Doç. Dr. Evren Balta: En kötü senaryoya hazırlık "İyi düşünelim iyi olsun" şeklinde
Evrensel'e konuşan Doç. Dr. Evren Balta, Türkiye'de henüz salgının da salgının yaratacağı ekonomik etkilerin de yeterince ciddiye alınmadığını söyledi.
Fotoğraf: Arif Hüdaverdi Yaman/AA
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Türkiye’de henüz ne salgının ne de salgının yaratacağı ekonomik etkilerin yeterince ciddiye alındığını söyleyen Doç. Dr. Evren Balta, genellikle salgına karşı tavrın “İyi düşünelim iyi olsun” havasında olduğuna vurgu yaptı. Balta; “Kısa dönemli hedeflerle planlama yapılıyor. Oysa böylesi kriz dönemlerinde en kötü senaryo üzerinden hazırlanmak gerekir. Kötüyü düşünmeyi eşiğin yapman gerekir. Aklın karamsarlığına ama iradenin iyimserliğine ihtiyacımız var” dedi.
Koronavirüs salgınının egemen kapitalist ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede hızla yayılması ve bu ülkelerde salgınla baş edememe hali dünya genelinde uygulanan sağlık politikalarını tartışılır ve sorgulanır hale getirdi. Bu politikalara karşı alternatifler de dillendirilmeye başlandı. Tartışmalara ilişkin yorumunuz nedir?
Aslında son 40 yılda aşınan toplumsal güvenlik ağlarının bizi büyük bir toplumsal felakete sürüklediği, geniş toplumsal kesimleri güvencesiz bıraktığı ve karşımıza çıkabilecek krizler ve afetlerle baş etmemizi zorlaştırdığı hep dillendirilmekteydi. Salgın bu açıdan bunca zamandır dillendirilen kolektif toplumsal koruma ağlarının gerekliliğini yeniden geniş bir kamuoyunun gündemine taşıdı. Pek çok Batılı devletin özel sağlık hizmetlerini geçici bir süre bile olsa devlet kontrolüne alması, işsizlik sigortası, gelir yardımı gibi sosyal devlet uygulamalarına; salgına karşı açıkladıkları paketlerde yer vermesi önemli gelişmeler. Tarihten de biliyoruz ki devletin sosyal ayağının gelişmesi hep geniş kitleleri etkileyen bu tarz krizlerle doğrudan ilişkili. Ve bu genişleme kriz bittikten sonra da devam ediyor. Bu açıdan bu salgının devletin sosyal ayağını ve genel olarak toplumsal güvenlik ağlarının genişletilmesi/ iyileştirilmesi talebini güçlendireceğini düşünüyorum. Elbette güçlenen sadece devletin bu ayağı da olmayacak aynı zamanda uzun zamandır gündemde olan devletin gözetim/denetim ayağı da güçlenecektir.
"BU ÇOK KATMANLI BİR KRİZ"
Türkiye’de salgın ve salgının yaratacağı ekonomik etkilere karşı yeterli önlem alınıyor mu? Bu konu üzerinden yapılan tartışmalar hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye’de henüz ne salgının ne de salgının yaratacağı ekonomik etkilerin yeterince ciddiye alındığını düşünmüyorum ben. Daha ziyade kısa dönemli hedeflerle ilerlenilen ve bugünü, yarını ve belki en fazla gelecek ayı atlatmak üzerinden bir siyaset yapma biçimi hakim. Bu çok katmanlı bir kriz. Sadece insanların ölümünü engellemek ile ilgili değil. Her attığınız adımın uzun dönemli toplumsal sonuçları olacak. Örneğin sosyal izolasyon uygulamaları çalışabilmek için dışarı çıkmaya muhtaç olan milyonlarca insanın aç kalması demek. Hastalığın yayılması ve sağlık sisteminin çökmesi çok daha geniş ölçekli ve katı karantina uygulamaları demek. Halihazırda pek çok Avrupa ülkesinde ve Türkiye’de yumuşak izolasyon politikaları uygulanıyor. Ama salgının devam etmesi ve hızının durdurulamaması pek çok ülkede, pek çok sektörde üretimin durmasına, kritik mallar haricinde ulaşım ve kargo hizmetlerinin aksamasına yol açabilir. Burada tabii en büyük sorun Çin’den farklı olarak Batı ülkelerinin ekonomilerinin, Türkiye dahil, birkaç şehirde yoğunlaşmış olması. Çin’in temel farkı üretimin birbirinden uzak ve salgının eşit derecelerde etkilenmediği farklı yerlerde olmasıydı. Dolayısıyla salgının etkilediği kentleri yalıtarak ulusal üretimin/ekonominin devam etmesini sağladılar. Önümüzdeki örnek Çin, ama yaşayacağımız sorunlar Çin’den çok farklı gelişecektir. Ben bütün bunlara hazırlıklı olduğumuzu, alternatif ve en kötü senaryoya yönelik davrandığımızı düşünmüyorum. Genellikle sanki tavır iyi düşünelim iyi olsun gibi. Bu çok bizim kültürümüze de ait bir tavır. Kötü düşünme, olumsuzluğu çağırırsın gibi. Oysa böyle kriz dönemlerinde en kötü senaryo üzerinden hazırlanmam gerekir. Kötüyü düşünmeyi eşiğin yapman gerekir. Bizim durumumuz öyle ki olumsuz seçenekleri düşüneneler ya da düşünmeye davet edenler neredeyse terörist damgası yiyor. Bu çok yanlış bir tutum. Aklın karamsarlığına ama iradenin iyimserliğine ihtiyacımız var.
"TOPLUMSAL GÜVENLİK AĞLARIMIZI KAYBETTİK"
İşçiler ve emekçiler, bu koronavirüs salgını sürecinde daha fazla mağduriyet yaşamamaları için neler yapabilirler? İşçiler hangi taleplerini öne çıkartmalılar?
İlk soruya verdiğim yanıtla çok bağlantılı. Biz esasen toplumsal güvenlik ağlarımızı kaybettik. Bu ağların yokluğunu bir biçimde gideren daha dayanışmacı sosyal ilişkilerimizi de kaybettik. Her ikisi de bence çok önemli. Vergilerle finanse edilen ve herkese vatandaşlık geliri, iyi ve kaliteli sağlık ve eğitim hizmeti sağlayan bir toplumsal sistemi iş gücündeki statümüzden, yani çalışıyor olup olmamızdan, bağımsız olarak hayata geçirebilmeliyiz. Sadece bu da yeterli değil aynı zamanda gelirin farklı uluslar arasındaki eşitsiz dağıtımını gidermeyi hedefleyen küresel gelir vergisi de toplumsal hareketlerin ana taleplerinden biri olmalı. Ama bunun yanı sıra kendi yakın çevremizle dayanışmayı, bu ağları güçlendirmeyi bugün burada yapabileceğimiz bir şey olarak önümüze koymalıyız.