22 Mart 2020 20:14

İspanya: Koronavirüs ve bir neoliberalizm distopyası

Bir distopya filmi izliyor gibiyiz. Hangi hastaların kaderine terk edileceğine karar vermek durumunda kalan hastaneler var. Neoliberalizmin sonuçlarının dayattığı, trajik bir seçme zorunluluğu...

Madrid'deki Ifema Kongre ve Sergi Merkezi'nde Kovid-19 salgını nedeniyle 5 bin 500 yatak kapasiteli geçici hastane oluşturuldu. | Fotoğraf: EPA-EFE/Madrid Bölgesel Yönetimi/AA

Paylaş

Jesus de la ROZA*
Gijon

İspanya’da şu anda öyle gerçeklik dışı duygular içindeyiz ki sanki bir distopya filmi izliyor gibiyiz. Bu anlamda içinde bulunduğumuz durumu sağlıklı bir şekilde tarif etmek olanaksız. Ancak tarif etmekte zorlanmayacağımız bir şey var ki o da yıllardır bizi bir kıskaç içine alan ve şu andaki sonuçlarıyla da insanlığı bir kaosun içine sokan neoliberal ekonomi politikaları.

On gün öncesine kadar İspanya’da insanlar normal bir yaşam içindeydi. Çin’de olanları, virüsün İtalya’da yol açtığı ciddi durumun farkındaydık. İspanya’da ilk vakalar görülmeye başlamıştı. Biraz kaygı vardı; ama yine yaşam hiçbir olağanüstü durum yokmuş gibi normal seyrinde devam etti. En fazla, 8 Mart gösterilerinin riskli olup olmadığı, futbol maçlarının seyircili veya seyircisiz yapılması gerekip gerekmediği; sinemalarda, tiyatrolarda vb. toplanmanın yasaklanmasının iyi bir fikir olup olmayacağı tartışıldı. Toplum ve politik mekanizmalar, ciddi bir şey yokmuş tavrındaydı.

OHAL İLE HER ŞEY DEĞİŞTİ

14 Mart’ta hükümet olağanüstü hal ilan ettiğinde birden her şey değişti. Bir gecede ülke felç oldu. Tüm ticari faaliyetler durdu. Gıda ürünleri satan merkezler, eczaneler, tekel ürünleri satan yerler, sağlık merkezleri, eczaneler vb. dışında barlar, kafeler, mağazalar, okullar kapatıldı. O zamandan beri alışveriş, eczaneye gitme, işe gitme vb. sebepler dışında evden çıkmak yasaklandı.

Koronavirüs, şimdilik kontrolden çıkmış gibi görünüyor. Vakalar katlanarak artmaya devam ediyor. 21 Mart itibarıyla resmi açıklamalara göre enfekte olan insan sayısı 25 binin üzerinde, bin 300’den fazla ölüm vakası söz konusu. Aslında acil olanların dışındaki koronavirüs semptomu gösterenlerin test edilme olanağı olmadığı için enfekte olanların sayısı çok daha yüksek.

Devlet hastanelerinde sağlık emekçileri pandemiye karşı mücadelede olağanüstü bir performansla çalışıyorlar. Bu nedenle tüm İspanya’da halk, her akşam sekizde onlara teşekkür için pencerelerden alkışlı eylem yapıyor. Ancak sağlık emekçilerinin bu muazzam çabası, onların sürekli dile getirdiği kamusal sağlıkta yapılan ciddi kesintilerin (ayrılan bütçenin azaltılması, personel sayısının azaltılması, hastanelerde bölüm ve yatak sayısının azaltılması) halk sağlığı üzerindeki korkunç sonuçlarını gizleyemiyor.

TRAJİK BİR SEÇME ZORUNLULUĞU

Örneğin Madrid’de son yıllarda nüfus yaklaşık 500 bin kişi arttı ve doktor sayısı 3 bin 300 azaltıldı. Bunun sonucu olarak şu anda orada çöküşü önlemek için ordu (Askeri Acil Durum Birimi) 5 bin 500 kişi kapasiteli bir sahra hastanesi inşa ediyor. Durum öyle bir noktaya ulaştı ki, hangi hastaların (hayatta kalma olasılığı en yüksek olanlar) yoğun bakım ünitesine kabul edileceğine ve hangi ciddi hastaların kaderine terk edileceğine karar vermek durumunda kalan hastaneler var. Trajik bir seçme zorunluluğu.

Aynı zamanda, yıllar boyunca, kamusal sağlıkta kesintiler yapılırken geleneksel olarak durumu ciddi olan hastaları devlet hastanelerine sevk eden özel hastaneler kuruldu ve devlet bu hastanelere finansal destek sağladı. Bu özel hastaneler pandeminin başladığı sıralarda kamu hastanelerinde ücretsiz olan koronavirüs testi için hasta başı 300 avro talep ettiler. Şimdi, hükümet tüm bu özel sağlık merkezlerini kamulaştırdı; ancak hâlâ işin büyük yükünü taşıyan kamu hastaneleridir.

NEOLİBERALİZMİN SONUÇLARI

Şu anda yaşanılan bu trajedinin nedeni, sağlık kurumlarını sadece kârın gözetildiği ticari işletmeler olarak gören neoliberal politikalardır. Yaşanılan yalnızca sağlık personeli yetersizliği değil, tibbi malzeme açığı oldukça ciddi boyutta. Sağlık personeli arasında enfeksiyon riskine karşı kullanılacak yeterli maske, eldiven veya yeterli kişisel koruyucu ekipman yok.

En büyük trajedi ise en savunmasız insanların bulunduğu yaşlı bakım evlerinde yaşanmakta (bunların üçte ikisi özelleştirilmiş durumda). Bunların geneli bu insanların bakımları için gerekli koşul ve personelden yoksundur. Madrid’de yalnızca bir bakımevinde 17 kişi, Vitoria’da (Bask ülkesi) 8 kişi yaşamını yitirdi.

İŞE NASIL DÖNÜLECEK?

Bu ciddi sağlık sorununa ek olarak, sonuçları şu anda ölçülmesi olanaksız olan ciddi bir ekonomik kriz söz konusu. Birçok küçük işletme kapatılmak zorunda kaldığı gibi faaliyet gösteremeyen pek çok şirket de “geçici istihdam düzenleme”sine başvurdu.

Bu da devletin bu şirketlerin geçici olarak işten çıkardığı personelin maaşının yüzde 70’ini ödemesi anlamına gelmektedir. Öte yandan salgın sona erdiğinde bu insanların ne kadarının kalıcı olarak işsiz kalacağı da bilinmiyor.

Devlet, bu krizin insanlar üzerindeki korkunç sonuçlarını hafifletmek için 200 milyar avroluk yatırımlık ekonomik önlem aldı. Ancak, sağlık krizinin üstesinden gelindiğinde, eğer aynı ekonomik model devam ederse, kamu borcu daha da artacaktır, bunun sonucu olarak kamu kesintilerinin, güvencesiz çalışmanın ve yoksulluğun daha da artması riski ortaya çıkacaktır.

ZARA BİLE YARDIM İSTEDİ!

Böylece bir kez daha bu muazzam borç yükünü taşıyan emekçiler olacaktır. Inditex (Zara) gibi geçen sene 3 milyar avrodan fazla kârı olan büyük şirketler de “geçici istihdam düzenleme”sine başvurdu. Zara, kamuoyu ve sendikaların bastırması sonucu 15 Nisan’a kadar bu kararından vazgeçtiğini açıkladı.

2008’de başlayan krizde devletten 60 milyar avroluk yardım alan ve bunu geri ödemeyen bankalar, salgının ekonomik etkilerini hafifletmek için kıllarını kıpırdatmadılar. Yine, emekçilerden daha az vergi ödeyen bankalar ve büyük sermaye, hiçbir şey yapmadan hükümet tarafından alınan önlemlerden yararlanmaktadır. Ellerini taşın altına koymadıkları gibi büyük sermaye şirketleri devletten, vergilerin daha da düşürülmesini talep ettiler.

AB’NİN GERÇEK YÜZÜ 

Bu süreçte AB’nin halkların yararına çalışan bir birlik olmadığı, büyük şirketlerin ve sermayenin yararı doğrultusunda iş gören siyasi bir birlik olduğu gerçeği daha bir açığa çıktı.

Birliğin dayattığı politikalar sonucu, son 20 yılda zenginler daha zengin ve yoksullar daha bir yoksullaştı. Güvencesiz çalışma, dışlanmışlık, işten atmalar, sokağa atılan insan sayısı vb. arttı. Bu uygulamalarından dolayı şimdiki krizde nasıl tavır alacağı zaten aşikardı. Şimdi

, tüm üye ülkeleri etkileyen bir sağlık krizinin ortasında, ortak politikalar oluşturamadı. Tek politikası “herkes başının çaresine baksın” oldu.

Şartların zorlaması sonucu aldığı tek karar, üye ülkelerin kamu borçlanmalarının GSYİH’nin (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) yüzde 60’ını ve bütçe açıklarının GSYİH’nın yüzde 3’ünü aşmasını önleyen tedbiri geçici olarak ortadan kaldırmak olmuştur.

Başka bir deyişle bu, İspanya gibi üye ülkelerin, kamusal yatırım yapma yerine borç ödemesine öncelik veren, halkın yaşam kalitesini çok ciddi ölçüde etkileyen kesintilere neden olan bir tedbir.

KRİZ BİTTİĞİNDE NE OLACAK?

Krizin bitiminde bu krizin yarattığı psikolojik, sosyal, politik ve ekonomik sonuçların tam olarak ne olacağını tahmin etmek olanaksız. Olağanüstü halin ve insanların evlerinde kapalı kalma durumlarının ne kadar süreceğini bile bilmiyoruz. Ancak toplumsal refaha katkıda bulunan herşeyi yavaş yavaş yok eden bu neoliberal ekonomik modelin kırılması gerektiği açıktır.

Aslında bu kriz daha adil bir toplumun yaratılmasını destekleyen devrimci değişim ihtiyacının farkına varmanın yolunu açıyor. Öte yandan aynı zamanda iktidar güçleri ve medyanın yarattığı korku maniple edilebilir; kriz, Avrupa’da ve dünyanın birçok ülkesinde gittikçe gelişen otoriterlik ve faşizmin gelişimini de destekleyebilir.

Bu kriz kapitalizmin kırılganlığını, ekonomi politikalarının toplumda yarattığı aldatmacayı ve insanlık, doğa düşmanı karakterini daha bir ortaya çıkarmıştır. Bunu farketmek, görmek gerekir. Adaletsizliğin ve sermaye yararına çalışan bir mekanizmanın hakim olduğu bu sistem yerine halkların yararına yeni bir toplum inşa etmenin yolu, mevcut korkunun üstesinden  gelmektir. Bunun için anahtar sözcük ise örgütlenmektir.

*Emekli eğitimci, sendikacı

(Çeviren: Hilal Ünlü)

ÖNCEKİ HABER

Mobil operatörler AVM'lerdeki mağazalarını kapattı

SONRAKİ HABER

Sahte ilaç reklamı yapan ünlülere soruşturma açıldı iddiası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa