7 Mart 2020 10:53
/
Güncelleme: 27 Ağustos 2023 17:57

Emre AKTAY
Yıldız Teknik Üniversitesi

Freire 20.yüzyılın eleştirel pedagojisinin önde gelen isimlerinden biriydi. Brezilyalı orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. ABD’deki ekonomik bunalım ile yüzleşerek büyüdüğü yıllarda ekonomik sıkıntıların aileler üzerindeki etkilerini birebir yaşayarak öğrenmişti. İçinde büyüdüğü koşullar fikir dünyasının şekillenmesinde oldukça etkili olmuştu. Kendisi de bir dönem eğitimcilik yapan aynı zamanda eleştirel pedagoji üzerine çalışmalar yapan Freire, eğitimi bireyin özgürleşmesinde bir araç olarak görüyordu. Yoksul bırakılmış ailelerin gelişimine katkı sunmak ve onları uyuşukluklarından kurtarmak için 1940’lı yıllarda okuma yazma kursları açarak öğrendiklerini paylaşıyor, okuma etkinlikleri ile kitlelere kendilik bilinci kazandırmayı amaçlıyordu. Tam bu yıllarda Freire tüm yaşam deneyimleri ve mücadele arzusuyla Ezilenlerin Pedagojisini kaleme almıştı.  

EFENDİLER KÖLELER, EZENLER EZİLENLER

Ezilenlerin pedagojisi kitabında, efendiler ve köleler (köleler, işçiler...) diyalektiğini ezen ve ezilen ilişkisi olarak yorumlamış yazar. Kitabın ilk bölümünde insanlaşma ve insandışılaşma kavramlarını ele alıyor. İnsanlaşma, ezilenlerin adaletsizlik ve sömürü sisteminin farkına varması ve insanlıklarını yeniden kazanmak için mücadeleye katılmaları olarak tanımlanıyor. Ezilenlerin daha fazla insan dışılık hissine kapılmaları onları ezenlerle daha fazla mücadele etmeye itiyor. Kitaba göre ezilenlere model olan örnek, ezme eylemi olduğu için her biri kendi içinde ezenlere benzeme potansiyeli taşıyor. Ezilenlerin mücadelesinin anlam kazanması için kendilerini ezenleri, ezmeye çalışmak yerine onları da özgürleşme çabası içine almaları gerektiğini söylüyor yazar. Özgürleşmenin ancak hem ezenlerin hem de ezilenlerin içinde bulundukları durumdan mutsuz olmaları ve insanlaşma çabası içine girmeleri ile sağlanabileceği söyleniyor aynı zamanda. Bunu gerçekleştirme aracı olarak da kitapta “eğitim” öne çıkarılıyor.

FREİRE GÖRE EĞİTİM

Freire’e göre eğitim bireyin özgürleşmesine hizmet eden araç olmalıydı. Ancak geleneksel anlayışta ezenler tarafından bir tahakküm aracı haline getirilmişti. Kitap baskıcı toplum yapısına denk düşen geleneksel eğitimi “bankacı eğitim modeli” olarak tanımlıyor. Bankacı eğitim modelinde öğretmen düşünen ve her şeyi bilendir. Otorite figürü olan öğretmenin anlattıkları uslu uslu dinlenmelidir. Bankacı eğitim modelinde öğrenciye gerçeğin bilgisi değil yalnızca görünüşü sunulur. Topluma manzara resmini bir dağ arkasındaki iki bulut, yarım bir güneş, bir akarsu ve iki çocuk resmi olarak kodlayan bankacı eğitim modeli iken ismini Ay’a ya da Mars’a yazma hayali kurdurup resmettiren problem tanımlayıcı eğitim modeliydi. Bu modelde öğrenen öğretmenler ve öğreten öğrenciler vardı. Öğretmen bir otorite figürü olmaktan çıkarak tamamen öğrenciye eşlik etmeye başlamıştı. Ezilenlere burada düşen insanı pasifleştiren bankacı eğitim modelini reddederek yerine üretkenliği barındıran problem tanımlayıcı modelini getirmekti. Böylece insanlar sorgulama güdülerinin farkına varacak kadercilik ve evcilleşmeden uzaklaşacaklardı. Bunu yaparken saf lafazanlıktan uzak durulmalı teorinin yanında daima pratikte yer almalıydı. Freire son bölümde “bazı iyi niyetli fakat yanlış yoldaki kişiler” olarak tanımladığı devrimin iletişim olmaksızın gerçekleşmesi gerektiğini, iktidara sahip olmadan değişimin mümkün olmadığını söyleyenleri eleştirir. 

“Ezenlerin işine gelmediği için bankacı eğitim modelini kullanıyorlar” diyen Paulo Freire kuşkusuz haklı. Ancak uygulama alanına geçildiğinde ezen ve ezilen çelişkisini bu yöntemle ortadan kaldırmak fazlasıyla gerçekdışı ve idealistçe görünüyor. İnsanların her birini sistemden vazgeçmeye ve yeni bir farkındalığa davet etmek ile bütün bir kapitalist sistemi değiştiremiyoruz. Bu sistem kendisini nasıl ezilenlerin ellerinde devam ettiriyor her gün yeniden yaratıyorsa tekrar onların elleriyle yok edilmek zorunda şüphesiz.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et