Fabrikalarda koronavirüs tehlikesi yok mu?
"Servislerde itiş kakış otururken, bantlarda dip dipe çalışırken; nasıl olacak da salgından korunacak işçiler?"
Fotoğraf: DHA
Yakup ASLANDOĞAN
İçimiz dışımız ölümcül ve bulaşıcı virüs olan yeni tip koronovirüs (COVID-19) haberleri oldu. Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı ile TTB’nin açıklamaları virüsün mutasyona (değişinim) uğrayarak tehlikeli boyuta geldiğini gösteriyor. Ölüm oranının yüzde 2’de kaldığı bu virüse karşı önlemler alınması için çağrılar, uyarılar yapılıyor. Hiç kuşkusuz gerekli olan bu çağrı, duyuru ve önlemlere biz de farklı bir pencereden bakalım dedik.
İşçilerin büyük kitleler halinde bulunduğu ve maddi toplumsal hayatı her açıdan ürettiği merkezler olan fabrikalarda virüs tehlikesi yok mu? Örneğin İtalya’da yayılan virüsün diğer ülkelerden gelenlerden bulaşması bir yana ama yayılması bu tür büyük işletmeler üzerinden olduğu iddia ediliyor. Her televizyona çıkanın; “Evinize kapanın, hijyene dikkat edin ve sürekli günde bilmem kaç kez ellerinizi dezenfekte edin” demeleri önlem için doğru olabilir. Hatta bahsi geçen büyük fabrikalar başta olmak üzere birçok işyerinde buna benzer önlemler için mailler, afişler, duyurular asılıyor.
"ELLERİ YIKA HİJYENİK OL, ÜRETİMİ DEVAM ETTİR"
Bu çağrıları yapan patronlar diğer yandan da üretimi devam ettirin çağrısı yapıyorlar. Kendileri özel araçlarla hatta Zorlu türü sermayedarlar helikopterlerle seyahat ederlerken işçilere; “Ölmeyin ama topluca çalışın bizim kârımıza kâr katın” demeye devam ediyorlar. Öyle ki; maske, dezenfektan üretimi yapan işletmelerde işçilerin ürün yetiştirilememesi nedeniyle fazla ve hatta zorunlu mesaiye bırakıldığı bir kapitalist ikiyüzlülükle karşı karşıyayız aslında. Yoksulluğun kol gezdiği yerlerde emekçilerin ne yediğini bırakın ama aç kalmamak için ne bulduysa onu yemeye mahkum bırakıldıkları bir kapitalist dünyadan bahsediyoruz. Çin’e bakın, Peru’ya bakın, Yunanistan’a bakın ama nereye bakarsak bakalım aynı manzara karşımıza çıkıyor. Salgınların çıkışları çoğunlukla kapitalist düzenin emekçileri karşı karşıya bıraktığı bu yoksunluklar düzeni eliyle olmuyor mu? Yayılması ayrı bir tartışma olmakla birlikte ama esasen bu zenginlere hizmet eden bir toplumsal düzenin hayatlarımızı dar etmesi sonucu yaşanan bu kırımlara karşı da bir şeyler yapmak gerekmez mi?
Sadece dezenfeksiyon, hijyen yeterli mi? Hastalık ölümcül olarak ortaya çıkıp insanlığı tehdit etmeye başlayınca ilk akla gelen elbette bunlar oluyor. Ama işçi sınıfı meseleye nasıl bakmalı? Koruyucu bir sağlık sistemi, sağlıklı bir toplum inşası için insanı, emekçiyi öncelikli görmeyen bu sistem baş sorumlu olarak görülmelidir öncelikle. İşçileri emekçileri düşünmek yerine öncelikle üretimi her koşulda devam ettirerek, kârını düşünen patronlar ve sistemleri ancak işçi sınıfının kendi yaklaşımı ve örgütlenmesiyle alt üst edilirse bir şeyler düzelecektir. Sen sağlığı her noktada paraya tahvil et, emekçinin koruyucu sağlık hizmeti almasını değil, firmaların kârını düşünerek tedavi edici hizmet için insanları ilaçlara yönlendir. Sonra da çık bu virüslere karşı bağışıklık sistemimizin iyi olması lazım de! Bağışıklık sitemini mahveden bir sağlık sistemi inşa et, yoksullaştırdığın işçileri emekçileri de sonrasında git bağışıklığını güçlendirmek için bol bol alışveriş yap de! İnsanca yaşamaya yetecek bir ücretten yoksun bırak sonra da sağlık için alışveriş yap de!
ARTIK BÖYLE GİTMEZ, GİTMEMELİ!
İşyerlerinde hâlâ “Elini yıka, servise binerken ellerini dezenfekte et” diyerek bu salgından korunmak mümkün değil. Ülkemize de giren bu salgın için işyerleri en kötü senaryoya hazır mı? Değil. Bunun için patronlar ne pahasına olursa olsun üretim zorlamaları yerine gerçek önlemler paketi ile yola çıkılmalıdır. Bunu da yine işçiler sınıf olarak birleşerek ortak mücadeleyle başarabilir. En kötüsünü yaşayınca “tüh” dememek için bu yola girilmeli. Kıdem tazminatı ya da sözleşme dönemleri yaşanacak ya da yaşanan hayal kırıklıkları bu dönemde yaşanmamalı.
İşçilerin düzenli kontrollerden geçirilmesi, salgının başlamasını beklemeden kontrollü ücretli izinlerin hayata geçirilmesi için varsa sendikaları zorlayarak ama yoksa işçiler kendi iç birliklerini sağlayarak patronlara bu talepleri dayatmalı.
Yoksa İzmir’den metal işçisi arkadaşlarımızın yolladığı mesajdaki gibi durumlarla karşı karşıya kalınması kaçınılmazdır:
“Fabrika da temel olarak koronovirüse karşı alınan bir önlem yok. Yemekhanedeki TV’lerde virüsten korunma yöntemleri anlatılırken, yemekhaneye, tuvalet ve duşlara asılan afişlerde de korunma yöntemleri anlatılıyor. Tuvalet ve soyunma odalarına ise antiseptik sıvı konuldu ama alet bozulmadan ya da sıvı bitmeden bulmak nerdeyse imkansız.”
“Afişlerde her hapşırıp öksürmeden sonra ellerinizi yıkayın uyarısı bulunuyor. İşyerinin ortamı tozlu ve sıcak bu yüzden sık sık hapşırıyoruz ama tezgahın başından ayrılıp el temizliği yapmayı bırakın kullandığımız toz maskesini ağzımızdan çıkartacak vaktimiz dahi olmuyor.”
İşte kapitalist işletmelerdeki gerçek budur. Tuvalete gidip elleri yıkayın, insanlarla en az bir metre uzak kalın deniyor ama servislerde itiş kakış otururken, bantlarda dip dibe çalışırken; nasıl olacak da salgından korunacak işçiler? Esasen yukarıda bahsettiğimiz önlemlerle olabilir. Salgına karşı en etkili önlem ücretli süresiz izin, üretime ara vermek başta olmak üzere, koruyucu bir sağlık sitemi için mücadeleye geç kalmadan atılmakla olur. Bunları yapmayanlara karşı en etkili ilaç mücadele olmaz mı?