Bir zamanlar karantina günleri: Tahaffuzhaneler
Karantina nedir, nerelerde nasıl uygulanır; karantina uygulamasının Türkiye’deki geçmişi kaç yıllıktır, ülkede kaç karantina vardı? İskender Özsoy yazdı.
Mübadillerin giysileri etüv makinelerinde temizleniyordu | Fotoğraf: İskender Özsoy
İskender ÖZSOY
Dünya koronavirüs kuşatması altında.
Salgının sıçradığı ülkelerin sayısı artıyor; ölümlerin önü henüz alınamadı.
Koronavirüsle tanıştığımız günden beri bir kelime sık sık telaffuz ediliyor.
Karantina.
Koronaya, daha doğrusu salgın hastalıklara karşı önlem olarak gündeme gelen karantina nedir, nerelerde nasıl uygulanır; karantina uygulamasının Türkiye’deki geçmişi kaç yıllıktır, ülkede kaç karantina vardı?
Geçmiş yıllarda salgın hastalıklara karşı Doğu’da dokuz tahaffuzhane kurulmuş. Kemah’ta ilk tahaffuzhane 1823 yılında açılmış. Bölgede kolera salgını çıkması üzerine 23 Mayıs 1892 tarihinde Erzincan’da, ardından Karahisar-ı Şarki, (Şebinkarahisar) Eğin, Kelkit, Kuruçay ve Refahiye’nin yanı sıra Erzurum ile Gümüşhane’de yeni tahaffuzhaneler hizmete alınmış. (1)
Ülkemizde bugün ayakta kalmış iki karantina binası, yaygın adıyla iki tahaffuzhane (2) bize bir zamanların karantinalı günlerini hatırlatıyor.
Tuzla Tahaffuzhanesi ve Urla’daki Klazomen Tahaffuzhanesi.
Urla’da 1865 yılında kurulan Klazomen Tahaffuzhanesi 1800'lü yılların başında dünyayı kasıp kavuran salgın hastalıkların yayılmasını önlemek amacıyla Fransızlara yaptırılmış. Bu tahaffuzhane 1950 yılına kadar işlevini sürdürmüş. (3)
Tuzla Tahaffuzhanesi’ne gelince.
BİRİNCİ SINIF TAHAFFUZHANE
Klazomen Tahaffuzhanesi’ne göre daha popüler olan ve birinci sınıf tahaffuzhane kabul edilen Tuzla Tahaffuzhanesi, günümüzde İTÜ Denizcilik Fakültesi Yerleşkesi içerisinde.
İkinci Abdülhamid döneminde İstanbul’a deniz ve karayoluyla gelecek yolcular için 13 Ekim 1893 tarihinde Çatalca ve Tuzla’ya birer tahaffuzhane yapılması kararlaştırıldı. Tuzla Tahaffuzhanesi bu karar kapsamında İstanbul’da 1893-1895 yıllarındaki kolera salgınına karşı sınırlayıcı ve koruyucu bir önlem olarak devlet tarafından kuruldu.
Bu arada geçici bir süre Nüvid gemisi de Tuzla’da tahaffuzhane olarak kullanıldı. Tahaffuzhanenin bakımı yapıldığı günlerde karantina altına alınacaklar çadırlarda kordon (abluka) altına alınarak sağlık taramaları yapıldı. (4)
İlçenin eski sakinleriyle mübadil çocuk ve torunları tarafından kısaca “karantina” (5) diye anılan tahaffuzhane, Osmanlı’nın sağlık örgütlenmesi ve tıp tarihiyle mübadele tarihi açısından taşıdığı önem nedeniyle 2012 yılında korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edildi.
KADER TAŞIYAN GEMİLER
Tuzla Tahaffuzhanesi’ni son yüz yıl içinde önemli kılan ve hep gündemde kalmasının nedeni mübadele günlerinde yüklendiği olağanüstü hizmeti.
Türkiye’yle Yunanistan arasında 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’da imzalanan sözleşme ve protokolle, Türkiye'de yerleşik Ortodoks Rumlarla Yunanistan'da yerleşik Müslümanların zorunlu göçü öngörüldü.
Sözleşmeye göre Yunanistan’dan yaklaşık 500 bin kişi Türkiye’ye geldi.
Bu mübadiller dağılım yerlerine göre çeşitli sağlık kuruluşlarında kontrolden geçirildi.
Marmara ve Trakya'daki indirme iskelelerine (Tuzla, Tekirdağ, Mimarsinan, Pendik, Darıca, Gemlik, Bandırma, Çanakkale, Gelibolu, İzmit, Erdek ve Mudanya) ve Karadeniz'deki iskelelere (Samsun, Sinop, Zonguldak ve Giresun) mübadil getiren onlarca gemi binlerce mübadil taşıdı.
Bu mübadilleri getiren gemiler önce Tuzla Tahaffuzhanesi'ne uğradı.
Kader taşıyan gemilerin yolcuları burada sağlık kontrolünden geçirildi; elbiseleri, çamaşırları yıkandı, paklandı.
Mübadiller günlerce sonra bir tas sıcak çorbayı ilk kez Tuzla'da içti.
Tuzla’ya ilk mübadiller 18 Kasım 1923 tarihinde mübadelenin Yunanistan’daki başkenti Selanik’ten Türkiye’deki başkenti Tuzla’ya Arslan ve Jorj vapurlarıyla geldi. Bu mübadiller gerekli sağlık kontrolleri yapıldıktan sonra dağıtıldı.
Yine Selanik’ten 28 Kasım 1923 tarihinde kalkan Arslan vapuru öksüz mübadil öğrenciler olan yolcularını şiddetli fırtınaya rağmen vaktinde Tuzla’ya, tahaffuzhaneye getirdi.
Arslan, hüzün yolcularını Tuzla’dan sonra Tekirdağ’a götürdü.
Bu yolculuk kayıtlara şöyle geçti:
“Yolcular, İstanbul’dan bir römorkörle Tuzla’ya gelmiş olan Kızılay ve öksüzler yurdu memurları tarafından karşılanarak kendilerine çorba dağıtıldı. Daha sonra eşyalar mavnalara yüklenerek, mübadillerden bir kısmı öğrencilerle beraber İstanbul’a gittiler. Kızılay doktorunun ifadesiyle, vapur, Tuzla Tahaffuzhanesi’nde mutat tathiratını (alışılmış temizlikleri) ikmal ettikten sonra Tekfurdağ’a hareket etmiş ve muhacirler oraya çıkarılarak kendilerine aşı yapılmış ve çorba ve ekmekle itam (doyurulduktan) edilmiş ve mutasarrıf dahi hazır bulunduğu halde bir cemm-i gafir (kalabalıklar) tarafından karşılanmışlardı.” (6)
Öte yandan mübadele günlerinde İstanbul'da mübadillerin sağlık kontrolünden geçirildiği iki sağlık kuruluşu daha vardı. Bunlardan Eyüp’tekinden iz yok. Kavak (Anadolukavağı)Tahaffuzhanesi’nin sadece harabe halindeki binaları duruyor. Burası 1960'lı yıllarda Sağlık Bakanlığı'nın misafirhanesi olarak kullanılıyordu. Askeri bölgede kaldığı için ulaşım denizden sağlanıyordu.
…….
(1) Hüseyin Irmak. http://www.sanayicidergisi.com.tr/sanayii-tarihi/osmanli-ve-turkiye-girislerindeki-ilaclama-merkezleri-tahaffuzhaneler-h728.html
(2) Kubbealtı Lugatı’na göre Arapça teḥaffuẓ “korunma” ve Farsça ḫāne “ev, yer” ile teḥaffuẓḫane. Bir bulaşıcı hastalık görüldüğü zaman gerekli sağlık tedbirlerinin alınması, hastaların karantina süresince kalmaları, tedavilerinin yapılması için kurulmuş sağlık tesisi, karantina yeri.
(3) http://www.urla.bel.tr/Sayfa/15/urlanin-tarihi
(4) Mustafa Özdemir. Tuzla Tarihi. Tuzla Belediyesi Kültür Yayınları. İstanbul, 2011.
(5) İtalyanca 40 anlamına gelen “quarantina”dan Türkçeye karantina olarak geçen kelime.
(6) Prof. Dr Mesut Çapa. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Sayı:10. Yıl: 2001