Parazit filminde karakter aşınması
Hiç yalan söylemeden Park ailesine yaptıkları iş başvuruları kabul olur muydu? Ya da kestirmeden gidelim; içinde yaşadığımız sistem bizden toplum içindeki rollerimize yan roller mi eklememizi istiyor?
Fotoğraf:Wikipedia
Serkan YILMAZ
Kocaeli
Yıllar önce Richard Sennet’in “Karakter Aşınması- Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerinde Etkileri” isimli kitabını okuduğum zaman verdiği örnekler o kadar gündelik hayattan ve sanki her gün yaşadığımız şeyi ete kemiğe büründürmüş haldeydi ki uzunca bir süre etkisinden çıkamadım. Parazit, izlediğim her dakikasında bahsettiğim nasihatleri musibet yoluyla öyle bir gösterdi ki izlerken tüylerimin dikenleri bir yere batmadığı için kendimi şanslı saymalıyım.
TOPLUMUN FARELERİ
“Sistem kişilerden sürekli kendisini yenilemesini, seyyar olmasını, risk almasını, rekabet becerisini geliştirerek yırtıcı bir karakter edinmesini, uyumlu olmasını bekliyor. Ancak eski kapitalizmin rutin ve monoton yapısına karşı savunulan bu politikaya yakından bakıldığı zaman, sadece eski iktidar yapılarının rengini değiştirdiği görülüyor. Çalışanlar için esnekliğin anlamı ise yaşam boyu iş güvencesinin yok olması; sürekli iş değiştirerek yön duygusunu yitirmek, dünden yarına sürüklenen yaşam parçacıklarından beslenen, rekabetin körüklediği “güvensizlik” ve “kayıtsızlık” duygusu… Ve de bir karakter aşınması…”
Oysa insan karakteri, duygusal deneyimlerimizin uzun vadeli olması ve başkalarıyla girdiğimiz ilişkilere yüklediğimiz etik değerler üzerinden gelişir. Karakter, içsel bütünlük, ilişkilerde karşılıklı bağlılık ve uzun vadeli bir hedef için çaba harcamak biçiminde kendini gösterir. Yeni kapitalizm ise güvenmeyi, bağlanmayı ve uzun vadeli planlar yapmayı faydalı bulmaz, reddeder.”*
Parazit, sinema tarihinde yabancı dilde büyük ödülü alan film olarak tarihe ayrı bir başlık açtı ki bunu sonuna kadar hak eden bir senaryo, oyunculuk ve yönetmenlik vardı. Karakterlerin toplumsal anlamda her yönden en alt kısma itilmesi kendi içinde yaşamış olduğu dönüşümü yeterince açıklamayabilir. Çünkü filmde gördüğümüz insanlar temel yaşam koşullarını sağlayamamış, “pis kokan”, toplumsal saygıya mazhar olamamış ve hem madden hem manen muhtaç durumdalar. Aile bağları çok güçlü olan bu ailemizin her probleme karşı bir çözüm bulma yeteneğine, kurnazlığa ve iletişim becerilerine sahip olması film içerisinde onlara bir yandan kızmamıza bir yandan da merhamet etmemize sebebiyet veriyor.
Filmin başlangıcında pizza kutularına şekil veren aile bodrum katta üst katın internetine bağlanmaya çalışarak sosyal medyaya ulaşmakta, bodrum penceresi açılınca bütün sokağın pisliği evin içerisine dolmaktadır. Toplumun fareleri olmuş durumdadırlar desek yanlış olmaz.
Evin içine sinmiş olan koku (ki bu film içerisinde sınıfsal çatışmanın ana ekseninde irdelenecek) aile bireylerinin adeta kimliği haline bürünmüş, her ne kadar birbirlerini tanımadıklarına dair üst düzey bir oyunculuk sergileseler bile aileyi birbirine bağlayan fiziksel özelliğin bu olduğunu söyleyebiliriz. Fakat asıl kritik soru şu: Aile bireyleri doğuştan yetenekli birer oyuncu mudur yoksa bir “karakter aşınması” mı yaşamaktadırlar?
DÖNÜŞEN VE ERİYEN KARAKTERLER
Öyle ki, her şey arkadaşının Ki-woo (Kim’in oğlu)’yu varlıklı Park ailesinin kızına (Da-hye) İngilizce öğretmenliği yapması için tavsiye etmesiyle başlar, kendisini aileye sahte bir isimle tanıtır sonra kız kardeş (Ki-Jeong) varlıklı ailenin en küçük çocuğuna (Da-Song) sanat terapistliği yapması için tavsiyede bulunarak onun da işe alınmasını sağlar.
Ki-Jeong’un işe alınması kırılma anıdır çünkü aile bu saatten sonra masumiyetini kaybetmeye başlar. Öyle ki ailenin uzun zamandır şoförlüğünü yapan kişiye (Park Geun-Rok) iftira atarak işten attırır. Kız kardeş ise babasını (Kim) tavsiye ederek aileye işinin ehli bir şoför kazandırmaktadır. Baba ise en son darbeyi hizmetçi kadına indirip eşini hizmetçi olarak aldırır. Bu noktada çıkan bir soru da şu: Yetenekli olan bu insanlar bu şekilde dönüşen karakterlere sahip olmasalardı bu işlere alınabilir miydi? Hiç yalan söylemeden Park ailesine yaptıkları iş başvuruları kabul olur muydu? İçinde yaşadığımız sistem bizden toplum içindeki rollerimize yan roller mi eklememizi istiyor?
“KARDEŞİZ, HALİMİZDEN ANLARIZ”
Bu sorulara cevap bulmak bir yana dursun Kim ve ailesinin Park Ailesi tatile gittikten sonra baba Kim’in iftira yoluyla işten ayrılan şoförü en keyifli anında hatırlayıp “Acaba iş bulabilmiş midir?” diye düşünmesi; işten attırılan hizmetçinin uzun zamandır sığınakta saklanan eşine yardım etsin diye anneye (Moon-gwang) “kardeşiz, birbirimizin halinden anlarız” diye yakarması sistemin insanlar üzerindeki tahribatını ortaya koymakta.
Bu durum garibanın garibana yaptığı zulüm olarak da adlandırılabilir. Lakin bu insanları bu denli kişiliksizleştiren, aşağılayan durum filmde de gösterildiği üzere sistemsel bir neticedir.
Kapitalizmin 21. yüzyılındaki kimliğinin diğer yüzyıllara oranla daha belirsiz, riskler barındıran, beklentilerin yerini kaosun aldığı bir süreçte karakterlerimizin herhangi bir şekilde geleceğe dair plan yapamaması, kişiliklerini net bir şekilde ortaya koyamamasına sebep olmakta ve yeni kişilikler yaratma eğilimine sürüklemektedir.
Park ailesinin Kim ve ailesinin kokusundan rahatsızlık duyduğunu defalarca göstermesi üst sınıfın alt sınıftan rahatsızlık seviyesine işaret etmektedir. Kim ve ailesinin yaşadığı karakter aşınması, filmin başından sonuna devam eden bir rahatsızlığın çatışması şeklinde karşılık buldu ve cinayet aslında toplumsal refahtan mahrum kalmış bir toplumun “kaymak tabaka” karşısındaki çaresizliğini ve öfkesini ortaya koydu.
*Richard Sennett