Karantina, rıza temelli eve kapanma yarattı
Karantina uygulamaları salgının yaşadığı farklı ülkelerde bazen bir şehri bazen bir gemiyi kapsadı. Ama en önemlisi de rıza temelli bir eve kapanma yarattı.
Fotoğraf: DHA
Dr. Zeki GÜL
İzmir
Günümüzde sağlıklı yaşam, bize bıkıp usanmadan sürekli hatırlatılan ahlaki bir talep halini aldı, ideolojiye dönüştürüldü. Diğer bir deyişle “Sağlık, yaşamımızın her alanına sızmış” durumda. Tam da bu ahvalde koronavirüse bağlı Kovid-19 salgını dünya genelinde pandemiye döndü. Ron Pulser ve David Loy: “Farkındalık, toplumsal sorunların sorumluluğunu bireye yüklemenin bir yolu” demekte. Bir salgın var ve bireylere sorumluluk yükleniyor. Sağlığın bir hak mı yoksa ödev mi olduğunu sorgulatacak bir dönemden geçiyoruz.
KORUYUCU ÖNLEMLERDE EŞİTSİZLİK VAR
Bireyler arasında koruyucu önlemlere uyma koşulları bağlamında ciddi bir eşitsizlik var. ‘Kalabalık yerlerden uzak durun’ diyoruz, demesi kolay: Kim bir otobüste 100 kişinin tıka basa dolu olduğu bir yolculukla işine gidiyor?
‘Sık sık ellerinizi yıkayın’ diyoruz: İş ortamlarında temiz bir tuvalet, kağıt havlu, sıvı sabun var mı? Ya da kimin iş ortamında fotoselli çöp kovaları ve çeşmeler var?
‘Salgın var, aman ha, vitaminden zengin beslenin, dengeli beslenin’ diyoruz. Ama hangi ücretle alınacak bu gıdalar? Bizi yoksul kılanlar nasıl da arsızca sıralıyor ödevlerimizi!
‘Ateş, nefes darlığınız olursa hemen bir sağlık kurumuna başvurun’ diyoruz. GSS primini ödeyemeyen on milyon insanımız ne yapacak? Hadi şimdi geçici olarak tedavi olanağı sağlandı, ya yarın, önümüzdeki yıl?
Güvencesiz çalışanlar, işsizler, mülteciler için bu önerilere uymak mümkün mü? Hasılı, sağlık ödev değil haktır. Sağlıklı kalabilmek bireysel ve dönemsel önlemlerle sağlanamaz.
SALGIN GEÇİNCE ÖNERİLERİN BİR ANLAMI YOK MU?
Bu ölümcül salgında alınmış önlemlere baktığımızda kimi ülkelerde okulların kapatıldığını, kimi işyerlerinin faaliyetlerine ara verdiğini, spor müsabakalarının seyircisiz oynadığını görüyoruz. Elbette bunlar yapılması gerekenler. Ama bir o kadar da bireylere düşen sorumluluklar anlatılmakta. Sağlıklı beslenmek, iyi beslenmek, el ve yaşam alanlarımızın temizliğine her zamankinden fazla özen göstermek gibi. Bir şeylerde geç kalınmış değil mi? Bu salgın geçince bu önerilerin bir anlamı yok mu?
ÖNLEMLER İNSANLARI BİRBİRİNE YABANCILAŞTIRABİLİR
Adeta Kovid-19 da AIDS gibi kendi ‘metaforunu’ yaratıyor. AIDS için kaygı yüksek olduğu dönemlerde ameliyat öncesi cerrahi ekibe hastanın virüs taşıdığı söylenirdi. Görüldü ki, bilmenin yarattığı stres daha fazla risk yaratıyor, enfekte neşter batmasıyla sağlık çalışanlarına hastalık bulaşmasına yol açıyordu. Bu gözlem sonrası paradigma değiştirildi ve hiçbir hastanın AIDS virüsü taşıdığı cerrahi ekibi söylenmedi. Bu kez sonuç başarılıydı: Tüm hastalar AIDS virüsü taşıyormuş gibi ön kabulle çalıştığında risk azaltmaktaydı. Bu deneyimin yaşadığımız koronavirüs salgınında toplumun genelinde kalıcı davranış değişikliğine olan ihtiyacı görünür kıldığını söylemek mümkün. Yani salgın olmadan da salgın varmışçasına el ve eşya temizliğine özen; ateşli hastalığı, öksürüğü, hapşırığı olanlarla mesafeli olmak gerekiyor. Salt salgın dönemlerinde önlem anlayışı korku kültürü yaratarak insanları birbirine yabancılaştırma potansiyeli taşımakta. Mülteci, yabancı, hasta, evsiz, güvencesiz olmak “öteki” olmaya evrilebilir.
“Yaşamın her alanının kontrol altına alındığı Neoorwelvari bir evreye girmiş olduğumuzu söyleyebiliriz” demekte Gilles Deleuze. Ona göre kontrolün uygulandığı yerler artık okullar ya da hapishaneler ile sınırlı olmayıp, günümüzün kontrol toplumunda insanların kendi evlerini de kapsamıştır. Bu son virüs salgını bu bağlamda da yeni veriler sunuyor. Karantina uygulamaları salgının yaşadığı farklı ülkelerde bazen bir şehri bazen bir gemiyi kapsadı. Ama en önemlisi de rıza temelli bir eve kapanma yarattı.