15 Mart 2020 12:10
/
Güncelleme: 31 Mart 2020 14:55

Ülke sınırlarını genişletme hayali,gençliğin sınırlarını daraltıyor

Şimdi “kimin” sorusunu soracak, “Bizim güvenliğimiz sınır ötesinde değil” cevabını yükseltecek, kendi sınırlarının daralmasına izin vermeyecek bir çizgide durmaya hiç olmadığı kadar çok ihtiyaç var.

Ülke sınırlarını genişletme hayali,gençliğin sınırlarını daraltıyor

Kaynak: Max Pixel

36. Bir plaka numarası değil. Bu yazı yazıldığı sırada ilgili makamların açıkladığı, İdlib’te ölen asker sayısı.

Zeytindalı, Afrin, Barış Pınarı… sokak/semt isimleri değil. Başka bir ülkeye yapılan operasyonlara verilen isimler.

Milli Güvenlik. Ders adı değil. Her bir operasyonun adının ardına eklenen gerekçe.

Sınır ötesi. Bir film adı veya kişisel gelişim kitabı, başlığı değil. Başka ülkelerin topraklarını ifade eden tamlama.

Ölen askerler, şehitlik tepesini dolduracak; ülke içinde milliyetçiliği, şovenizmi kışkırtacak birer sayıya dönüştü.Zeytindalı, Barış Pınarı... Tek adam rejimi içeride sıkışıp, dışarıda çözüm aradığında veya dışarıda sıkışmışlığını aşmaya çalıştığında yaptığı askeri hamlelere bu isimleri verdi.

Milli güvenlik, tek adam rejiminin başındaki Erdoğan ve onun sözcüleri için ise sıkışılan köşelerde manevra alanının tanımı oldu. Sınır ötesi; manevra alanı için gidilen başka ülkeler anlamına geliyor artık.

Ama sınıflı bir toplumda, hele ki burjuvazinin iktidarı altında yaşanılıyorsa onların temsilcilerinin kullandığı/ortaya attığı her bir tanım ve her bir kelime için başına “kimin?​” sorusunu ekleyip öyle sormak; cevapları öyle yanıtlamak gerekli.

Halkların ve gençliğin bu soruyu soramadığı, sormadığı her koşulda, dünya gençliği kendi geleceklerinin cellatlarının peşine takılıp, onların çıkarlarının kendi çıkarları olduğuna inanıp felaketlere sürüklendi.

Bu felaketler, işsizlik, yıkıcı savaşlar, ölümler, korku, baskı, sefalet idi. Bu felaketleri yaşamak için ille de büyük bir dünya savaşı gerekmedi çoğu zaman. Bir milliyetçi partinin yükselişi, bir savaş çığırtkanlığı, bir kemer sıkma politikası, bir özelleştirme yasası, bir “ülke güvenliği” hamaseti... Hâkim sınıfların temsilcilerinin kendi paylarına attığı her bir adımı o ülkenin gençlerinin çıkarı için atıyormuş gibi gösterme yeteneği tarih boyunca milyonlarca gencin felaketi oldu.

HADİ “KİMİN?​” SORULARINI SORALIM.

Ortadoğu’da yaşanan neredeyse her gelişme, tek adam rejimi tarafından “güvenlik” tehdidi olarak ilan ediliyor. Bu ilanları “Milli güvenliğin sınırları sınır ötesinden başlar” tezi takip ediyor. Ve hop bir operasyon. “Tek adamı da sevmeyiz ama ülkenin güvenliği için gerekiyor.” Değerlendirmeleri de yapılmıştı; bugün “Ne işimiz var Suriye’de?​” sorularının sorulduğu kantinlerde, sınıflarda, işyerlerinde.

Öncesinde kitlesel bayrak yürüyüşlerinin, “şehide saygı” açıklamalarının yapıldığı kent merkezleri, kampüs bahçelerinde bugün bir avuç kadar kalan sayılarda insanlar var. Son 9 yıldır ülkenin güvenliğinin korunmasını bırakalım; başkent dahil olmak üzere dört bir yanda patlayan bombalar, yüzlerce askerin ve sivilin ölümüne yol açan, bir o kadar insanı yerinden eden hamleler ile milyonlarca genci savaşın gölgesinde yaşatan bir “güvensizlik” hâkim.

AĞIZLARINA LAYIK BİR DİLİM İÇİN

Erdoğan, 2007’den bu yana dış politikada “yeni osmanlıcı” bir yola yönelerek, eski Osmanlı toprakları üzerinde hak iddia eden, “yayılmacı” bir dış politika ile birlikte Suriye üzerinde egemenlik kurmayı hedefliyor. Bunu tek başına yapamayacağı için de Rusya ve ABD ile ayrı ayrı hesaplar güderek Suriye pastasından ağzına layık bir dilim koparmayı umuyor. Bu emperyalist hedefleri, sınır genişletme hayallerini Türkiye’nin çıkarına tek seçenek olarak gösterdi, güvenlik gerekçesine dayanmak istedi. Tüm burjuva siyasetçilerin yüz yıllık taktiği!

Güvenlik kelimesinin başına “kimin?​” diye ekleyelim. Kimin güvenliği?Suriye pastasının, hâkim sınıfların midesine inecek diliminin güvenliği!

Erdoğan’ın 17 yıllık iktidarı varsa, kapitalist emperyalist sistemin de 100 yılı aşkın bir iktidarı var. Dünya savaşları üretmiş, bölgesel hesaplaşmalar ile halklara kan kusturmuş bir iktidar tarihi bu. Ve bu yüzyıl bize şunu her defasında kanıtladı; ülkelerin ulusal güvenliklerini sağlayan daha çok silahlanma, daha büyük ordu, sınırların ötesine daha çok müdahale değil; kendi içlerinde ve dünya halkları ile barış ve huzur içinde yaşanacak politikalar oldu.

“BİZİM GÜVENLİĞİMİZ SINIR ÖTESİNDE DEĞİL”

Ülke sınırlarını emperyalist emellerle genişletme hayali, Türkiye gençliğinin yaşam sınırlarını daraltmaya devam ediyor.

Ekonomik krizin yıkıcı etkilerinin altında en temel ihtiyaçlar karşılanamaz hale gelirken, bütçenin fazlası Rusya’dan, ABD’den alınan silahlara gidiyor.

Bütçe yok denerek gasp edilen hakları korumak için birleşme alanları, krizin savaşın şiddetin ölümcül etkilerine “Böyle gitmez” diyen kadınların yan yana gelişleri “sınır genişletmenin” tozu dumanı arasında daraltılıyor.

Tek adamın dış politikası, milyonlarca genç için hak gasplarını engelleyemeyecekleri, bu böyle gitmez diyemeyecekleri “güvenli” bir manevra alanı aynı zamanda.

Yaşanan ekonomik krizde kendi sınıfının çıkarlarını güvenceye almaya çalışan bir hükümetin iktidar olduğu sistemde sınır ötesine “Ülke için” gidiyoruz sözü güvenilir midir?

Kendi sarayında milyarlarca liralık harcamalar içinde yaşarken, öğrenciye “Bedavacı olmayın” diyenin, kadınlar öldürülürken “Aile içinde anlaşmazlıkları çözün” anlayışını bir devlet politikası olarak örgütleyenin, İdlib’te yaşananlar hakkında açıklama yaparken dahi 7 yıl önce yaşanmış bir halk hareketini hedefe alanın, özetle kendisi hâkim sınıfın temsilcisi olanın “güvenlik” dediği bu ülkenin gençlerinin güvenliği anlamına gelmez!

Tek adam her Türkiye dediğinde, esas kastettiğinin tek adam rejimi olduğunu bilmeliyiz.

Meselemiz o yüzden Türkiye’nin güvenliği değil; tek adam rejiminin kendi iktidarının, kendi politikalarının güvenliğidir. Ki ona güvenlik olan bu ülkenin gençlerinin daha beter koşullara mahkûm olması demektir. Tıpkı son dokuz yıldır olduğu gibi.

Şimdi “kimin” sorusunu soracak, “Bizim güvenliğimiz sınır ötesinde değil” cevabını yükseltecek, kendi sınırlarının daralmasına izin vermeyecek şekilde hareket edecek bir çizgide durmaya hiç olmadığı kadar çok ihtiyaç var.

Önümüzdeki bahar bu ihtiyaca Türkiye gençliğinin ne ölçüde uygun hareket edeceği ölçüde bahar olacak.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et