Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı: İnfaz hukuku değil intikam hukuku işletiliyor
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, AKP ve MHP'nin üzerinde anlaşmaya vardıkları 3'üncü yargı paketini, infaz düzenlemesini ve cezaevlerinin durumunu değerlendirdi.
Fotoğraf: MA
Erdi TÜTMEZ
İstanbul
Kamuoyunda “af” beklentisi yaratan 3’üncü Yargı Paketi üzerinde AKP ve MHP arasında uzlaşıya varılmışken, taslak geçtiğimiz günlerde muhalefet partilerine de sunuldu. Teklife göre kapasitesinin çok üzerine çıkan cezaevlerinde, koronavirüs tehlikesiyle birlikte yaklaşık 100 bin kişiye tahliye yolu açılacak. MHP'nin ısrarıyla uyuşturucu ticareti de kapsama alınırken cinsel suçların da kapsama alındığı belirtiliyor. Ancak "terör ve örgütlü suçlar" bu düzenlemede kapsam dışı.
İnsan hakları örgütleri düzenlemeyi "ayrımcı" buluyor ve zaten mevcut yasalarda "terör" kavramının muğlak olduğunu, kapsam dışı bırakılan çoğu kişinin düşünce ve ifade özgürlüğünü kullandığı için cezaevinde bulunduğunu ifade ediyor.
"YARGILAMALAR EMİR KOMUTA ZİNCİRİ ALTINDA"
Tartışılan infaz düzenlemesini ve cezaevlerinin durumunu Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile konuştuk.
“Türkiye'de uzun zamandır infaz hukuku değil bir intikam hukuku işletiliyor” diyor Fincancı ve yargılama süreçlerinin de "emir komuta zinciri" altında yürütüldüğünü ifade ediyor:
“Sulh Ceza Mahkemeleri iktidarın muhaliflere yönelik saldırılarında tetikçi olarak kullanılıyor. Terör suçu olarak anılan eylemler, büyük oranda eleştiri ve dolayısıyla ifade özgürlüğü kapsamında ele alınması gereken eylemler veya gizli tanık adı altında iş gören yalancı tanıklar eliyle kurgulanan bir takım gerçek dışı eylemler. Bu dönemin hakikat ötesi çağ olarak anılmasından yola çıkacak olursak, tüm dünyada siyasetçilerin bu tanımlamaya katkısı olsa da Türkiye'deki siyasi aktörlerin gelecekte başrol oyuncusu olarak anılacağını söylemek yanlış olmaz sanırım.”
"TERÖR" TANIMININ MUĞLAKLIĞI
“Terör çok açık tanımı olan bir sözcük, Türkçedeki karşılığı da çok güzel açıklıyor aslında” diyen Fincancı şöyle devam ediyor: “Tedhiş sözcüğünü kullandığımızda nasıl ele alınması ve bu ucu bucağı olmayan terör muğlaklığını nasıl aşabileceğimizi gösteriyor. Şiddet içerikli korkutma sindirme eylemi, dehşet saçma olarak tanımlayıp onun üzerinden gidecek olursak sorun da aşılmış olur.”
"CEZAEVLERİNDE SALGIN OLMASA DA KÖTÜ KOŞULLAR VAR"
Koronavirüsün yayılmasıyla birlikte cezaevleri için büyük bir endişe yaşanıyor. Salgın öncesinde de hijyen konusundan kötü muamele haberlerine kadar sık sık ihlal haberlerinin geldiği cezaevlerinde şimdi büyük bir tedirginlik hakim.
Fincancı, “Cezaevlerinde koşullara bakıldığında salgın olmasa dahi ciddi sorunlar barındırdığını söyleyebiliriz.” diyor ve kendisinin de tutuklu kaldığı dönemden örnek veriyor:
“20-30 Haziran 2016 tarihlerinde kaldığım Bakırköy Kadın Cezaevinde gerekçesi belirsiz biçimde çamaşır leğenleri toplatılarak her koğuş için tek leğen uygulaması getirilmişti. Koğuşların bugünlerde 300 bine ulaşmış nüfusu ile kapasitesinin çok üstündeki cezaevlerinde fazlasıyla kalabalık ve yakın temasın zorunlu olduğu ortamlar olması ciddi bir risk olarak görülmeli. Cezaevi çalışanları dış ortamla ve dolayısıyla virüsle karşılaşma olasılığı olan insanlar olarak, hem cezaevinde kalanlara hem de çalışma arkadaşlarına hızla bulaştırabilirler bu hastalığı. Cezaevi ortamının havasız, güneş görmeyen mekanlar olması, bazı cezaevlerinden bildirilen su sınırlaması haberleri ve beslenmenin niteliği de düşünüldüğünde zaten çok ciddi sağlık sorunları yaşayan insanların bu salgından etkilenmemesi neredeyse olanaksız. Temizlik malzemeleri parayla kantinden alınabiliyor ve bu malzemeleri alamayacak durumda olan pek çok insan var. Cezaevi idarelerinin bu kapsamda hızla önlem almış olmaları, dışarı ile teması olan cezaevi personelinin girişinde gerekli temizlik kuralları, şüpheli teması olanların cezaevine girişinin engellenmesi ile bulaş riskini azaltma, temizlik maddelerinin ücretsiz olması, çamaşırların makinalarla yıkanıp kurutulması gibi adımları atmaları gerekmektedir.”
"YAŞAM HAKKINI TEHLİKEYE DÜŞÜRMEYECEK ADIMLAR ATILMALI"
Fincancı, cezaevlerinde alınması gereken önlemleri şöyle açıklıyor:
“Elbette öncelik cezaevi nüfusunu azaltma, özellikle şiddet içermeyen, kamu sağlığını tehlikeye düşürmeyen suçlardan yargılanan veya hüküm giymiş olan tüm mahpusların hızla kapatılma dışı yöntemlerle cezaevinden çıkartılması, çıkması uygun olmayan şiddet içeren ve kamu sağlığını tehdit eden suçlardan cezaevinde bulunanlar için de koruyucu önlemlerin alınması gerekmektedir. Ne suç işlemiş olursa olsun yaşam hakkı temel haklardan olup bu hakkı tehlikeye düşürmeyecek tüm adımların atılması gerekir.”