07 Mart 2020 00:20
Son Güncellenme Tarihi: 07 Mart 2020 10:11

Örnek dayanışma: 22 Afgan mülteciye barınma imkanı sağladı

Ercüment Akdeniz, Zeytinburnu'da bekleyen mültecileri ziyaret etti: "Yolu Zeytinburnu meydanında kesişen bir dayanışma gönüllüsü ile 22 Afgan mültecinin hikayesi bu haberde anlatılan"

En soldaki Gülbahar nene, sağdaki Heyrullah | Fotoğraf: Ercüment Akdeniz/Evrensel

Paylaş

Ercüment AKDENİZ
İstanbul

Mülteci dramı sadece Edirne’de, sınır boylarında, Ege Denizi’nde yaşanmıyor. Gözü kulağı sınır kapılarının açılmasını bekleyen yüzlerce mülteci aile, kent içlerine kurulu transfer noktalarında bir "umut" haberi bekliyor. Anadolu’nun çeşitli kentlerinden yola çıkarak, ev eşyalarını satmış ve çocuklarını okullardan almış mülteciler, İstanbul’da günlerdir Zeytinburnu meydanında kalıyor. Bebekleri yorgun ve hasta aileler gece soğuklarıyla boğuşuyor. Mültecilere yönelik ön yargı çok, uzatılan dayanışma eli ise az. Yolu Zeytinburnu meydanında kesişen bir dayanışma gönüllüsü ile 22 Afgan mültecinin hikayesi bu haberde anlatılan.

DÖRT AİLEYE BARINMA İMKANI

Zeytinburnu’da bekleyen mültecilerin dramını önce bir muhabir televizyon ekranına taşır. Haber bülteninde bu dramı izleyen ve daha önce sınırda mültecilere yardım eli uzatmış bir dayanışma gönüllüsü yerinde duramaz ve arabasına atlayıp meydana gider. Kendi anlatımına göre; öksürük nöbeti içindeki bebeklerin durumu katlanılır gibi değildir. Dayanışma gönüllüsü kendi imkanları ile bir minibüs tutar ve 4 aileyi yanına alarak konutlara taşır. Devamını Afgan bir anne olan Fatima’dan (24) dinleyelim:

“Avrupa kapısı açılacak dediler. Ordu’dan İstanbul’a geldik. Bir hafta meydanda kaldık. Hava soğuktu, çocuklar hasta oldu. Sonra bu abim (dayanışma gönüllüsü) geldi, bize sahip çıktı. O gelmese daha kalacaktık. Televizyonu izleyip gelmiş. Dedi ki: Evlerde ağırlayalım sizi. Korktuk önce. Ama iyi oldu çocuklar için. Zeytinburnu’da insanlar yemek verdiler bize ama eve davet olmadı.”

ELEKTRİKSİZ HAYATTAN, YOKSUL DAMLARDAN KAÇIŞ

Eşi ve çocuklarıyla konutlara alınan Heyrullah (30) Kırıkkale’den İstanbul’a gelmiş. İran’da, mandıra işinde aylık 1000 liraya çalışmanın sefaleti düşürmüş onu, göç yollarına. Ailesiyle Kırıkkale’de 4 yıl yaşayan Heyrullah, elektriği olmayan son derece kötü bir evde, aylık 200 lira kira vererek ayakta durmaya çalışmış. Hep düzensiz işlerde çalıştığını ve 4 aylık parasına el konduğunu söyleyen Heyrullah, “Burada hayat çok zor, iş yok. O yüzden Avrupa’ya gitmek istiyorum. Almanya’da küçük kardeşim var. Televizyondan duydum kapıyı açtılar diye. İki araba kiraladık, Kırıkkale’den buraya 2 bin 200 liraya geldik. Yola çıkmak için eşyaları sattık” diyor. Ailesi ile birlikte Zeytinburnu’da üç gece açıkta yatmış.

“Sınır kapısı açılmazsa ne yapacaksınız” sorumuza ise “O zaman mecbur geri döneceğiz, hayata sıfırdan başlayacağız” diyor. Kucaklarında bebekler olduğu için Ege denizinden geçişi düşünmediklerini belirtiyor.

ÇOCUKLARI, TORUNLARI ÜLKELERE DAĞILMIŞ

Heyrullah’ın annnesi Gülbahar nine 70 yaşında. Otuz yıl önce Afganistan savaşından kaçmışlar. Yeğenlerini savaşta kaybetmiş. Taliban çocuklarını isteyince göç yolu görünmüş. Tam 6 gün yürüyerek İran’a varmışlar. Toplam 32 torunu olduğunu söylüyor. Afganistan’dan İran’a, İran’dan Türkiye ve Almanya’ya dağılmış bütün çocuklar. Geri dönemiyor, çocuklarını, torunlarını göremiyor.

Bize çevirmenlik konusunda bir başka Afgan, Ali yardım ediyor. O da sınır kapısının açılacağını duyunca işte ayrılmış. Geçiş olmayınca İstanbul’a işine geri dönmüş. Ali İran’a tepkili. Ekonominin yanı sıra devlet sistemine sitem ediyor. “İran’da Afganistanlıları sevmiyorlar” diyor.

ÇOCUKLAR DURUMUN FARKINDA DEĞİL

Dört ailede çocukları saymak zor. Çoğu bebek. Sadece iki kız çocuğu okula gidiyor. Süreyya Kırıkkale’de ilk okul birinci sınıfta okuyormuş. Bize doktor olmak istediğini söylüyor. En sevdiği sınıf arkadaşını soruyoruz, “Şeyma” diyor. Şeyma da Afganistanlı imiş.

Muazzez de birinci sınıf öğrencisi. Onun hayali öğretmen olmak. Sınıfta en sevdiği arkadaşı bir Türk öğrenci imiş onun da, adı Elif. Birbirlerini çok sevdiklerini, Elif’i çok özlediğini söylüyor. Çocuklar göç yoluna değil de tatile çıkmış gibiler, neler yaşandığını bilmiyorlar. Bunu babalarının kaş hareketi de tasdikliyor.

Eşi ve çocukları ile Amasya’da gelen Rabia kalbini gösteriyor: “Kalp hastasıyım” diyor. Doktor ihtiyacı var, randevu ayarlanmaya çalışılıyor bir yandan. “Afganistan’da kocama işkence ettiler, gözlerimle gördüm, kalbim ondan belli hasta” diyor. Kocası bir çoban. Afganistanlılar için “Çobanlığı iyi bilirler” dense de, Amasya’da göçmene geceli gündüzlü çalışmanın karşılığı 2 bin lira!

Afgan ailelerin bir gözü sınırda, bir gözü kapı açılmazsa dönecekleri sefil yaşamda. Onlara sahip çıkan dayanışma gönüllüsü her iki duruma da hazırlamış kendini. Yol paralarını toplamak üzere dayanışmak da dahil.

"DAYANIŞMA ELLERİN ELLERE YÜREKLERİN YÜREKLERE DEĞMESİDİR"

Büyüklü küçüklü tam 22 Afgan mülteciye barınma imkanı sağlayan dayanışma gönüllüsü, adının ve resminin yayımlanmasını istemiyor. Zira bu dayanışma eylemini sadece insan olmanın bir gereği olarak yaptığını ifade ediyor. Duygu ve düşüncelerini anlatmasını istiyoruz. İçinde çağrı ve mesajlar da içeren yorumu şu şekilde:

“Çaresizlik içinde her yerden, her renkten göçerler geldi ekrana. Sadece ekranlara değil meydanlarımıza, yollarımıza. Nankör bunlar diye başladı çevremizde kimi insanlar. Sanki bu insanlar en ağır işlerde en az paralara sömürülmemişler gibi! Karşı yakanın ırkçıları ile bu yakanın ırkçıları da yarıştı kimi zaman. Ama sınır boylarında, zor şartlarda yardıma arabasının bagajındaki malzemeyle koşanlar da vardı. Bir battaniye, bir çorap, bir ekmek, bir kutu süt ve çocuklara sakız. Ve hengamede ayakkabısını kaybetmiş, yerine poşet bağlamış insana bir ayakkabı. Büyük şeydi şimdi hepsi. 1.5 liralık suyun 10 liraya,1 simidin 2.5 liraya satıldığı sınır boylarında onur, vicdan da promosyon olmuştu çünkü. Ama dayanışma, o biraz ‘pahalı’ işte! On değil, yüz değil, binlerce çaresiz hayata çare düşünmek zor iş. Ama zaten zor iştir insan olmak da. Dayanışma sadece entelektüel tahlillerde bulunmak değil ki. Ellerin ellere, yüreklerin yüreklere değmesi.

Pompalanan bunca göçmen düşmanlığına nasıl karşı koyabiliriz? Dayanışmayla elbette. Olanakların az ya da çok olmasına bakmadan, daha sıkı sarılmalıyız birbirimize. Bir çocuğun ıslak ayaklarına, bir kadının titreyen ellerine, bir babanın kahredici çaresizliğine ortak olmadan kuracağımız yeni dünya hayallerinin boş olduğunu bilerek. Hemen şimdi, birilerine değil bizzat kendimize pay çıkartarak taşın altına elimizi koymalıyız.”

ÖNCEKİ HABER

Barış Anneleri İnisiyatifi'nden Grup Yorum için çağrı: Adım atın

SONRAKİ HABER

“Afganistan’a Barış Getirme Anlaşması” çözülmeye başladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa