Özelleşen hastaneler ve çürüyen sağlığımız
Kalp krizinde her geçen saniye kalp kası hücreleri ölürken, biz hastanemizde aspirin bulunmadığı için tedavi uygulayamıyoruz, eczaneden hasta yakınının getireceği aspirini bekliyoruz."
Mersin Üniversitesi’nden intern hekimler
"Ucuz iş gücü" kavramı genelde işçilerin sömürüsünü çağrıştırsa da biz intern hekimler de şüphesiz bu sistemin çilesini çeken, kötü koşullarda çalışan, yıllar süren eğitimin son yılında ucuz iş gücü olarak görülen diğer birçok memuriyet alanlarında olduğu gibi "işçileşen" insanlarız. Böyle olunca çalışma koşullarımız da buna benzer oluyor. Yıllarını hastanede geçirecek olan biz hekim adayları için hastane koşulları bu noktada önem kazanıyor.
NERESİNDEN TUTSAN ELİNDE KALIYOR
Mevcut ekonomik koşullarda ve sağlık politikalarından hastaneler de nasibini almış durumda. Hastane derken sadece ilaçlar ya da bina değil, tüm hastane unsurları; çalışanlar ve hastalar da. Personel yetersizliğinden malzeme eksikliğine, personel maaşlarının yatmamasından kanser hastasının yaptıracağı tahlillere birkaç ay sonraya randevu verilmesine kadar "Neresinden tutsan elinden kalma durumu" anlayacağınız. Çoğu zaman bir ilaç için hasta yakınına reçete verip eczanelerden temin etmeleri gerektiğini söylüyoruz mesela. Hem de acilde kalp kriziyle gelen hastaya ilk verilmesi gereken ilaçlardan biri olan "aspirin" bulunmadığı için bu yapılıyor. Sağlık hizmetlerine ayrılan bütçenin yetersizliği kimin bu durumdan sorumlu olduğunun da cevabını veriyor aslında. USG, MR gibi tetkikler için bir ay sonraya randevular verilmesi de hastanelerin özelleştirilmesi de sorumluların kim olduğunu alenen işaret ediyor.
KORİDORLAR BİZE, MUTSUZLUK KOKUYOR GİBİ GELİYOR
Sayamadığımız birçok örneklerle birlikte tüm bunlar bir araya gelince hastanenin tüm odaları, koridorları bize mutsuzluk kokuyor gibi geliyor. Hastanelerin fiziksel eksiklikleri, öğle ve akşam yemeğinde aynı menü verilmesi, uyuduğumuz odaların soğuk olması, bazen uyuyacak yer bulamamamız gibi ikinci planda kalan birçok faktör de eklenince en azından biz intern hekimler için bu sorunlar mesleğe daha geçmeden meslekten soğumamızın nedeni oluyor. Asgari ücretle çalışıp birkaç kişilik iş yaptırılan personeller için de durumun çok farklı olmadığını düşünüyoruz. Hastalar ise çözümü ulaşamadığı sağlık hizmetlerini "alternatif tıp" adı altında gerici ideolojinin şemsiyesi altında el yordamıyla otlarda, hacamatta, sülükte arıyor haliyle. Savaş ve krizin sıkışmışlığı altında yaptığımız bu tespitler taleplerimizin ne olması gerektiğine dair de ünlem işaretleri oluşturuyor. Biliyoruz ki savaşa ayrılan bütçe ve ekonomik krizle yükselen işsizliğin bu tespitlerle ilişkisi dolaylı değil. Ve balığın baştan kokma halini ortadan kaldıracak olan da balığı tuzlamaktan değil çürüyen balığın değiştirilmesinden geçtiğini belirtmek gerekiyor. Ancak bu şekilde intern, personel, doktor, hasta anında ve hızlı bir şekilde "fark ücreti" ödemeden, müşteri-patron-işçi ilişkisinin olmadığı sağlık zincirin halkası olacaklardır.