Avrupa'nın gündemi: Demokrasi ve virüs, bu ikiliye dikkat...
Koronavirüs krizi Avrupa’nın ana gündem olmaya devam ediyor. Birçok ülkede olağanüstü hal yaşanıyor.
Fotoğraf: İlyas Tayfun Salcı/AA
Fransa’da sokağa çıkma yasağı getirildi, Almanya’da hayat yavaşlatıldı. İki ülkede de okullar, kültür tesisleri, sınırlar kapatıldı. Fabrikalar üretimi durdurdu. Ordu, Fransa’da hastanelere yardım, Almanya’da ise iç güvenlik konularında görevlendirildi. Yaşlılarla ilişki, kapılarına günlük ihtiyaçlarını bırakacak düzeye indirildi.
Almanya’dan Süddeutsche Zeitung’da Heribert Prantl, bu durumu zorunlu mola olarak değerlendirerek sonrasında normale dönmeme ihtimali uyarısında bulunuyor, “Ne kadar süreceği hiç kimse tarafından bilinmeyen kriz ne kadar uzun sürerse o süre içinde uyanık demokratlara ve iyi virologlara ihtiyacımız var” diyor.
Fransa’dan Humanite Dimanche ise krizi büyük bir patlama olarak değerlendiriyor ve “Demokrasi ve virüs, bu ikiliyi yakından takip etmek lazım” uyarısı yapıyor.
Salgın konusunda tedbir almakta yavaş kalmak ve nüfusu tehdit altında bırakmakla suçlanan İngiltere hükümeti ise en sonunda okulları kapatma kararı aldı. Ancak bu karardan etkileneceklerin karşılaşacağı ekonomik ve diğer zorluklar konusunda eleştiriler devam ediyor.
YORGUN BİR TOPLUM İÇİN ZORUNLU MOLA
Heribert PRANTL
Süddeutsche Zeitung
Dün düşünülemez olan şeylerin çoktan güncelleştiği günlerdeyiz. Okullar kapalı, tiyatrolar kapalı, kiliseler kapalı, müzeler kapalı, oteller kapalı, dükkanlar kapalı, lokantalar kapalı, sınırlar kapalı. İki veya üç gün için değil, haftalarca; belki kim bilir daha da uzun süre. Uçaklar artık uçmuyor. Trenlerin ne kadar gideceğini kimse bilmiyor. Otobüsler ne olacak? Metrolar ne olacak? Belki benzin istasyonları da kapanacak. Bu durum mobiliteyi hızlı ve etkili bir şekilde durduracak.
GÜVENLİ OLAN ARTIK GÜVENLİ DEĞİL
Güvenilir olduğuna inanılan artık güvenilir değil. Anlamsız olan, alternatif olmadığı için anlamlı görülüyor, mantıklı olmayan alternatif olmadığı için mantıklı hatta zorunlu olarak kabul ediliyor. Korona ve ondan duyulan korku savaşın yapamayacağı şeyi yapabildi: Kiliseler kapalı, düğünler, vaftizler iptal ediliyor. İnsanlar ölmeye devam ediyor, ancak cenaze törenleri sadece küçük gruplar arasında gerçekleşiyor.
OLAĞANÜSTÜ DURUMA KİM KARAR VERİYOR?
Olağanüstü durum artık kenarda köşede değil, ortada. Politikacılar, Alman ordusunu iç güvenlikte konuşlandırmaktan bahsediyor. Hastalara bakmak için mi? Yasakları ve sokağa çıkma sınırlamalarını kontrol etmek için mi? Güç göstermek için mi? Korkuyla bir şeyler yapılması isteniyor. Hayır, sadece bir şey değil, her şey yapılmalı: Baskı, önleme, hepsi bir arada ve mümkün olduğunca çok. Korku, korkuyu hafifletmeyi vaat eden her şeye bağımlılık yapar. Virolojik-gazetecilik-politik güç gösterme döngüsü var ki nerede başladığını, nerede biteceğini ve demokrasiyi nereye götüreceğini bilemezsiniz. Demokrasi ne zaman virologlara göre belirlenir hale gelir? Carl Schmitt’in demokrasiyi yok ettiği için şimdilerde de taraftarları olan sözünde olduğu gibi “Olağanüstü duruma karar veren egemen olandır”.
Şu anda egemen olan halk tüm tedbirlerle hemfikir. Gerekli olan yapılmakta olduğu için neredeyse şükran var. Hissettiğimiz ortak duygu: “Eskiyi koruyoruz!”
DİKKATLİ DEMOKRATLAR VE İYİ VİROLOGLAR
Ya aidiyet duygusu zamanla parçalanırsa? O zaman daha fazla kontrole mi ihtiyacımız olacak? Daha fazla gözetlemeye? Daha fazla polise? Ne kadar süreceği hiç kimse tarafından bilinmeyen kriz ne kadar uzun sürerse o süre içinde uyanık demokratlara ve iyi virologlara ihtiyacımız var. Toplum ve demokrasi için zorunlu olan toplumsal temastan vazgeçmemiz gerekiyor. Özellikle de koronadan en fazla etkilenen insanlardan. Uzmanlar, enfeksiyonları önlemede bu şekilde etkili olunabileceğini vaat ediyorlar. Ancak, temel hak ve özgürlüklerin kaldırılması ve sosyal temasın askıya alınması durumunda toplumun ne hale geleceğini de sorgulamamız gerekmiyor mu? Korona krizinde kabullendiklerimiz, gerçek veya varsayılan olağanüstü durumlarda davranış planımız haline gelecek mi? O zaman bilinsin ki eskisinden çok kötü duruma düşeceğiz.
ECZACILAR POLİSİ ARAMALI
İstenilen kadar paniğe gerek yok densin, eczacılar daha fazla dezenfektan olmadığı için ayaklanan müşterileri yola getirmek için polis çağıracaklar. Marketlerde sadece makarna değil çikolata da satılıyor; geçen gün alışveriş kuyruğundayken önümdeki kişinin alışveriş sepetinde yetmiş kutu çikolata vardı. Bu tür panik insanı gülümsetiyor ama ağlatan panik de var. Huzurevindeki yaşlılar, hastalıktan korunmaları için, artık ziyaret edilemiyor. Belki de hayatlarının son haftalarını yaşıyorlar. Belki şimdi yalnızlık, keder ve üzüntüden ölüyorlar. Ama keder ve üzüntü bulaşıcı değil.
Virüs bu konudaki tartışmaya da bulaştı. Korona da korkusu da bulaşıcı. Şimdi küresel bir deneyim içindeyiz: Toplum artık işlemez hale geldiğinde nasıl işletilir? Hayalet gibi. Boş sokakların ve dükkanların görüntüsü de hayalettir. Ancak neredeyse herkes, virolojik-politik-gazetecilik de, titizliğin iyi olduğunu düşünüyor ve bunu iyi bulmayanlar sadece küçük bir grupta düşüncelerini açıklayabiliyorlar. Virüs bununla ilgili tartışmayı da enfekte etti.
İŞÇİ HAREKETİNİN SİHİRLİ SÖZCÜĞÜ: DAYANIŞMA
Almanya’da uzun zamandır sesi duyulmayan işçi hareketinin sihirli sözcüğü her derde deva: Dayanışma! Ama şimdi bunu virologlar söylüyor ve tüm çarklar duruyor. Koronanın hayatı durdurması, birçok kişinin sıfırlama düğmesine olan özlemini ve yalnız bırakılma ihtiyacını tatmin edebilir. Diğer yandan bazı insanlar kontrol önlemleri hakkında bu kadar ileri gidilmemesi gerektiğini söylüyorlar. Sonuçta ortalık sessiz, yapmamız gereken şeyleri yapmak zorunda değiliz ve dayanışmaya ayıracak zamanımız var. Korona aşırı sinirli, bunalmış, bitkin bir topluma zorla mola verdiriyor. Zorunlu mola sona erdiğinde toplum olumlu ders çıkarmış olacak mı?
(Çeviren: Semra Çelik)
BİRLEŞİK KRALLIK’TA OKULLARIN KAPANMASI YOKSUL AİLELER İÇİN FELAKET OLABİLİR
Torsten BELL
Guardian
Zorlu zamanlardan geçiyoruz fakat hâlâ ümit verici sahnelere rastlamak mümkün. Çarşamba gecesi saat 11’de eve giderken yerel okulun önünden geçerken işe geri giden bir okul müdürü gördüm. Ulusal mücadelemizde onun görevi okulunu, çalışanlarını ve öğrencilerini hükümetin son açıkladığı değişikliğe hazırlamaktı; cuma akşamından itibaren İngiltere’de okulların kapanması… Gün içinde aynı açıklama İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda hükümetlerinden de gelmişti.
Bu kapanış tüm veliler ve okullar için büyük zorluklar anlamına geliyor. Fakat bazı ebeveynler için daha zor ve çok daha pahalıya mal olacak. Gürültünün arasında kaybolan büyük bir detay: Koronavirüsün yol açtığı ekonomik şok en çok ve en hızlı şekilde yoksul aileleri ve düşük gelirlileri vuracak.
Okullar kapanıp çocuklar eve dönerken aileler önümüzdeki haftalar ve ayların nasıl geçeceği konusunda endişelenmekte çok haklı. Çalışmayanlar bile hepimizin evde ders vermeye yatkın doğal öğretmenler olmadığımız endişesi ve gerçeğiyle yüz yüze kalacak. Oyun parkları, kapalı oyun salonları ve diğerlerine giriş yasakken çocukları sadece meşgul tutabilmek bile ebeveynleri çok zorlayacak.
Çalışan aileler için ise çok daha zorlu bir durum. Bazıları için bu durum çocuklarını tamamen ihmal etmeden evde çalışmaya çabalama sıkıntısı anlamına gelecek. Birçok profesyonel için önceliklerin dengelendiği, sinirlerin sınandığı fakat son tahlilde bir gelir kaybına uğranmayan bir süreç olacak. İş zamanı değiştirilebilir, sabahın erken ya da gecenin geç saatlerine çekilebilir.
Fakat birçok aile için bu bir sıkıntı olmaktan öte bir afet. Herkes evden çalışabilecek durumda değil; geliriniz ne kadar düşükse evden çalışmak o kadar zor. Birçok düşük gelirli için çalışmamak kazanmamak demek. Okulların kapanmasının ekonomik etkisi bu krizin alışılmamış doğasının bir diğer sonucu; Ekonomik şoklar kendi aldığımız kararların doğrudan bir sonucu. Ekonomik zararın büyük bölümü koronavirüsün doğrudan etkisi olarak değil, bizim ona karşı aldığımız –sosyal mesafe gibi– gerekli tedbirlerin bir sonucu olacak.
Bu adımların atılması da en büyük zarara düşük gelirlilerin uğraması anlamına geliyor. Sosyal mesafelenmeden en çok etkilenen sektörlerde ortalama haftalık gelir 320 sterlin; ulusal ortalama ise 450 sterlin. Perakende satış, konaklama, seyahat, temizlik, sanat ve eğlence sektörleri büyük meblağlar ödemiyor fakat bu sektörlerde 5 milyon maaşlı çalışan ve 1,2 milyon serbest meslek sahibi mevcut. Bunların 2 milyonu en düşük gelirli ve hastalık maaşı hakkı bile olmayan işçiler.
En büyük risk altındaki sektörlerde çalışanların genellikle başka bir dayanağı da yok; hiçbir birikimleri olmaması olasılığı ortalama bir çalışandan yüzde 25 daha yüksek.
Hangi adımlar atılabilir? Hastalık maaşı acilen haftada 118 sterlinden daha az geliri olanlara da sunulmalı. Daha da radikal olanı, zorlanan firmalar ve ailelere gelirleri konusunda güven vermeliyiz; krizin olması gerekenden daha derin olmasına izin vermemeliyiz.
Bunu yapmanın en iyi yolu ise yeni bir teminat maaşı olacaktır; işvereni kendisine iş veremeyen işçilerin yasal olarak o müessesenin işçisi olarak kalması ve maaşının en az üçte ikisinin devlet tarafından garanti altına alması. Bu adımlar atılsa bile işsizlik artacak ve buna hazırlıklı değiliz. İşsizlik maaşı düzeyleri, ülke ekonomisinin yüzde 75 daha büyük olmasına rağmen, reel olarak 1990’ların ilk yıllarındaki seviyesinin altında.
Bizler okulların kapanması başlıklarını dinler ve politikacılar karşılaştığımız büyük zorluğa karşı bir ekonomik cevap arayışı içinde iken en çok kimin risk altında olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Virüs zenginle yoksul arasında ayırım yapmazken yol açtığı ekonomik şok kesinlikle yapıyor.
(Çeviren: Haldun Sonkaynar)
KOVID-19: BÜYÜK PATLAMA
Benjamin KÖNİG
Humanite Dimanche
Şiddetli bir hızla ilerliyor. Tüm toplumda olduğu gibi hükümet de koronavirüsün yayılma hızı, sağlıktaki ve ekonomik sonuçları açısından şaşkın bir durumda. Virüsün bulaştığı vaka ve tespit edilenler, diğer ülkelerde olduğu gibi katlanarak artıyor: Her gün yaklaşık yüzde 25 bir artış söz konusu. Ulusa seslenişinden beş gün sonra Emmanuel Macron barış dönemlerinde hiç olmamış bir önlem ilan etti: Çok istisna durumlar haricinde 15 gün evden çıkmama. Virüsün yayılmasını sınırlandırmak için hükümet, insanlar arası irtibatı ve dolaşımı sınırlandırmak istiyor. Toplanmalar yasak ve bunu çiğnemek de cezalandırılacak. Fransızları seferber edebilmek için Cumhurbaşkanı konuşmasında savaşçı bir söylem kullandı. Bu savaş ise, başta emeklilik reformu olmak üzere gündemde olan reformları dondurmayı gerektiriyor. Fakat hükümet Meclisten kimi konularda kanun yükümünde kararnameler çıkarma yetkisi de istedi. Demokrasi ve virüs, bu ikiliyi yakından takip etmek lazım…
Eşi görülmemiş bir dönem: Sosyalist Partinin Birinci Sekreteri Olivier Faure’un deyimiyle “Koronavirüse karşı savaşta” siyasi partilerin yöneticileri tek bir cephe oluşturdular. (Başbakan) Edouard Philippe’le bir görüşmeden sonra Fransız Komünist Partisi Genel Sekreteri Fabien Roussel, komünistlerin “nasıl faydalı olabilecekleri konusunda düşünmeye hazır olduklarını” belirtti.
Cumhurbaşkanının ulusa seslenişinden önce kimi kararlar zaten alınmıştı. 12 Mart’ta tüm okullar ardından 14’ünde restoran, bar ve sinemalar kapatıldı. Sağlık Bakanı Olivier Véran’ın yayınladığı bir genelge istisnaları tanımladı: Büyük mağazalar (fakat tüm bölümler değil), gıda mağazaları, eczaneler, postane ve sigara satan bayiler, benzin istasyonları vs… Toplu taşımalar, özelliklede tren ve uçaklar, giderek azaltılıyor. Fakat büyük kentlerde “zorunlu hareket etmeleri” sağlamak için çalışmaya devam ediyorlar.
Ekonomik açıdan ise Cumhurbaşkanı (Macron) sosyal vergilerin ertelendiğini ve şirketlere destek amaçlı 300 milyarlık bir destek garantisi ilan etti. Şirketler ve kamu hizmetleri çalışanlara uzaktan çalışma yöntemini uyguluyorlar. Sanayi sektörü ise nihayetinde harekete geçti, PSA ve Renault fabrikalarını kapattı. Çalışma Bakanı Muriel Pénicaud, sol siyasi partilerin taleplerini duydu ve işsizlik reformunun yürürlüğe girmesini erteledi. Daha şaşırtıcı ama gerekli olan bir başka şey ise işten atmalar yasaklandı ve evlerde çalışanlar için geçici işsizlik maaşını devlet karşılayacak. Ülke bir belirsizlik dönemine girdi.
(Çeviren: Deniz Uztopal)