Kara Kutu’yu inceleyen Teyit.org ekibi: Yanlış bilgi, insan hayatını riske atabilir!
Soner Yalçın’ın Kara Kutu kitabındaki komplo teorilerini sayfa sayfa inceleyen teyit.org ekibiyle, Salgın Var isimli çalışmalarını konuştuk.
Teyit.org logosu, Salgın Var görseli ve Kara Kutu kitap kapağı
Mehmet ÖZER
Türkiye’de bugüne kadar pek görünmeyen bir şekilde, bir kitapta yer alan iddiaları incelemek için özel ekip oluşturdunuz, fon topladınız ve çalışmanızı yayımladınız. Soner Yalçın’ın Kara Kutu kitabını incelemek için oluşturduğunuz bu projenin adını da Salgın Var olarak belirlediniz. Siz bu projeye başladıktan kısa süre sonra, dünya çapında koronavirüs salgını başladı. Bu bir tesadüf mü? Yoksa, Soner Yalçın’ın kitabının temel iddiasında yer aldığı gibi, bu proje de uluslararası ilaç tekelleri tarafından mı finanse ediliyor? Size bu projeyi Rockefeller Vakfı mı hazırlattı? Teyit.org olarak neden böyle bir çalışma yaptınız?
Ali Osman Arabacı: Bir kitabın tamamına odaklanarak, doğruluk kontrolünden geçirmek gibi bir işe ilk defa kalkıştık ancak bu konuda tecrübesiz sayılmayız. Teyit, geçmiş yıllarda “Atatürk’ün söylediği iddia edilen sözler nasıl doğrulanır”, 2018’de “Nilgün Bodur’un kitabındaki ‘Ölüler yaşayanlardan daha çok çiçek alır’ ifadesi Anne Frank’ın mı” ve 2019’da “Yılmaz Özdil’in ‘Mustafa Kemal’ kitabında yer aldığı iddia edilen ‘kuru fasulye’ ve ‘leblebi’ bölümleri” başlıklı yazılar kaleme aldı. Zikrettiğim bu süreçlerin sonunda kendimizde bir kitabın tamamına odaklanma cesareti gördük. Yani Kara Kutu’ya gelene kadar önemli tecrübeler biriktirdik. Kampanyanın isminin Salgın Var olması ile dünyanın şu an boğuştuğu Kovid-19 (koronavirüs) salgınının denk gelmesi tesadüf oldu. Yalçın’ın kitabı Kasım 2019’da piyasaya çıktı ve biz kitap üzerinde ilk defa o tarihte çalışmaya başladık. Kitabın tamamını incelemek ve 70’e yakın yazıyı çıkartmak elbette zaman alan bir iş. Kaldı ki kampanyanın ismini belirlediğimiz zaman virüs bu kadar geniş alanlara yayılmamıştı. Elbette komplocu düşünce yapısıyla hareket eden birisi alakasız konular arasında nedensellik bulmakta zorlanmaz. Kitapta Yalçın da birçok yerde böyle yapıyor zaten. Biz de çalışmada tam olarak bunun üzerinde durmaya çalıştık. Kitap hakkında ortaya bir şeyler koyduktan sonra, belirttiğiniz ithamları bize yöneltebileceğini düşünmüştük. Salgın Var kampanyasını başlattıktan sonra bu kitabın incelenmesini isteyen herkes kampanyaya bağışta bulundu. Tüm süreç şeffaf olarak işledi. Bize destek olanların uzun bir listesi sitemizde var. Listeye göz attığınızda Rockefeller değil Ahmet, Mehmet ve Ayşe gibi isimleri göreceksiniz.
Neden böyle bir çalışma yaptığımız şu sıralar gayet anlaşılır aslında. Koronavirüs çıktığı andan itibaren sosyal medyadaki yanlış ve korkutucu bilgiler virüsten daha hızlı yayıldı. Gülin’in ifadesiyle, “yanlış bilginin insan hayatını riske atabileceğini, doğru bilginin yaşamsallığını” bu salgında bizzat deneyimliyoruz. Amacımız, binlerce kişi tarafından okunan böyle bir kitabın halk sağlığını etkileyebilecek gücü olduğunu göstermek. Sosyal medyada sağlık alanında ortaya atılan iddialara özenli ve hızlı yaklaşmamızın altında da bu amaç yatıyor. Çalışmanın detayları hakkında daha fazla şey öğrenmek isteyenler konu hakkında yayınladığımız iç görü yazılarına bakabilirler.
“SONER YALÇIN’IN İDDİALARI YENİ DEĞİL”
Size göre, Soner Yalçın’ın bu kitabı hazırlamaktaki amacı ne? Benzer kitaplar ya da argümanlar sosyal medyada ve TV kanallarında kendine geniş bir şekilde yer buluyor. Bu yayınların beslendiği atmosfere dair ne söyleyebilirsiniz?
Ali Osman Arabacı: Soner Yalçın’ın bu kitabı hazırlamaktaki amacının ne olduğunu kesin olarak tahmin etmek zor. Ancak Kara Kutu’da yer alan iddiaların özgün olmadığı ve ilk defa Yalçın tarafından dillendirilmediği aşikar. Aslında Yalçın, “komplo dehlizlerinde” dolaşmaya yeni başlamadı. Bir önceki kitabı Saklı Seçilmişler’de geçen iddialar zaman zaman bize sorulmuştu. Fakat o zamanlar bu denli büyük bir çalışma yapacak kapasiteye henüz ulaşmamıştık. Temel şekilde ifade etmek gerekirse Kara Kutu, yaklaşık 10 yıl önce ABD’de oldukça popüler olan ve “big pharma” olarak bilinen mefhumun Türkiye’de yayımlanan bir tercümesi. Big pharma’nın şiarı ise “dünyadaki ilaç şirketlerinin daha çok para kazanmak için hastalıkları yaydığı ve çoğalttığı.” Diğer ağırlık ise dünyadaki bazı olayların Rockefeller ailesi ile ilişkilendirilip, komplo teorisine dönüştürüldükten sonra piyasa sürülmesi. Elbette bu durum da yeni bir şey değil. Yani, Kara Kutu’da yazılanların büyük çoğunluğu bu iki konunun etrafını tavaf eden şeyler. Hazırladığımız yazılarda da yer alan bir anket çalışmasında “Dünyayı beş büyük aile yönetiyor” şeklindeki yargıya üniversite mezunlarının bile yüzde 50’sinin inandığı görülmüş. Hal böyle olunca belki de Yalçın, kitaplarına ve iddialarına alıcı bulabileceğini fark etmiş olabilir.
Gülin Çavuş: Daha genel bir çerçeveden konuşacak olursak, komplo teorileri insanların hoşuna giden ve başlarına gelen her bilgiyi daha büyük bir güce bağlayan ilişkilere aktarma biçimi. Koronavirüs salgınının insan tarafından üretildiği ve arkasında büyük oyunlar döndüğü iddiaları gibi… Bu tür iddialara ve komplolara sarılmak sanırım insanları rahatlatıyor ve sorumluluk kapasitelerini düşürüyor. Aslında komplo teorilerinin hepsinin birbirine çok benzeyen yanları var ve konu ne olursa olsun bu değişmiyor. Ayrıca bugün sosyal medya platformları da algoritmaları nedeniyle insanların karşısına sürekli bu komplo teorilerini çıkarıp duruyor. Ne kadar önlem almaya çalışsalar da daha fazlasını yapmaları gerek. Aşı karşıtlığını veya düz dünya komplo teorilerini yaygınlaştıran en önemli etken sosyal medya platformlarının algoritmaları, çalışma prensipleri oldu. İnsanların dijital medya okuryazarlığının yüksek olmaması da karşılarına çıkan bu bilgiye inanmalarını sağlıyor.
“ÇOK SAYIDA İNTİHAL VAR AMA YANLIŞLAR DAHA ÖNEMLİ”
Kitaptaki bilgilerin doğru ya da yanlış olmasına geçmeden önce, çok sayıda intihal olduğunu tespit etmişsiz. Bu noktada, kitabın yayıncısına ya da Yayıncılar Birliği’ne ulaşmayı denediniz mi?
Mert Can Yılmaz: Açık konuşmak gerekirse böyle bir çabamız olmadı. Esasında bizi intihalleri araştırmaya yönelten sürecin biraz evvelini de konuşmak gerekiyor. Kitabın nasıl bir yöntemle kaleme alındığına ilişkin hazırladığımız ve üç yazıdan oluşan serinin sadece son kısmında kitaptaki intihallerden bahsediyoruz. Önceki iki yazıda kitapta bariz görülebilen eksikliklerden söz ediliyor. Bu eksiklikler intihallerin gümbür gümbür geliyor olduğunun habercisiydi. Kitabın yayıncısının ve editörlerinin yaptığı temel hata, bu işaretleri görememeleri.
Türkiye’de yayıncılık sektöründe -istisnaları elbette bir yana koymalıyız ama- intihal kontrolü gibi bir dert yok. Biz bunun samimi olarak dert edinilmesini istiyoruz. Bir yayıncının eline geçen bir Word dosyasını matbaaya gönderip 300 bin kopya basmadan önce “Yahu bu kitap ne kadar orijinal?” diye sadece üç saniyeliğine bir sorgulama yapmasını istiyoruz. Bu sorgulamayı yapan yayıncının intihal olasılığını kontrol etmesi için internet birbirinden farklı onlarca araç sunuyor. Bu araçların bazıları hiç de pahalı değil ve kullanımları oldukça basit. Yayıncının yaşayabileceği muhtemel itibar kaybının çok daha masraflı olabileceği ortada.
Bununla birlikte, sorduğunuz sorudaki bir noktanın dikkatimi çektiğini söylemem gerek. İntihal meselesinin neden ilgi çekici bir mesele olduğunu anlıyorum ancak “kitaptaki yanlış bilgilere geçmeden önce” bu noktaya parmak basmak, esasında yaptığımız çalışmada vermek istediğimiz bir mesaj değil. Yani öyle iddialar var ki... Yalçın mesela “Boğmaca aşısından sonra bebeklerin normalden yedi kat daha fazla hayatını kaybettiği” gibi yanlış bir iddiaya kitabında yer verirken bunu okuyan ebeveynleri zerre düşünmüyor olsa gerek. Bu tarz yanlış iddialar mı önceliklendirilmeli, intihal örnekleri mi? Bence intihal meselesi oldukça ciddi bir mesele, ancak çalışmamızda odaklanılması gereken çok daha ciddi sorunlardan söz ediyoruz. İntihal meselesi hayati olmayabilir ama Yalçın’ın doğru olmayan iddialar üzerinden yaygınlaştırmaya çalıştığı korku bir hayli hayati.
Kara Kutu’yu incelerken ekibi nasıl oluşturdunuz? İzlediğiniz çalışma yöntemine dair bilgi verebilir misiniz?
Ali Osman Arabacı: Ekip olarak kabul edilirse, ilk başta Gülin ve ben vardım. Bizim yaptığımız, kitabı okumak ve iddiaları çıkarmaktı. Devamında, “Kara Kutu hakkındaki iddiaların incelenmesini bireysel bir iş olmaktan nasıl kurtarabiliriz” diye kafa yorduk. Zaten halihazırda Teyit’te bulunan Mert Can da bu sırada bize dahil oldu. Gülin çeşitli STK’lara, konuyla ilgili çalışma yapabileceğimiz bazı platformlara, uzmanlara ve bağımsız gazetecilere yazdı. Böylece etrafımızdaki çemberi büyüttük. Son olarak aramızda iddiaları paylaşarak işe koyulduk. Bundan sonrası Atakan ve proje asistanımız Selin’in işiydi. Atakan sürecin yol haritasını çıkardı, Selin de Salgın Var kampanya sürecini oldukça iyi idare etti. Bu tarz bir işi ilk defa yapıyor olmanın getirdiği bazı zorluklar yaşadık ancak bunlar bizim için oldukça öğretici oldu.
“ŞÜPHE KASIMIZ BİZE YARDIMCI OLDU”
Gülin Çavuş: İddiaları kitabın içerisinden bulup çıkarırken bugüne kadar geliştirdiğimiz “şüphe kasımız” bize yardımcı oldu. Teyitçiler günlük sosyal medya incelemesi yaparken hangi bilginin yanlış olabileceğini tespit edebilmek için radarlarını hep açık tutuyor. Bu kapasite bizim kitap içerisindeki potansiyel yanlışları ortaya çıkarmaya çalışmamız sırasında da yardımcı oldu. Tespit ettiğimiz iddiaları bir tabloda topladık, kategorilere ayırdık ve hangilerini önceliklendirmemiz gerektiğini belirledik. Kitabın içerisindeki her maddi hataya bakmak gerekli de mümkün de değildi. O yüzden aşılar başta olmak üzere halk sağlığını doğrudan etkileyecek konuları merkeze koyduk. Uzmanlardan zamanlarını bize destek olmaları için ayırmalarını istedik ve işe koyulduk. En zor kısmı ise okuduğumuz akademik makaleleri anlamak için harcadığımız zaman ve enerjiydi. Ama üstesinden geldik sanıyorum. Yazmaya koyulduk ve hazırladığımız içerikler editörlerimiz Nilgün ve Emre tarafından tekrar kontrol edilerek son haline getirildi. Teyit’in günlük metodolojisi de böyle çalışıyor ve onun dışına çıkmamaya çalıştık.
“KİTAPTA YER ALAN 70 İDDİAYI ELE ALDIK”
Kitapta yer alan iddialardan dikkat çeken birkaç örnek verebilir misiniz?
Ali Osman Arabacı: Kara Kutu’yu altını çize çize okumaya başladıktan sonra 200’den fazla iddia listeledik. Her iddianın doğrulanamaz oluşu gibi durumlar düşünüldüğünde ortaya 70’e yakın yazı çıkarabildik. Bence her yazı, kendi içinde değerli ve büyük bir emeğin ürünü. Kitapta ismi zikredilen Prof. Dr. Claire-Anne Siegrist hakkında ortaya atılan iddianın önemli olduğu kanısındayım. Yalçın kitapta Siegrist’ten “mevcut aşıların immün sistemi ve sağlık üzerinde uzun dönemdeki etkilerinin bilinmediğini” yazan birisi olarak bahsediyor. Cenevre Üniversitesi’nde aşılama profesörlüğü, Cenevre Üniversitesi hastanelerinde pediatrik bulaşıcı hastalık, aşılama ve immünoloji hekimliği, pediatri bölümü direktörlüğü ve Dünya Sağlık Örgütü’yle işbirliği yapan Siegrist ise 25 yılını aşı uygulamalarına adayan bir isim. Bu işte bir terslik olduğunu düşünen Gülin, Siegrist’e ulaşarak kitapta yer alan iddiayı ve aşılar hakkında benzer cümleleri sarf edip etmediğini sordu. Siegrist şöyle cevap verdi: “Büyük bir mutlulukla cevap veriyorum ki asla böyle bir şey söylemedim.” Bu nokta, Kara Kutu’daki yanlışlıkların hayatını aşılara adayan bir ismi bile zor duruma sokabileceğini göstermesi açısından önemli diye düşünüyorum.
Bir diğer örnek ise, Yalçın’ın TV ekranlarında sıkça dile getirdiği ve aşının çalışma şeklini anlatmak için kullandığı asker örneği. İddiasına göre, vücudumuzda 10 askerimiz var ve aşı olduğumuzda bu askerlerin dördü aşıyla vücudumuza giren virüslerle mücadele etmek için meşgul oluyor. Bu sırada vücudumuza başka hastalıklar girdiğinde savaşacak askerimiz olmadığı için vücut güçsüz düşüyor, hasta oluyor. Oysa ki vücudun böyle bir çalışma mekanizması yok, bu tamamen uydurma. Vücuttaki “askerler” üçer beşer bir yere dağıtılmıyor aksine vücudumuzdaki “askerler” hastalandığımızda bir orduya dönüşüyor.
TEYİT’İ KİM TEYİT EDECEK?
Soner Yalçın hem söz konusu kitabında hem de kitapla ilgili yazıları ve konuşmalarında, “Size sunulan bilgilerle yetinmeyin, şüphe edin” diyor ama kitapta yazılanlara şüphe edilmeden inanılmasını istiyor. Aynı şekilde sizin hazırladığınız çalışmanın doğruluğu nasıl test edilebilir?
Ali Osman Arabacı: Kara Kutu’yu incelemeye başladığımız süreçte sadece kitapla kalmayıp kendisinin çıktığı ve saatlerce “tek başına” konuştuğu televizyon programlarını da dakika dakika izledim. Bu süreçte kendisi, Kara Kutu’ya gelen bazı eleştirilere cevap olarak kitabın aslında hiç okunmadan yargılandığını iddia ediyordu. Bahsettiğiniz argüman da kitabın çıkmasından sonra Yalçın’ın sık sık programlarda tekrar ettiği şeylerden biriydi. Çalışmada, komplo teorisyenlerinin ileri düzeydeki şüpheci tutumlarını kendilerine yansıtmamaları gibi bir özellikleri olduğunu söyledik. Yalçın, kitabı okuyanlara “size sunulan bilgilerle yetinmeyin, şüphe edin” mesajı verirken kitabını okuyan ve sorgulayan insanları ise görmezden geliyordu. Biz, ister Kara Kutu hakkında ister başka bir konu hakkında olsun çalışmalarımızda kaynaklarımızı açık olarak ifade edip, takipçilerimize “siz de bizi doğrulayın” diyoruz. Kaynakları bulabilmeleri kolaylaşsın diye ilgili yerlere linkliyoruz. Bu konu hakkında “Teyitçiyi kim teyit edecek?” başlıklı bir yazımız var. Yalçın’ın aksine, çalışmalarımıza gelen yorumları dikkate alıp eksik ya da hatalı olduğunu fark ettiğimiz yerleri düzeltiyoruz. Özetle, teyitçiyi teyit edecek kişiler yine okuyucularımız.
Salgın Var projesinde incelenen bazı Kara Kutu başlıkları:
Aşı ve otizm arasında ilişki olduğu iddiaları nereden çıktı?
Almanya’da çocuk doktorlarının yüzde 92’si çocuğunu aşılatmıyor iddiası
Bazı psikiyatrik hastalıklar piyasayı canlandırmak için mi uyduruldu?