HDP Eş Genel Başkanı Buldan: Savaşın karşısında her koşulda barışı savunanlarız
Partisinin Parlamento Kadın Grubunda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, AKP heyetinin Rusya Devlet Başkanı Putin'in kapısının önünde bekletilmesine gönderme yaptı.
Fotoğraf: Güven Yılmaz/AA
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Parlamento Kadın Grubu toplantısında konuştu. Kürt Milli Kıyafet Bayramı dolayısıyla kadın milletvekillerinin ulusal kıyafetleriyle katıldıkları toplantıya çeşitli kentlerden gelen HDP il ve ilçe kadın yöneticileri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri ile sendika ve meslek örgütlerinin kadın temsilcileri de katıldı. Tutuklu kadın siyasetçilerin fotoğraflarının taşındığı toplantıda, kadınlar "Jin jiyan azadî” sloganı attı.
"GERÇEKLER KARANLIKTA KALMAYACAK"
Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik ve gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser’in tutuklanmasına değinerek konuşmasına başlayan Buldan, gazetecilere yönelik baskılara dikkat çekti. Buldan, “Bu ülkede gazetecilere yönelik hukuk dışı uygulamalar devam ediyor. Geçen hafta gazeteciler, yazarlar tutuklandı. AKP yargısı eliyle gerçekleştirilen bu tutuklamaları HDP olarak kınıyoruz. Biliyoruz ki iktidar ne yaparsa yapsın hakikatin sesini kesemeyecek, gerçekler asla karanlıkta asla kalmayacak” dedi.
MIZRAKLI’YA VERİLEN CEZA
Hakkında 9 yıl 4 ay hapis cezası verilen Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Selçuk Mızraklı hakkındaki kararın hukuk dışı ve siyasi olduğunu belirten Buldan, kararı tanımadıklarını söyledi. Buldan, “Selçuk Başkan kayyum yolsuzlukları ve hırsızlıklarını ortaya çıkardığı için özellikle hedef alınan bir belediye eş başkanımızdı. Hırsızlık yapanlar dışarıda elini kolunu sallaya sallaya gezerken hakikatin sesi olan Selçuk Başkan'ı tutuklayıp ceza veren zihniyet şunu iyi bilsin ki bu devran böyle sürmeyecek, bu devran böyle devam etmeyecek. Halk iradesine kelepçe vuranlar elbet gerçek adalet önünde tüm bunların hesabını teker teker verecek, adaletten kaçamayacaklar. Buradan bir kez daha hem Selçuk Başkan'a hem de tutuklanan gazetecilere selamlarımızı ve dayanışma duygularımızı gönderiyoruz” diye konuştu.
"8 MART'TA ALANLARDAYDIK"
Tutuklu kadın siyasetçileri ve dünya çapında gelişen kadın hareketlerinin öncülerini selamlayan Buldan, kadınların 8 Mart’ta her yerde haklarına sahip çıkmak için alanlarda olduklarını söyledi. Buldan, “Hep birlikte özgürlüğü haykırdık, eşitliği haykırdık. Hep beraber ‘Biz buradayız, umut ve cesaret biziz, örgütlü gücümüzle birlikte olacağız’ dedik. Hep söyledik yine söylüyoruz, 21. yüzyıl kadın mücadelesinin yüzyılıdır ve yine kadınların zafer yüzyılı olacaktır” dedi.
"KADINLARA İŞKENCE YAPTILAR"
Buldan’ın açıklamalarından öne çıkan diğer başlıklar şöyle:
"İstanbul Taksim’de kadınlar her şeye, tüm engellemelere rağmen Feminist Gece Yürüyüşünü gerçekleştirdi. Yürüyüş sonrası polis gaz bombalarıyla, plastik mermiyle saldırdı. Kadınlar şiddet uygulanarak gözaltına alındı. Hem de 8 Mart'ta bunu yaptılar. 8 Mart’ta kadınlara işkence yaptılar. Hem gözaltına alınırken hem otobüste hem de götürüldükleri yerlerde kadınlar şiddete uğradılar. Mültecilere gaz bombası atan Yunanistan’a ‘Savunmasız insanlara gaz sıkmak barbarlıktır’ diyen AKP İktidarının sözcülerine bunu hatırlatıyorum. 8 Mart’ta Taksim’de kadınlara yaptığınızın bundan bir farkı var mı? Hiçbir fark yok. Kadınlara saldırılırken AKP Genel Başkanı pişkin bir şekilde ‘Kadınların özgürlük alanını genişlettik’ diye bir açıklama yapıyor. Siz özgürlüğü değil kadın düşmanlığını genişletiyorsunuz. Kadınlar bunu görmüyor mu sanıyorsunuz? Siz kadın düşmanısınız. Bu sabittir. Tarihe de böyle geçtiniz. Bundan sonra kadınlar bunun bilinciyle hareket edecekler. Bunların bir bakanı da var ya ismini söylemeyeceğim, kültürel terörizmden söz ediyor: ‘Sözde kadın hakları, kadın özgürleştirmesi, kültürel terörizmin parçasıdır’ diyor. Kadınların hak arayışını ‘terörizm’ olarak nitelendiren bu kafa kadın düşmanıdır. İşte bu kafanın yönetimde olduğu bir ülkede her gün kadınlar katlediliyor."
"UCU AKP’YE DOKUNUYOR"
"Rabia Naz, Emine Bulut, Nadira Kadirova, Şule Çet… Bu isimleri biz biliyoruz ancak bu isimleri unutturmaya çalışanlar var, onları da biz iyi tanıyoruz. Öyle bir yargı düşünün ki Nadira Kadirova davası çok kısa sürede takipsizlikle sonuçlandı. Çünkü ucu AKP’ye dokunuyordu. Elazığ’da Kırgızistan uyruklu kadın gazeteci Yeldana Kaharman şüpheli bir biçimde öldü ve intihar olarak kayıtlara geçirildi. Ama yine burada da işin ucu yine bunlara AKP’ye dayanınca olayın üzeri kapatıldı. Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku iki aydır kayıp. İktidar, Doku’nun bulunmaması için özel bir çaba göstermektedir. Öyle ki milletvekili arkadaşlarımızın verdiği soru önergesinde Doku’nun kaybolmasından sorumlu kişinin ismi kayıtlara geçmesin diye TBMM Kanunlar Kararlar Dairesi tarafından sansürlenerek bu önergeler kayıt altına alınıyor. Yine; Dersim’de kadın öğrencilerin güvenlik görevlilerinin yoğun takip ve tacizine maruz kalması, Dersim’de iktidarın sürdürdüğü özel bir politikanın varlığını bize göstermektedir. Hayatın her alanında olduğu gibi yargıda da erkekleri koruyan zihniyet karşımıza çıkmaktadır. Hele ki şiddeti uygulayan bir kamu personeli ise, polis veya asker ise, yandaş ise üstü daha çabuk kapatılıyor."
"BARIŞIN SAFINDA DURANLARIZ"
"Savaşların en ağır bedelini her zaman kadınlar ve çocuklar ödedi. Bunun en somut örneği çok uzak geçmişte değil, 2014 Ağustos’unda Şengal’de yaşandı. 5 binden fazla Êzidî kadın DAİŞ çetelerinin eline esir olarak düştü, pazarlarda satıldı. Hala binlerce kadın kayıptır. Benzer bir durum yine çok önce değil, Afrin’de yaşanmıştı. Yine, mülteciler bu kirli savaşın bedelini en ağır ödeyenlerdir. Zorla yerinden edilmenin yarattığı travma devam ederken mülteciler bir de cinsiyetçilikle, ırkçılık ve şiddetle karşı karşıyadır. Sığınmak zorunda kaldığı ülkelerde yoksulluğa, istismara mahkûm edilen, çocuklarıyla mülteci kamplarında her türlü kötü muameleye maruz bırakılan daha çok kadınlardır. Onun için biz kadınlar, barışı kurmaya kararlıyız. Savaşın karşısında her koşulda barışı savunanlarız, barışın safında duranlarız."
"SAVAŞ HALKLARIN TERCİHİ DEĞİL"
"Kaybetmeye yüz tutmuş AKP-MHP bloku iktidarlarını sürdürebilmek için savaş, yıkım ve talan politikasını olanca hızıyla sürdürmektedir. İçeride toplumla, kadınlarla mücadele halindeler, dışarıda Suriye’yle savaş içerisindeler. Evet, İdlib’te yaşanan savaş halkların tercihi değildir. Bu, iktidarın ayakta kalma çabasıdır. AKP İktidarı başından beri mezhepçi bir politikayla çeteleri destekleyerek Suriye’de yönetim değişikliğini hedefledi. Uluslararası güçlerin payandası haline gelerek Suriye iç savaşının derinleşmesinde rol oynadı. Amaçları; bir yandan kendi tekçi iktidarlarını ayakta tutmak, diğer yandan da Kürtlerin Suriye’de söz sahibi olmasını ve temsil edilmesini engellemektir."
"YANLIŞ HESAP İDLİB’DEN DÖNDÜ"
"Biz başından beri iktidarı her zaman uyardık. 'Bu savaşa son verin' dedik. 'Halklara daha fazla bedel ödetmeyin' dedik. 'Suriye’nin geleceğine Suriye halkları karar versin' dedik. Tezkerelere ‘hayır’ oyu verdik. Ancak iktidar HDP’lileri dinlemedi. Yanlış hesap bu kez Bağdat’tan değil İdlib’den geri döndü. Fakat bunu görecek bir göz ve akıl yok. Çıkmaları gereken yerde kalmaya devam ettikçe ülkeyi uçurumun kenarına sürüklemekteler. İdlib’de battıkça soluğu Moskova’da alıyorlar. Moskova'yla, NATO'yla, Waşington'la bugüne değin sayısız görüşme yaptılar. Geçen hafta 30 erkek Moskova’da kafa kafaya vermiş halklar adına kararlar veriyorlar. Savaşı başlatanlar onlar, yani erkekler. Ölüme yol açanlar yine erkekler. Ama ölenler halklarımız yani bizlerin çocukları."
"KREMLİN SARAYI’NDAN ÇIKMIYORLAR"
"2015’te, o dönemin tanığıyız, Dolmabahçe Sarayı'nda çözüm masasını devirdikleri için bugün Kremlin Sarayı'ndan çıkamıyorlar. Ama bu gerçeğin farkında değiller. Buradan AKP’ye hatırlatmak istiyorum: Suriye'den, İdlib'den size bir iktidar hikâyesi çıkmaz. Suriye’den hikâye değil ancak ve ancak siz çıkarsınız ve çıkmak zorundasınız. Türkiye'nin geleceği adına çocukların geleceği adına oradan çıkmak zorundasınız. Yol yakınken yapmanız gereken tek şey tüm varlığınızla Suriye’den derhal çıkmanızdır. Suriye’den elinizi çektiğiniz gün hem Suriye hem Türkiye hem de Ortadoğu rahatlayacaktır. Kürt düşmanlığından ve Kürtleri Suriye’de statüsüz bırakma politikasından artık vazgeçmelisiniz ve bir an önce demokratik çözümün önünü açmalısınız. Doğru olan yol Suriye’nin Suriye halklarına bırakılmasıdır. Ve eninde sonunda bu noktaya da gelecekler, bunu da biliyoruz. Çözüm ve barış ancak halklar arası diyalogla, toplumsal mutabakatla sağlanabilir. Suriye sorunu Suriye’de kurulacak masayla, Suriyelilerin kendi arasında başlatacağı diyalogla çözülebilir. Halkları dışlayan bir politikayla, Kürt karşıtı tutumla o masada hiç kimse oturamaz."
SURİYE’DE MASA ÖNERİSİ
"Kürt düşmanlığından ve Kürtleri Suriye’de statüsüz bırakma politikasından artık vazgeçmelisiniz ve bir an önce demokratik çözümün önünü açmalısınız. Doğru olan yol Suriye’nin Suriye halklarına bırakılmasıdır. Ve eninde sonunda bu noktaya da gelecekler, bunu da biliyoruz. Çözüm ve barış ancak halklar arası diyalogla, toplumsal mutabakatla sağlanabilir. Suriye sorunu Suriye’de kurulacak masayla, Suriyelilerin kendi arasında başlatacağı diyalogla çözülebilir. Halkları dışlayan bir politikayla, Kürt karşıtı tutumla o masada hiç kimse oturamaz. Bunu artık anlamanız ve kavramanız gerekir. O masada Suriye halkları ve temsilcileri olacaktır."
"MÜLTECİLERİ ŞANTAJ MALZEMESİ OLARAK KULLANIYORLAR"
"Mültecilerin yaşadığı dram, savaş politikalarının ağır bir sonucudur. Mülteciler zorla, tehditle ülkeden gönderilmekte, Türkiye’den gitmeleri için ırkçı saldırılar organize edilmektedir. Karşı taraftan ateş açılmakta, mülteciler vurulmakta, sınırın bu tarafından da gaz bombası atılmaktadır. Çoluk çocuk, kadın botlarla adeta ölüme gönderilmektedir. Bu yaşananlar tam bir insani krizdir. İnsanlığın ayaklar altına alındığının bir göstergesidir. Yıllarca ‘şu kadar mülteciye baktık’ diyerek övünen AKP iktidarı, şimdi gidenleri saymaktadır. 'Ne kadar kovduk' diye her gün sayı veriyorlar. İnsanları ölüme göndermekle övünen bir iktidar var karşımızda. Sınırda yaşananlar insanlık değerleriyle ulus devletlerin dayandığı insanlık dışı politika arasındaki uçurumu tüm dünyaya göstermiştir. Ulus devlet faşizmi her yerde aynıdır. Bir de utanmadan Avrupa’dan daha fazla para istiyorlar, mültecileri şantaj olarak kullanıyorlar. Şu an hala Brüksel’de para koparmanın peşindedirler.
Buradan iktidara çağrı yapıyorum; mültecileri zorla, tehditle göndermekten vazgeçin. Mültecileri kirli pazarlıklarınıza alet etmeyin. Avrupa’ya da seslenmek istiyorum: Kapılarınızı insanlığa açın. Mültecilere derhal açın. Mültecilere acil insani yardımı derhal yapın. Yunanistan halkının mültecilerle dayanışmak için yaptığı demokratik gösteriler insanlık adına umut vericidir. Yunan halkının mültecileri sahiplenen bu dayanışmasını biz de buradan selamlıyoruz. Yunanistan’daki bu dayanışma tüm Avrupa’da ve Türkiye’de de yaygınlaşmalıdır. Halklar arası dayanışmayla, birlikte yaşamla bu krizleri hep birlikte çözebiliriz. Dünyanın her yeri tüm insanlığın ortak yaşam alanıdır. Dünya hepimizin ortak evidir. Sınırların bir önemi yoktur. Her yurttaş dünyanın her yerinde yaşama hakkına sahiptir."
"IRKÇILIĞA KARŞI ÇIKMALIYIZ"
Savaşa karşı toplumsal karşı duruşu daha da güçlendirmemiz gerekmektedir. Yoksulluğun nedeni savaştır. İşsizliğin nedeni savaştır. Gittikçe artan şiddetin nedeni yine savaştır. Çürümenin nedeni savaştır. Toplum kendisine ağır bedel ödeten bu savaş politikalarına karşı çıkmalıdır. İktidardan hesap sormalıdır ve barışı savunmalıdır. Barışa sahip çıkmak ortak geleceğimize sahip çıkmaktır. İşte bunun için 'savaşa hayır' seslerini daha güçlü olarak dillendirmeliyiz. İnsanlık dışı tecride mutlaka karşı çıkmalıyız. Irkçılığa, ayrımcılığa, şiddete, adaletsizliğe karşı çıkmalıyız. Çözümü ve barışı engelleyen tüm politikalara hep birlikte karşı çıkmalıyız.”