Koronavirüs salgını ve işsizlik kapıda, çocuklar uzaktan eğime uzak
Barınma, beslenme ve dezenfektana erişimde büyük sorun yaşayan mülteciler koronavürüse açık hale geldi. Evrensel'e konuşan mülteci işçiler “Atölyeler kapanıyor. En fazla 1 ay dayanırız” dedi.
Fotoğraf: Evrensel
Ercüment AKDENİZ
İstanbul
Mülteciler beslenme, barınma ve dezenfektana erişimde büyük sorun yaşadığı için koronavirüs salgınına açık hale geldi. Haber dizimizin ikinci gününde Türkiye’de kapanan atölyelere ve uzaktan eğitimde çocukların yaşadığı mağduriyete mercek tutuyoruz. İTO Genel Sekreteri Osman Öztürk de Pazarkule’de yaşanan ihmale dikkat çekerek “Pandemi tanısından sonra o insanlar karantinaya alınmalıydı” diyor.
Koronavirüs salgını nedeniyle işyerleri bir bir kapanıyor. Sigortasız ve güvencesiz çalıştırılan mülteci işçiler için durum daha fazla sürdürülebilir değil. Gazetemize konuşan Suriyeli A, (22) Merter’de saya işçisi olarak çalışıyor. Koronavirüs tehdidi ile birlikte yaşadıkları durumu şöyle anlatıyor: “Atölyelerde işler tamamen durdu. Çünkü sınırlar kapandı. İç pazara da iş yok. Mecburen evdeyiz ama iş olsa koronaya bakmaz çalışırız. Çünkü sigortamız yok, en fazla bir ay dayanma gücümüz var. Evde stok yaptık ama en fazla üç günlük.”
"NE KADAR DAYANIRIZ BİLMİYORUZ"
İstanbul’da tornacılık yapan Suriyeli M, (33) koronavirüs öncesi işsiz kaldığını belirterek, “İki işçinin yaptığı işi yapıyordum. Ama patron hiç zam yapmadı. Şimdi işsizim. Günlük işler olunca gidiyorum. Bir annem iki çocuğum ve iki kardeşimle yaşıyoruz. Kardeşlerim tekstil işçisi. Onlarda da iş durdu. Ne kadar dayanırız bilmiyoruz” diyor.
Suriyeli Cuma (36) konfeksiyon işçisi. Uzun yıllardır Çağlayan’da çalıyor. Atölyede yaşanan korona gerilimini şöyle anlatıyor: “İşsizlik başladı. Bizde sigorta yok. Devlet yardım etse çalıştığımızı nasıl ispatlayacağız? Yardım gelmez bize. Atölyede 16 işçi var, tek Suriyeli benim. Korona çıkınca patron ‘İsteyen gelmesin’ dedi. Ama gelmesen para yok! İki hafta çalışmasak bütçe sarsılır. Türk, Suriyeli hepimiz çalışmaya karar verdik mecburen.”
ÇALIŞMAK İSTEMEDİKLERİNİ SÖYLEYEMİYORLAR
İstanbul’da konaklama, otel, pansiyon ve lokanta işlerinde çalışan göçmen işçiler, koronavirüs nedeniyle ölmekten ya da hastalanmaktan korkuyor. Adını vermek istemeyen işçiler yaşadıklarını şöyle dile getiriyor: “Sanki bir korku filmi yaşıyoruz. Çalışmak istemiyoruz ama bunu patrona söyleyemezsin. Çoğu arkadaşın pasaport süresi doldu. Geri dönemiyoruz, sınırlar kapandı. Durum çok kötü. Göç idaresine de gitsen işlemler olmuyor. Her şey durmuş. Önümüzü göremiyoruz.”
ÇOCUKLAR UZAKTAN EĞİTİME UZAK
İranlı kadın mülteci Y., İstanbul’da mülteci ve göçmen çocukların eğitim gördüğü bir dernekte çalışıyor. Derneğe gelen çocuklar daha çok Afganlar. İranlı öğretmen koronavirüs salgını nedeniyle çalışmalarını eve taşımış. Çocuklar ise evlerinde. Ama çocukların ne bilgisayarı ne de interneti var. Dolayısıyla uzaktan eğitim pek mümkün değil. İranlı öğretmenin dikkat çektiği bir konu da sınıra giden çocukların yaşadığı travma: “Bazı veliler çocuklarıyla birlikte Pazarkule’ye gitti. Geri döndüler. Pişmanlık ve aldatılmışlık duygusu yaşıyorlar. Orada yaşananlar çocuklar için de büyük bir travma ve güven kırılması oldu.”
Uzaktan eğitim aslında imkan bulamayan bütün mülteci aileleri için sorun. Suriyeli işçi Cuma mağdur velilerden biri. “İki çocuğum ilkokulda. Sabah 9’da uzaktan eğitim başladı. Ama evde internet, bilgisayar yok. Cep telefonundan yaparız dedik. Ama e-devlet şifrem yok, galiba giremem” diyor. Anlattıkları mülteci ailelerin uzaktan eğitim konusunda acilen bilgi ve bilgisayar desteğine ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Dil bariyeri de çözülmesi gereken bir diğer mesele.
İTO GENEL SEKRETERİ ÖZTÜRK: MÜLTECİLERİN, HALKIN SAĞLIĞI PAKETTE YOK
Türkiye’de yaşayan Suriyeli mülteci sayısı 3.7 milyon civarında. Ne var ki kaydı bulunmayan göçmen ve mültecilerle birlikte bu rakam 5 milyona kadar çıkıyor. Peki bu insanlar koronavirüs tehdidi karşısında ne durumda? Sorularımızı yanıtlayan İstanbul Tabip Odası Genel Sekteri Osman Öztürk, “TTB olarak daha önce de uyarılarımız vardı. Mülteciler en korunmasız durumda olan, barınacaklar yerleri olamayan, beslenme sorunu yaşayan insanlar. Temizlik malzemelerinin ulaşması da zaten çok sıkıntılı. Dolayısıyla salgın tehdidine çok açıklar” diyor.
Öztürk devamında şunları dile getiriyor: “Tsunami öncesinde gibiyiz. Şehirler en kötü durumda. Pandemi ekonomileri yıkıyor. Oysa karşımızdaki kanser gibi karmaşık bir virüs değil. Basit şeylerle takip etmek, önlem almak mümkün. Sonuçta bir tane virüsle bulaşıyor. Ama bu nasıl olacak? On kişi bir evde kalan mülteciler sosyal mesafeyi nasıl koruyacak? Dezenfektan bulabiliyorlar mı? Üstelik gündelik işlerde, sigortasız çalışan bu insanlara nasıl ‘Evden çıkmayacaksın’ diyeceğiz? Maalesef Hükümetin de göçmenler için özel bir önlemi yok.”
Hükümetin emekçiler ve göçmenler yararına bir paket hazırlaması gerektiğine dikkat çeken Öztürk, “Paket yenilenmeli. Cezaevlerindekiler, göçmenler düşünülmeli. Toplumu değil sermayeyi düşünüyorlar. Oysa çalışanlar, mülteciler, halk sağlığı esas alınmalı” diyor.
"PANDEMİ TANISI SINIRDAKİLER İÇİN DE GERÇERLİYDİ"
Pazarkule ve sınırda bulunan göçmenlerin durumunda dikkat çeken Öztürk, “Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) pandemi tanısını 11 martta koydu. DSÖ’ye de geç kaldığı için eleştiriler var. Ama 11 marttan önce de uyarıları vardı. Sınırdaki olaylar aynı tarihlerle çakıştı. Dolayısıyla bir ihmal var. O insanların hızla sağlık açısından güvenli alanlara alınması gerekiyordu” yorumunda bulunuyor.
Pazarkule’den dönenlerin karantina altına alınması gerektiğine de vurgu yapan Öztürk İran sınırı konusunda da uyarıda bulunuyor: “Dünya Çin’e odaklandı ama salgında İran ikinci Çin oldu! Çin kendi tedbirlerini aldı, yayılma hızını azalttı ama İran geç kaldı. Oradan Orta Doğu bölgesine yayılım çok oldu. Türkiye’nin doğu sınırından da girişler çok oldu. İran’dan geçişler çok geç sınırlandı.”
Öztürk son olarak Geri Gönderme Merkezleri’nin de insan sağlığı ve salgın riskleri açısından uygun olmadığını dile getiriyor.