumlarda ön saflarda hep yoksul delikanlılar olmuştur. Bu durumun bir örneği de 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğunun en fazla şehit verdiği ve yaşanan acılar nedeniyle de birçok türkü yakılmasına neden olan Yemen Cephesidir. Ali Çağan tarafından derlenen ve Yemen Cephesinde yaşanan acıları dile getiren Yemen Türküsünün (Kara Çadır İs mi Tutar) bir dörtlüğü şöyledir; “Yemen yolu çukurdandır/ Karavanam bakırdandır /Zenginimiz bedel verir/ Askerimiz fakirdendir.” 

Şehitliğin İslamiyet’te en yüce mertebelerden biri olduğu ve şehitlere sorgusuz sualsiz bir şekilde cennetin kapılarının açılacağı düşünüldüğünde; muktedirlere bedel ödeyerek ya da bedel bile ödemeden oğullarının, damatlarının şehitler tepesini boş bırakmalarını sağladıkları ve şehitlik mertebesini yoksulların oğullarına bırakma fedakarlığını gösterdikleri için sanırım bir teşekkür borcumuz var (!).
{{397681}}
{{396737}}
{{396273}}

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI