Yedinci Mühür
İTÜ öğrencisi Dilara, karantina süreci için Genç Hayat okuyucularına Ingmar Bergman’ın ölümü, yaşamı, dini sorgulatan Yedinci Mühür filmini izlemelerini öneriyor.
Fotoğraf:publicdomain
Dilara KILIÇ
İstanbul Teknik Üniversitesi
Malum evde kendimizi karantina altına almışken yapılacak en iyi şeylerden biri de film izlemek. "Bu vakti hangi filmle en iyi şekilde değerlendirebilirim?" sorusuyla karşı karşıya kalınca Bergman'ın filmleri en iyi seçim olur diye düşündüm. Filmleri biraz araştırdım çünkü genel anlamda benim de içinde bulunduğum ve ruh halimi yansıtan filmler izlemeyi çok seviyorum. Yaptığım seçimi Bergman'ın 3. dönem filmi olan "Yedinci Mühür" adlı eserinden yana kulandım. Film, Haçlı Seferi'nden dönen savaştan bıkmış bir Orta Çağ şövalyesinin Avrupa'ya geldiğinde veba salgının insanlar üzerindeki etkisini görüp Tanrı'yı, yaşamı ve ölümü sorgulamasını ele alır.
SORGULUYOR VE VAROLUŞ MÜCADELESİ VERİYOR
Filmin başrolünü Max Von Sydow (Antonius Block) canlandırır ve bu karakterde Bergman'a rastlamak çok kolaydır. Dindar bir ailede yetişmiş fakat ailesine karşı varoluşsal bir kimliğe bürünmüş Bergman, bu durumu filmine yansıtmaktan hiç çekinmez. Bergman'ın kült karakteri Antonius filmin başından itibaren yaşadığı durumları sorgulamakta, kendi içinde büyük bir varoluş mücadelesi vermektedir. Bu sırada ölüm (Bengt Ekerot) onun canını almak için yanı başında belirmiştir. Antonius kolay kolay teslim olmaz ve ölüme satranç oynamayı teklif eder, oyun devam ettikçe de şövalye zaman kazanır. Geçmişine bakınca anlamlı bir şey yapmadığını fark eden genç şövalye kendine yarattığı bu zamanda anlamlı bir şey yapmak için çaba sarf eder. İlk olarak Tanrı'nın bilgisine ulaşmak ister. Aslında amacı Tanrı'yı reddetmek değil aksine ona en içten bir şekilde bağlanmaktır. Tanrı'ya ulaşmak için şeytanla ilişkisi olduğu düşünülen ve yakılmak üzere cezalandırılan bir kızla konuşup şeytana Tanrı'nın varlığını sormak ister ama ne yazık ki sonuç alamaz bu beklentisinden. Bu noktada tiyatro ile ilgilenen iyimser bir aile çıkar karşımıza. Aile, ölümün aksine yaşamı simgeler. Bergman burada, yaşarken sanatın aslında insanın anlam arayışının bir parçası olduğunu belirtmek ister bizlere. Genç şövalye bu aileyle vakit geçirdiği zaman sevgiyi en içten şekilde hissedince gerçekten yaşadığını ve hafiflediğini hisseder. Kendisine yarattığı bu süre zarfında anlam bulan şövalye artık ölüm için hazırdır. Ölüm yalnızca onu değil şövalyenin de içine dahil olduğu altı kişinin de canını almak ister. Antonius yeni tanıştığı, tiyatroyla ilgilenen ailenin ölmesini istemez ve ölümle oynadığı son oyunda ölümün dikkatini dağıtarak ailenin kaçmasını sağlar fakat kendisi ve diğer beş arkadaşı ölüme mahkûmdur. Ölüm onlara geldiğinde genç şövalye hala Tanrı'ya yakarmakta, ondan bir işaret beklemektedir. Ölüm ise artık tam karşılarındadır ve yedinci mühürü basmak için hazırdır.
İÇSEL BİR HİKAYE
" İnsanın duygularıyla Tanrı'yı kavrayabilmesi o kadar imkansız mı? O neden yarım vaatlerin ve görülmeyen mucizelerin ardına saklasın ki? Kendimize inancımız yoksa başkasına nasıl inanç duyabiliriz? Benim gibi inanmak isteyen ama yapamayanlara ne olacak? Ya inanmayan, inanamayanlar? İçimdeki Tanrı'yı neden öldüremiyorum? O'nu kalbimden atmak istememe rağmen..." Aslında bu film birçoğumuzun da içsel hikayesi. Eminim hayatlarımızın bazı kısımlarında bu sorgulamalardan geçiyor ve anlamlı bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Film bittiğinde tamamen Antonius olmuş onunla aynı hisleri paylaştığımı fark etmiştim. Tek farkla Antonius geçmişine baktığında anlamlı bir şey yapmadığını fark edince ölümden zaman istemiş oysaki ben yaşadığım her an zaten yeni bir anlam katmaya çalışmıştım hayatıma.