Bir “örgü masalı”
Yunan felsefesinde, insan, dünya üzerindeki kendi yaratıcılığının bütün sonuçlarını, kendi gücünün dışında bir yaratıcı iradeye mal etmiştir.
Fotoğraf:pixabay
Deniz GÜRSOY
İstanbul Üniversitesi
"Ve Zeus çıkardı bir gün kendi kafasından
Çakır gözlü yaman Athena'yı,
O dünyayı birbirine katan tanrıçayı,
O hiç yorulmadan orduları yöneten,
O cenk ve savaş bağrışmalarından hoşlanan,
Yüceler yücesi sayılan tanrıçayı."
Bu dizeler Hesiodos’un Athena’nın doğumunu anlattığı “Tanrıların Doğuşu” (Theogonia) eserindendir. Hesiodos, “her şeyin” öncesinden başlayarak; tanrıların, dünyanın, insanların oluşunu anlatır.
Yukarıdaki dizelerin yazılmasındaki başlıca karakterlerden biri Metis’dir. Zeus’un tanrıçalar ve ölümlü kadınlar ile birlikteliklerinden ilki olan Metis, bilgelik tanrıçasıdır. Zeus birçok şekle girerek tanrıçalar ve ölümlü kadınlarla birlikte olur. Metis’le ise uzun bir kaçma-kovalamaca hikâyesinden sonra birlikte olurlar. Bu ilişki sonrasında da bir kehanet ortaya çıkar…Gaia (toprak ana)’nın kehanetine göre Metis’in bir kız çocuğu olacak ve bir daha hamile kalırsa dünyaya getireceği erkek çocuk Zeus’u tahttan indirecektir. Bunun üzerine Zeus, bilge tanrıça Metis’i baştan çıkarır ve yanına yaklaşarak onu aniden yutar. Kendisinin bir parçası yaptığı Metis’i uzun süre kafasının içinde taşır. Bu durum, şiddetli bir baş ağrısına dönüşmesinden sonra Zeus, demir ve ateş tanrısı Hephaistos'u -aynı zamanda Zeus’un oğludur- çağırıp baltasını başına vurmasını emreder. Zeus’un yarılan kafasından miğferi, mızrağı, kalkanı ve vücudunun tamamı zırhla kaplı bir şekilde “yeri göğü inleten bir nara ile” Athena doğar.
Zeus’un Athena’ya gebe iken onları yutarak vücudunun içine almasını Azra Erhat şu şekilde yorumlamıştır:
“Yunanca Metis; akıl, us, düşünme gücü anlamına gelmektedir. Bu yüzden Zeus’un ilk eş olarak Metis’i seçmesi anlamlıdır fakat onu gebe bıraktıktan sonra Athena’yla birlikte kendi gövdesine alması daha derin bir anlam taşır. Akıl gücü ve ancak onun aracılığıyla elde edilebilen dünya egemenliği baş tanrıdan ayrılmamakta, ürünleri de ancak onun kafasından çıkabilmektedir.”*
ATHENA VE ARAKNE
Yunan felsefesinde, insan, dünya üzerindeki kendi yaratıcılığının bütün sonuçlarını, kendi gücünün dışında bir yaratıcı iradeye mal etmiştir. Buna göre de Athena’da vücut bulan; zekâ, sanat ve savaşın tanrıçası olmaktır. Mitolojide “Örgü Masalı” adıyla yer edinmiş, Diego Velázquez’in de Arakne Hikâyesi (Las Hilanderas) tablosuyla resmetmiş olduğu bir hikâye vardır. Athena aynı zamanda el sanatlarını da temsil eden bir tanrıça olarak flüt, çanak-çömlek, saban, savaş arabası, gemiler vb. icat edip, insanlara sayı saymak, yemek pişirmek, örgü örmek ve yün eğirmek gibi sanatları da öğretmiştir. Athena insanların yaptığı bütün sanatların, özellikle ince nakışların, işlemelerin koruyucusudur.
Arakne ise Lydialı bir ölümlüdür. Gergef (işlemelerin yapıldığı alet) işlemekte, oya yapmakta çok başarılıdır. Bu işleme anlarında arada sırada Nympha'lar (su perileri) bile onu izlemeye gelirler.
Hikâyeye göre Nympha’lar Arakne’ye; "bu kadar hoş gergef işlemeyi sana zekâ tanrıçası mı öğretti" diye sorarlar. Arakne ise "o kim benimle boy ölçüşebilir, ben bu işte herkesi hatta Athena'yı bile geride bırakırım" diye karşılık verir. Bunu öğrenen Athena, Arakne'yi uyarmak için yaşlı bir kadın kılığına girerek tanrıları kızdırmamasını öğütlemek üzere karşısına çıkıverir. Arakne buna aldırmaz ve kendisini yaşlı kadın kılığına girmiş Athena ile dokuma yarışına girerken bulur.
Athena, Atina (Athens) kentine kendi adını verdiren Poseidon'u yendiği savaştan bir sahne dokur. Bununla adeta tanrıların insanlara neler yapabileceğine dair bir gözdağı verir. Arakne ise tam tersi bir örnekle karşısına çıkar. Tanrıların zaaflarını ele alarak Zeus hakkında bir dokuma yapar. Zeus'un Leda, Europa, Danae ve Hera'yı aldatan sahnelerini dokur. Tanrılara meydan okuyan Arakne’ye sinirlenen Athena yaşlı kadın kılığından çıkarak Arakne’nin dokumasını yırtar. Arakne karşısındakinin Athena olduğunu anlayınca kaçar ve kendini asar. Bunun üzerine Athena, Arakne'yi bir örümceğe çevirerek hayata döndürür. Böylece tanrılara meydan okuyan Arakne hem cezalandırılmış olur, hem de usta yeteneği olan örgü örmeye devam ettirilmiş olur.
ÖRÜMCEK ARAKNE, İNSAN ARAKNE
Yani Zeus’un Metis’i eş olarak seçmesi ve tehdit gördüğünde yutması, Athena’nın Arakne ile yarışması ve daha iyi gergef ördüğü için örümceğe çevirmesi de tesadüfü anlatılar değildir. Çünkü mitolojiden, yaratılış hikâyelerine, tek-çok tanrılı dinlerde de; başından sonuna kadar, her anı önceden bilinen, olacak olan her şeyin önceden hesaplandığı, her özelliğin en yücesinin tanrılara aktarılmış olması ve bunu belirleyen esas gücün ise, -daha sonra Platon'da sistemleştirileceği gibi- dünyanın düşünülebilmesi, bir düşüncenin ürünü olarak var edilmesidir.
Ondandır ki örümcek olan Arakne’nin ağıyla ördükleriyle, insan olan Arakne’nin gergefe ördükleri farklıdır. İnsanın pratik faaliyetinin en önemli özelliği, yapmayı istediği işin henüz fiilen başlamadan önce, zihinde tamamlanmasıdır.
"Örümcek, ağını dokumacıya benzer şekilde ördüğü gibi, arı da peteğini yapmada pek çok mimarı utandırır. Ne var ki en kötü mimarı, en iyi arıdan ayıran şey, mimarın yapısını gerçekte kurmadan önce, onu imgesinde kurabilmesidir."**
Marx'ın emek sürecini anlatırken başvurduğu bu benzetme, yalnızca insanın doğa üzerindeki etkinliğinin ayırt edici yanını ortaya koymakla kalmaz, aynı zamanda, emek sürecinin en genel ve temel özelliklerini kendisinde yoğunlaştıran, olmazsa olmaz, bir koşulun da altını çizer; tasarlama.
Fakat bütün dinlerin, mitlerin, son çözümlemede, insanın dünya üzerindeki eyleminin "tersine çevrilmiş" biçimde de olsa bir ifadesi olduğunu düşünürsek, tanrısal nitelikte bir iş yapmanın temel koşulu hakkındaki insan yorumunu bulabiliriz. Eğer her şeyin yaratıcısı tanrı bile, "ol" dediği andan itibaren neler olacağını önceden düşünüp üstelik yazıya da geçiriyorsa, bunda da bir tasarı söz konusudur. Hiç kuşkusuz, burada görmemiz gereken, binlerce yıllık insan tarihinin sonucunda elde edilmiş bir bilginin, dinsel ve felsefi biçimler altında ifade edilmesidir. Ondandır ki insanlığın birikmiş bütün bilgisinin yeniden düşünülmesi, bilimsel olarak dünyanın yorumlanması ve malumunuz değiştirilmesi demektir.
*Azra Erhat – Mitoloji Sözlüğü
**https://ozgurlukdunyasi.org/arsiv/378-sayi-080/1537-ekim-devrimi-ve-bolsevik-plan-anlayisi