28 Mart 2020 07:33
Son Güncellenme Tarihi: 28 Mart 2020 08:40

Dr. Metin Aydın: Doğaya ve insana zarar veren çalışmalar acilen durdurulmalı

Aydın'ın son yıllarda yaşadığı çevre ağır tahribatı ve toplumsal yaşama yansımalarını değerlendiren Dr. Metin Aydın, “Doğaya ve insana zarar veren çalışmaların acilen durdurulması gerekiyor” dedi.

Fotoğraf: Metin Aydın'ın kişisel arşivinden alınmıştır

Paylaş

Doğukan DOĞAN
Aydın

Eski Aydın Tabip Odası Başkanı ve Aydın Çevre Mücadelesi (AYÇEM) Sözcüsü Doktor Metin Aydın ile Aydın'ın son yıllarda yaşadığı ağır tahribat ve bunun toplumsal yaşama yansımaları üzerine konuştuk. Doğaya ve insana zarar veren çalışmaların acilen durdurulması gerektiğini dile getiren Aydın, “Çözümün tek bir yolu var. Yaşamdan yana olanların kapitalizme karşı bir araya gelmesi lazım, bunun alternatifi yok” dedi.

Tarihi bu kadar eskilere dayanan bir yerleşim yerinin son zamanlarda yapılan maden çalışmalarıyla tarihinin, doğasının ağır şekilde tahrip edildiğini görmekteyiz. Sizin bu tahribat konusundaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Bu konuda Beşparmak ve Latmos bölgesini tartışmakta yarar var. Bu bölgelerde yaklaşık 8000 yıllık kaya resimleri mevcut. Bunun dışında Beşparmak bölgesi doğasıyla ve canlılığıyla milli park olabilecek özelliklere sahip. Bu coğrafyanın mutlaka korunması gerekiyor. Ama gelin görün ki korunması gereken bu coğrafyada maden şirketlerinin çalışma yapmasına izin verilmiş ve bu çalışmaların Aydın Ovası’nda, Çine ve Milas hattında yan etkileri hemen görülmeye başlanmıştır. Beşparmak bölgesi bugün maden şirketleri tarafından işgal altındadır. Ve bugün şirketler 15 noktada daha maden çalışması gerçekleştirmek için izin istemektedirler. Bu Aydın halkı için daha fazla yıkım anlamına geliyor.

Tarihin yanında, doğanın da ciddi şekilde tahrip edildiği bir durum var. Bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?

Elbette öyle. Bu maden çalışmaları sadece kültürel mirası ve tarihi yok etmiyor. Bölgenin ekolojik dokusuna, bitki örtüsüne ciddi zararlar veriliyor. Çalışmalar sonucunda ortaya çıkan yoğun toz, bitkileri ve insanları olumsuz anlamda etkiliyor ve sürekli patlatılan dinamitler ile ciddi anlamda bir kirlilik oluşturuyorlar. Canlıların yaşam alanları yok ediliyor. Bunların dışında yeraltı ve yerüstü su kaynaklarında ciddi bir kirlilik söz konusu. Çine Ovası’nda, Karpuzlu Ovası’nda, Bafa Gölü’nde, Milas Ovası’nda ve Söke Ovası’nda, Beşparmak bölgesinde yapılan maden çalışmaları sonucu ciddi su kirliliği sorunu mevcut. Özellikle Çine ve Karpuzlu bölgesi, su kirliliğine bağlı olarak gerçekleşen hastalıklarda en fazla vakaların olduğu bölgeler.

Bu bölgelerde yaşayanlar da çoğunlukla işçi ve köylüler. Bu durumdan nasıl etkileniyor?

Madenlerde çalışan işçilerin ve ocaklara, işletmelere yakın yerde bulunan köylülerin karşı karşıya kaldığı en büyük problem slikozis hastalığı. Slikozise neden olan madenler feldspat ve kuvars madenleridir. Malesef bu hastalığın da tedavisi mümkün değildir. Hastalığa yakalanan kişinin yaşayabileceği en uzun süre 8-10 yıl arasıdır. Bununla ilgili TTB’nin ve Adnan Menderes Üniversitesi’nin yapmış olduğu çalışmalar var. İşçilerden ve köylülerden her 10 kişiden 1’i kansere yakalanıyor. Şunu da belirtmek gerekiyor, bölgede faaliyet yürüten işletmelerin, insani bir çalışma ortamı yaratmadığı bir gerçek. İş koşullarını düzeltmeleri gerekirken tam tersine hastalığa yakalanan işçileri işten atıyorlar. Slikozis hastalığının bir tedavisi olmadığını düşündüğümüzde işçiler ölüme terkedilmiş oluyorlar. Hem doğaya hem insana karşı vahşi bir yaklaşım sergileniyor. Su kirliliği sebebiyle inek ölümleri ve ineklerin düşük yapma oranları bölgede artmış durumda. İnek sütlerinde ve arı sütlerinde ağır metaller mevcut. Hayvanların sütünü kirleten şey, bizim annelerimizin de sütünü kirletmez mi? Dolayısıyla çocuklarımız daha anne karnındayken bu kirlilikten nasibini alıyor. Doğan her çocuk kanser ve solunum hastası adayı olarak doğuyor. Özellikle Aydın bölgesinde artık neredeyse her evde çocuklar için solunum cihazları mevcut. Türkiye’de en fazla solunum açıcı ilaçların satıldığı il Aydın. Yaşananların hiçbiri tesadüf değil. Aydın’da solunum sistemine bağlı ölümler %38 daha arttı. Dolaşım sistemine bağlı ölümler %46 daha fazla, kanser oranı %15 daha fazla, ölüm hızı oranı %5 daha fazla...

İNSANLARIN YAŞAMLARINI ÇALIYORLAR

Jeotermal patronları Aydın’da istihdam sağladıklarını söylüyorlar ve elektrik faturalarının halkın cebini yaktığı bir durumda yerli – milli enerji söylemlerine de başlıyorlar. Sizce jeotermal patronlarının argümanları gerçekçi mi?

Bir jeotermal işletmesi kurulum aşamasında yaklaşık 100-200 arası işçi çalıştırır. Kurulu bir jeotermal işletmesinde ise en fazla çalışan sayısı 8-10 kişidir. Yani jeotermal şirketlerinin Aydın’da istihdam sağladığı, işsizliği önlediği vs. gibi açıklamalar gerçeklikten uzak açıklamalardır. Bir kişiye orada istihdam sağlanıyor ama bin kişi ise ölümle kanserle karşı karşıya bırakılıyor. Bunun dışında bu işletmelerde elektrik üretiliyor ama Aydınlının cebine yansıyor mu bu? Hayır. Yerli ve milli söylemleri var ama neredeyse tüm şirketler yabancı ortaklara sahip. Buralarda üretilen elektrik dış Pazar için üretiliyor. Avrupalı şirketler kendi ülkelerinde bu tip santrallerden vazgeçti zaten. Ama şirket üzerinden ortak olup bizim coğrafyamızda daha ucuza daha çabuk zenginleşiyorlar. Örneğin İtalya’da jeotermal üretimi 1930’larda başlamış fakat jeotermalin artık yenilenebilir bir enerji kaynağı olarak kabul edilmemesi üzerine santraller kapatıldı. Ayrıca Jeotermal kanununa göre jeotermal şirketleri yıllık gelirlerinin %1’ini il valiliğe vermek zorunda. Valilikte yüzde 1’in beşte birini jeotermal santralinin kurulduğu bölgede yaşayan halka ve belediyeye vermek zorundadır. Bu yüzde 1 denilen rakam çok yüksek bir rakam. Bu işletmelerin yıllık gelirleri milyon dolar ile hesaplanıyor. Bu Kanuna göre verilmesi gereken paralar da verilmiyor. Jeotermallerin ekonomik bir getirisi olduğu kesin. Ama bu getiri tamamen patronların yararına. Yıllık ortalama 600 milyon dolar gelirleri var jeotermal santrallerinin. Bu miktar olduğu gibi kendilerine kalıyor. Fakat Aydın’ın ekonomisi esasında tarıma dayalı. Tek başına incir 300 milyon dolar kazandırıyor. Zeytini ve diğer ürünleri saymıyorum bile. Dolayısıyla jeotermaller inciri, zeytini ve diğer ürünleri yok ederek Aydın’da ekonomiyi canlandırmak yerine baltalıyor. Yaptıkları şeyler şunlar; örneğin, bazı köylere hırsızlık olaylarına önlem olarak kameralar yerleştirildi. Halbuki esas hırsız kendileri. İnsanların yaşamlarını çalıyorlar. İnciri ve zeytini kuruturlarken aynı zamanda halka zeytin ve incir fidanı dağıtıyorlar. Bazı köylerin kanalizasyon altyapılarını onarıyorlar ama tamamen kendi atıklarını boşaltmak için. Kanalizasyon kapaklarından dumanlar fışkırıyor. Yaptıkları şeyler sadece bunlar. Bunun adı halkla alay etmek, küçümsemek, yok saymaktır.

YAŞAMDAN YANA OLAN HERKESİN BİR ARAYA GELMESİ LAZIM

Yerel yönetimlerin bu konuda sessiz kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yerel yönetimde bazı insanlar bu patronların elini kolunu sallayarak istediğini yapmasına aracı oluyor. Az önce kanalizasyondan bahsettim. Kanalizasyon sistemlerinden esasında kim sorumlu? Belediyeler sorumlu. Kanalizasyon sistemine bir işletmenin bu kadar fazla yoğun atık bırakmasına belediye olarak nasıl izin verebilirsin? Aydın’da resmi olarak 28 tane jeotermal var. Bunun 23 tanesinin iş yeri açma ve çalışma ruhsatı yok. Bu ruhsatı da belediyeler veriyor. Bu tamamen cinayete ortak olmak anlamına geliyor. Ve bu işin A Partisi ve B Partisi yok. Konu jeotermal olunca bütün yöneticiler aynı tavrı takınıyor. Yerel yönetimlerde bulunan kişiler ile jeotermal ve maden şirketleri arasında bulunan kirli siyasi ilişkiler en az çevre kirliliği kadar önemli. Belediyelerin yaptığı etkinliklerin çoğunun sponsoru maden ve jeotermal şirketleri oluyor. Sponsorluk üzerinden belediyelere para aktarılınca, ruhsatsız santrale hiç kimse hiçbir şey demiyor. Burada yaşanılan biyolojik, kimyasal bir savaştır. Bu sorunlar sadece Aydın’ın sorunu değil, Gediz Havzası’nın da sorunu, İzmir’in de sorunu, Çanakkale’nin de sorunu, Muğla’nın da sorunu.

Aydın halkı maden şirketlerine ve jeotermal şirketlerine karşı doğasını, yaşamını ve emeğini savunmak için bir mücadele veriyor. Fakat halk patronlar tarafından “ajanlıkla” suçlanıyor. Sizin bu konu ile ilgili değerlendirmeniz nedir?

Yaşamı savunmak ajanlıksa Aydın halkı elbette ajandır. Patronların, bir milletvekilinin ve bir emniyet müdürünün böyle bir açıklaması oldu. Çok bilinen bir söz vardır: “Fikir sahibi olmak için bilgi sahibi olmamız gerek” diye. Yani bu kadar fazla bilimsel çalışma varken yapılan bu tarz açıklamalar ciddiye alınacak açıklamalar değildir. Utanmıyorsunuz, yasaları tanımıyorsunuz, bilimi tanımıyorsunuz, araştırma önergelerini reddediyorsunuz, karşı çıkanları ajanlıkla suçluyorsunuz. Çözümün tek bir yolu var. Yaşamdan yana olanların yani tüm ajanların kapitalizme karşı bir araya gelmesi lazım, bunun alternatifi yok. 

ÖNCEKİ HABER

Cezaevlerindeki görüş yasağı süresi 2 hafta daha uzatıldı

SONRAKİ HABER

Aliağa pazarcıları: Belediye, halk ve esnafın taleplerini ortaklaştırmalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa