6 Mart 2020 11:46
/
Güncelleme: 14:59

İskender Bayhan: İdlib’de askerler ölmeden de Moskova’daki mutabakat imzalanabilirdi

Erdoğan ile Putin İdlib'de yaşanan gerginliğe ilişkin Moskova'da görüştü. İdlib'de ateşkesin sağlanması için anlaşma imzalandı. Gazeteci İskender Bayhan Gündem özel'de değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin, Kremlin Sarayı'nda İdlib'e ilişkin görüştü. İdlib'de ateşkesin sağlanması için anlaşma imzalandı. Gazeteci İskender Bayhan Zeliş Irmak'ın sunumuyla Gündem Özel'de değerlendirdi.

İskender Bayhan'ın konuşmalarından satır başları şöyle:

Bu mutabakatla, 2019 Soçi mutabakatının güncellendiği bir tabloyla yüz yüzeyiz. Putin’in ve Esad rejiminin yeni ortaya çıkmış dengelere göre onların talep ettiği bir temelde yenilenme olduğu ortada. Bu anlaşmanın ilk maddesi ateşkes. Her iki tarafta görüşmeden önce bunu söylemişti zaten. Ateşkes kararının çıkacağı az çok kestiriliyordu. Ama diğer iki madde, Soçi’nin nasıl güncellendiğini içeren iki madde.

SERAKİB SON ON GÜN İÇERİSİNDE ALTI DEFA EL DEĞİŞTİRDİ

2019 Ekiminde neredeyse tamamı Türkiye’nin desteklediği, Türkiye’nin gözlem noktaları etrafında oluşmuş HTŞ ve SMO denetiminde olan bir İdlib vardı. Şimdi ise üçte ikisinin artık Rusya ve Esad yönetiminin eline geçtiği bir İdlib var. ‘Güvenli bölge ve çatışmasızlık bölgesi’ denen bölge İdlib’in üçte biri alana kadar geldi. Türkiye geri çekilecek, İdlib’in kuzeyine doğru gelecek, sınır boyunda bir bölgeye yerleşip kalacak. Burası da İdlib şehir merkeziyle Türkiye sınırı arasındaki bölge.

Bu anlaşmanın ikinci ve üçüncü maddeleri M4’ün Lazkiye ile Serakib arasındaki bağlantı kısmında yaklaşık 300 km’lik bir alanda da Rusya ile Türkiye devriye gezecek.

Türkiye “2019 Ekimindeki Soçi’ye geri dönelim” diyordu. Lavrov “Artık böyle olmaz. Sahadaki yeni durum neyse onda mutabık kalınacak. O yeni sınırları belirleyecek” diyordu. Ama bir yandan da İdlib’in tamamında Türkiye’nin varlığının BM sözleşmesine aykırı olduğu ve Türkiye’nin tamamen çekilmesi gerektiğini söylüyordu. Bunlar olmadı ama artık Türkiye’nin büyük oranda Serakib ve M4’ün kuzey kısmına yerleşmiş ve çok daralmış halde bulunan bir coğrafyada HTŞ ile SMO ile beraber o bölgeyi tutacağı, M4’ün kuzey ve güneyini de Rusya ile birlikte denetleyeceği bir tablo ortaya çıktı.

Serakib son on gün içerisinde altı defa el değiştirdi. Ve son olarak Moskova mutabakatıyla da artık Suriye yönetiminin sorumluluğuna kaldı. Bu en kritik nokta. Çünkü 34 askerin ölümünün gerçekleştiği bölgeydi orası. Serakib kimin elinde olacak” çatışmasıydı.

ASKERLER ÖLMEDEN BU MUTABAKAT İMZALANABİLİRDİ

Erdoğan’ın ve hatta Tansu Çiller’in verdiği yanıta bakarsanız, Urfa ve Hatay’da çatışmamak için o kadar asker ölümü gerçekleşti. Ne yani artık savaşılırsa bundan sonra Urfa ve Hatay’da mı savaşılacak? Bu tip hegemonya savaşlarında, başka ülkelerin sınırlarını geçip o ülkelerin iç savaşlarına müdahale edip oralarda hak iddia etmek gibi bir saldırgan politikalarda acılar boşuna çekilir. Bu askerler ölmeden bu mutabakat imzalanabilirdi. “İdlib’de ne işimiz var” diye soranları haklı çıkartan bir mutabakat bu. Türkiye’nin İdlib’den çıkmasının ne kadar mantıklı olduğunu gösterdi. Rusya ile değil doğrudan Esad ile İdlib’in geleceğinin ne olacağı ve orada yaşayan halkın durumunun ne olacağı ve Türkiye ile olan sınır probleminin de nasıl çözülebileceğine dair çok daha gerçekçi bir anlaşmayla bu iş halledilebilirdi. Ama Erdoğan şehitler tepesini boş bırakmadan bu işleri halledeceğine yemin ettiği için böyle oluyor.

Türkiye’nin Suriye sınırları içerisindeki halklar açısından, her iki ülke yurttaşları açısından gereksiz ve acı çektirmekten başka hiçbir işe yaramayan, kaos ve belirsizlik yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayan varlığının artık giderek değişmesi gerektiğine yönelik bir tartışmanın mutabakatıydı Soçi.

TÜRKİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE SAYGI DUYUYORSAN ASKERLERİNİ ÇEKECEKSİN

Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyuyorsan çekilip gideceksin oradan. Çekeceksin askerini oradan ve başkalarının çekilmesini de savunacaksın.

Soçi geçici bir içerik taşıyordu ve çok kısa sürede yenilenme ihtiyacı doğdu.

Ekonomide kriz var diyorsun vatan haini ilan ediliyorsun. Bekçi yasasını eleştirince vatan haini oluyorsun. Yani reisin, Cumhur İttifakının söylemediğini söyleyince hain ilan ediliyorsun. Çünkü başka türlü siyaset yapamaz durumda. İşçi ve emekçiler, halk kitleleri bunlara kulak asmamalı. Ne duygusal olarak etkilenmeli, ne politik olarak etkilenmeli, ne düşünsel olarak etkilenmeli. Nazım Hikmet’in Vatan Haini şiirini okuyup geçsinler.

CİHADÇI ÖRGÜTLERİN NE OLACAĞI KONUSUNDA BİR ÇÖZÜM YOK

Ne işimiz var İdlib’de sorusunun belgesidir Moskova belgesi. Erdoğan Türkiye’nin orada bir işi olmadığını kabul etmiş oldu. Ama tek adam tek parti yönetimi böyle bir egemenlik biçimi. Yoksa sistem içerisindeki aklı başında uzmanlar da ne işimiz var İdlib’de demeye başladı.

Çavuşoğlu anlaşma sonrası yaptığı açıklamada sık sık söyledi, “Bütün terör örgütleri temizlenecek” diye. Oradaki örgütlerin ne olacağı konusunda bir çözüm yok.

Rakamların gerçek olup olmadığını da anlayamıyoruz ama orada yüz binlerce Suriyelinin yaşadığı gerçek. Bunun göç baskısı olacak. Çavuşoğlu’nun söylediğine bakılırsa sıkışmışlık sadece kuzeyde değil iç bölgelere de yani artık Esad’ın denetiminde olacak bölgelere de kaydırılacak.

İDLİB’DE İŞİMİZ OLMADIĞINI DAHA YÜKSEK SESLE SÖYLEYECEK ÖRGÜTLÜLÜK ORTAYA KOYULMALI

Bundan sonraki süreçte sık sık provokatif durumlar ortaya çıkacak. Bu provokasyonlar Türkiye’nin oradaki askeri birliklerine de yönelebilir mi? Türkiye’nin içi de tehlikeli hale gelebilir mi?

Suriye’nin bütününden Türkiye çekilmediği, diğer güçlerin de çekilmesini temel alan bir politika izlemediği, Kürt sorununda da demokratik, barışçıl çözüm platformu açmadığı sürece provokatif anlamda tehlike daha da büyüyor. Daha ciddi provokatif eylemlerle kayıpların olması gündeme gelebilir. Onun için ‘Ne işimiz var İdlib’de’ demekle yetinmemeli, orada işimiz olmadığını daha yüksek sesle söyleyecek örgütlülük ortaya koyulmalı.

Türkiye bu mutabakata bağlı kalmak ister. Ama Rusya ile Suriye bir süre kalır. Bir süre sonra İdlib’den gidilmesi gerektiğini tartıştırmaya devem eder. Cihadist örgütlerin bir kısmı mutabakatı tanıyor görünse bile her an bozulması için uğraşır, Türkiye’yi sıkıştırır. Bu mutabakata bağlı kalmayı en çok isteyen AKP ve Erdoğan hükümeti olur.

Türkiye göçmen çağrısıyla kendi başına ne kadar büyük bir iş açtığının da farkında.

ODATV’YE UYGULANAN BASKILAR ANTİDEMOKRATİK UYGULAMALARIN YANSIMASI

Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve muhabirleri Hülya Kılınç’ın tutuklanması, Genel Yayın Yönetmenleri Barış Pehlivan’ın tutuklanma istemi ve Odatv’ye getirilen erişim engeli içerideki anti demokratik uygulamaların ve baskıların nasıl devam edeceğinin yansıması olarak görelim. Odatv’ye geçmiş olsun. Bu karardan bir an önce vazgeçilsin. (Web TV)

Evrensel'i Takip Et