Diyarbakırlılar: Koronavirüse karşı önlem alacağız ama ne kadar, para yok pul yok
Diyarbakır'da artan koronavirüs vakalarını konuştuğumuz vatandaşlar "Önlem alacağız elbette ama ne kadar? Para yok pul yok… Umarız bir an önce çaresi bulunur" diyor.
Benûsen | Fotoğraf: Fırat Topal/Evrensel
Fırat TOPAL
Diyarbakır
Sağlık Bakanlığının koronavirüs salgınına dair açıklamalarının ardından Diyarbakır’da insanları bir telaşın sardığını sokağa indiğimizde görüyoruz. Kahvehaneler ve kafeler dışında esnaf dükkanını açarken, insanların kimisi ellerinde poşetlerle evlerinin yolunu tutuyor. Dezenfekte çalışmalarını yeterli bulmayan yurttaşlar, “Önlem alacağız elbette ama ne kadar alabileceğiz? Para yok pul yok, umarız bir an önce çaresi bulunur” diyor.
Yenişehir’den başlayarak halkın nabzını tutmak için yola koyuluyorum. Kimisi alışverişe yeni gidiyor. Sokak başlarında bekleyen insanlar bir yandan koronavirüs ile ilgili şakalar yaparken diğer yandan durumun ciddiyetinden bahsediyorlar. "Kader" deyip geçenler de var. Sokaklarda konuşulan neredeyse tek konu korona...
ESNAF: ALIŞVERİŞTE İZDİHAM YAŞANIYOR
İlk olarak Urfa Kapı’da gıda toptancılarının bulunduğu bölgeye gidiyorum. Hemen hemen her dükkanın önünde uzun kuyruklar oluşmuş. Bir metre kural ihlalidir. Oluşan kuyruktan sesler yükseliyor: “Mercimeğim vardı benim nerede kaldı?” Bir diğeri "Kolonya var mı sizde” diye sesleniyor. Kolonya elbette yok, daha ilk günden kara borsa oldu diyebiliriz. 10 liralık kolonya 30-35 liraya çıktı.
Kuyrukta bekleyenlerden Aliye Sav’a kuyruğunun nedenini soruyorum sohbeti açmak için. “Korona gelmiş, ondan hazırlığımızı yapıyoruz” diyor. Ne gibi önlemler aldığını sorduğumda ise “Temizlik zaten yapıyorduk, çoluk çocuğumuz daha fazla dikkat ediyoruz. Bir de şimdi erzak alacağım. Artık gerisi takdiri ilahi, elimizden başka bir şey gelmiyor” diyor.
Daha sonra bir boşluk bulup esnaflardan Mehmet Çiçek ile konuşuyorum. Kendisi son 4-5 gündür bir alışveriş yoğunluğu olduğunu, insanların alabileceği her şeyi almaya çalıştığını belirtiyor. En çok hangi gıdaların satıldığını sorduğumda ise “Her şey satılıyor. En az satılan gıdalarımız dahi fazlasıyla satılıyor. İnsanlar koronavirüse karşı hazırlık yapıyor”diyor.
Çiçek konuşmasına devam ederken bir başka esnafın, yaşanan izdihamdan kaynaklı dükkanını kapattığı haberi geliyor. İnsanların bulunduğumuz dükkana doğru aktığını görüyoruz. Meşgul etmemek adına oradan ayrılıyorum...
"UMARIM BİR AN ÖNCE ÇARESİ BULUNUR"
Pazara iniyorum, kalabalık olmamasına rağmen bir alışveriş telaşının yaşandığını görebiliyorsunuz. Mustafa, alışveriş yapmaya geldiği pazarda fiyatlardan şikayetçi ve ihtiyaçlarını alamamaktan... “Abi hiçbir şey alınmıyor, her şey çok pahalı” diyor. Tezgahtar araya giriyor, “Biz hiçbir şeye zam yapmadık, 1 ay önceki fiyat” diyor. Mustafa, “Domates alsam biber alamıyorum. Patatese kaldık yine. Bir de başımıza korona çıktı. Çalışmamıza rağmen durumumuz bu, yarın işe gidemezsek ne yapacağız? Önlem alacağız elbette ama ne kadar alabileceğiz? Para yok pul yok… Umarım bir an önce çaresi bulunur” diyor.
"BURALARDA HİJYEN YOK"
Ardından Sakatat Çarşısı'na gidiyorum. Yoğun bir kalabalık var. Bir çıkıyorsa iki giriyor çarşıya insanlar. Her çıkanın elinde bir iki poşet, Canan Karatay’ın “Sabah akşam kelle paçayı yemeyi ihmal etmeyiniz” sözlerinin ciddiye alındığını düşünmüyor değilim. Bu, medyanın koronavirüse karşı ciddiyetsizliğini ortaya koyuyor.
Sakatat Çarşısı’ndan eli boş çıkan 4 çocuk babası Recep Yiğit’e (60) sohbet etmek istediğimi söylüyorum. Hangi gazeteden olduğumu soruyor ilkin, “Evrensel” dedikten sonra “Tamam” diyor. Yiğit, tedbir almanın zorunluluk olduğunu ama devlet tarafından bilinçlendirmenin yeteri kadar yapılmadığını ifade ederek, “Buralarda hijyen yok, bir düzene soksalar ne olur? Evet biz kaderci bir milletiz ama Allah verdi, Allah aldı değil. Makarna yemeyen insanlar makarna alıyor” diyor. Önlem alıp almadığını soruyorum kendisine. Yiğit, “Emekliyim, 1670 TL maaş alıyorum. Bir çocuğum okuyor. Elektrik, su, kapıcı parası derken kalıyor 1000 TL. Nasıl geçim olacak. Burada insanlar hiç de hazır değil koronavirüse karşı” diyor.
"MİLLET EKMEK DERDİNDE, VİRÜSÜ DÜŞÜNEMİYOR"
Daha sonra Benûsen Mahallesi’ne girmeden sokak başında iki gence selam verdikten sonra sohbet etmeye başlıyorum. Aralarından Mervan Dağdelen’e hazırlık yapıp yapmadığını soruyorum. İlkin espriyle karışık "Ben inanmıyorum, yok öyle bir hastalık" diyor. Daha sonra "Fakiriz, her gün ölüyoruz. Ne hazırlık yapacağız? Bayramdan kalma kolonya var evde, 30-35 TL’ye kolonya alamam. Evimize ekmek götüremiyoruz. Millet ekmek derdinde, kimse virüsü düşünemiyor. Hastalansa korkudan hastaneye gidemiyor, işe gidemez diye. Olan yine fakire oluyor, zengin nasıl olsa pamuk içinde muhafaza eder kendini” diyor.
"MAHALLE TEMİZLENİP İLAÇLANMALI"
Ardından mahalleye iniyorum. Benûsen’e girince mahalleyi mezbahanelerin ağır kokusu yüzünüze vurmaya başlıyor. İlerledikçe daha da sertleşiyor koku. Girdiğiniz hiçbir sokakta kokudan uzaklaşamıyorsunuz. Bu sokaklarda çocuklar oyun oynamaya devam ediyor, hiçbir şey yokmuş gibi, çöpe ve kokuya aldırış etmeden. Ne kadar sağlıklı derseniz hiç değil.
Mahallede gezmeye devam ederken bir evin duvar dibinde kadınların oturup güneşlendiğini görüyorum. Selam verdikten sohbet etmek istediğimi söylüyorum. Hemen ardından tanıdık bir sima geliyor yanımıza, Salih Tan. Kendisi hamallık yapıyor. Gazetede çalışmadan önce birlikte çok kez yük indirdiğimiz olmuştu. Hal hatır sorduktan konuya girebildik. Nasıl önlemler aldığını sordum Tan’a, çok fazla insanlarla görüşmediklerini ve temizliğe dikkat ettiklerini belirterek mahallede genel temizlik sorunundan şikayet olduğunu ifade etti. Tan, "Korkmuyoruz, hazırlık yaptık ama fazla masraf yapamadık, imkanımız bu kadar. İşçiyim, acil bir durum olursa işe gideceğim mecbur” diyor ve ekliyor: “Mahallede temizlik sorunu var, hastalık olursa çöpten, pislikten olacak. Mezbahaneler var, yazın dahi burası kokudan, pislikten geçilmiyor. Şehrin lüks yerinde yaşayanlar burada mezbahane açıyorlar, pisliğini biz çekiyoruz.” Belediyenin mahallede yeterli düzeyde temizlik yapmadığından şikayetçi olan Tan, “Çöp var buralarda, belediye gelmiyor. Buralar ilaçlanmalı. Herkes evinde temizliğini yapıyor, mahalleyi de temiz tutmaya çalışıyoruz ama yeterli olmuyor” diyerek sözlerini noktalıyor.
İNSANLARA GIDA YARDIMI YAPILMALI
Komşularından Besna Tetik’e kendisiyle sohbet etmek istediğimi söylüyorum. İlkin çekiniyor ama Salih’in “Konuşun, o bizim halimizden anlar” demesiyle yeşil ışık yakıyor. Tetik, durumun yalnızca temizlik sorunu olmadığını, mahallede ekonomik sorunlarının da olduğunu ifade ederek, "Kendi adıma konuşayım. Eşim yaşlı, siroz hastası ve işsiz. Ne masraf yapabiliriz, yiyecek bir şeyimiz yok. Yarın öbür gün sokağa da çıkamazsak ne yapacağız, ne yiyeceğiz? Bu insanlara gıda yardımı yapılmalı. Küçük bir çocuğum var. Fırında çıraklık yapıyor. Burada karın tokluğuna rezalet içindeyiz. 70 TL olan eşimin ilaçlarını alamıyoruz. Nasıl hazırlık yapacağız” diye soruyor. Mahalleden ayrılıyorum...
Ardından Sur ilçesine ilerliyorum. Sur’da da yoğun bir kalabalık Ulucami Meydanı’ndan Dağkapı Meydanına kadar ki güzergahta ‘iğne atsan yere düşmez’ tabiri caizse.
Cami Meydanı’nda insanlar iç içe güneşlenmenin keyfini çıkarıyorken diğer camilerde namaz kılmanın yasaklanmasına rağmen insanların tek tük de olsa camide namaz kıldığını görüyoruz. Camiden çıkarken konuştuğum Mehmet adındaki yurttaşa camilerde cemaatle namaza ara verildiğinden haberi olup olmadığını soruyorum. “Kimse yok camide, o yüzden gidip kılıyorum. Hastalık da Allahın emri, yapacak bir şey yok” diye yanıtlıyor.
Gazi Caddesi’nde ilerliyorum. Yoğun bir kalabalık var, insanlar alışverişin yanı sıra oturup çay içecek yerlerde arıyor. Kalabalık Dağkapı Meydanı’na geldiğimizde seyreliyor. Meydandaki çay ocakları kapalı olduğundan insanlar banklarda ya da taşlar üzerinde oturup sohbet ediyorken bilmediğiniz bir yerden bir çaycı çıkıverip çay dağıtıyor....