“Gerçeklere göz kapatmak”
Hizmetin sermayeleştiği, üretim araçlarına ve sermayeye sahip olan burjuva sınıfının çıkarına işleyen, sınıf ayrımını meşru kılan bu “normalleştirilmiş krizler” sistemine değinir.
Fotoğraf:Kitap365
Fatmanur ÇAKIR
İstanbul Üniversitesi
Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization) tarafından resmen pandemi ilan edilen Covid-19 virüsü kısa sürede küresel çapta olağandışı bir kriz hali yarattı. Virüsün; seyahat kısıtlamaları, sosyal faaliyetlerin durması, ihtiyaç duyulan malzemelerin tedariğinde sıkıntı yaşanması, sağlık hizmeti sektörlerinin yetersiz ve özel sektör yoğunluklu oluşundan kaynaklı yaşanılan sıkıntılar, ekonomik kriz, çoğu ülkede olağanüstü hâl ilan edilmesi gibi birçok etkisi oldu. Bütün devletlerin ve toplumların içinde bulunduğu bu kriz bize José Saramago’nun iki romanını hatırlatmakta: Körlük ve Görmek.
“NORMALLEŞTİRİLMİŞ KRİZLER”
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Portekizli yazar José Saramago’nun 1995’te yayınlanan “Körlük” isimli romanı araba kullanmakta olan bir adamın yeşil ışığın yanmasını beklerken ansızın körleşmesiyle başlar. Fakat görme yetisini kaybetmiş bu kişide körlük bir karanlık gibi değil tam aksine gözüne bembeyaz bir perde inmiş gibidir. Tedavi için gittiği doktor da kör olur. Bu körlük salgına dönüşür. Körlerin karantinaya alındığı eski bir akıl hastanesine kör olmadığı halde içeri gizlice giren tek kişi doktorun karısıdır. Salgının kontrol edilememesiyle durum daha da kritikleşecek ve salgınla birlikte gelen korku ve panik, yetkililerin izlediği politik yöntemlerin yetersizliğiyle birlikte bir olağandışı kriz etkisi yaratacaktır. Bu durumla birlikte çeteleşme, cinayet, tecavüz gibi etik olmayan durumlar artacaktır.
Romanda, yazarın “gerçeklere göz kapatmak” deyişini bir hastalık olarak somutlaştırdığı körlük salgını, aslında normal ve olağan olarak kabul ettiğimiz ve/veya savunduğumuz; sermayecilik, liberallik, demokrasi gibi kavramları sorgulatır ve eleştirisi altında tutar. Hizmetin sermayeleştiği, üretim araçlarına ve sermayeye sahip olan burjuva sınıfının çıkarına işleyen, sınıf ayrımını meşru kılan bu “normalleştirilmiş krizler” sistemine değinir. Fakat diğer yandan da insani değerleri ve “ahlak” kavramını eleştirdiği için değerler, normlar, yerleşmiş doğru-yanlışlar yani değer felsefesi üzerinde düşünmeye iten bir romandır.
SERMAYECİ LİBERAL DEMOKRATİK SİSTEM ELEŞTİRİSİ OLARAK
Yazarın “Körlük” isimli kitabının devamı niteliğinde sayılan “Görmek” isimli romanı ise 2004 yılında yayınlanmıştır. Salgından dört yıl sonraki yaşamı konu alan romanda demokrasinin kırılganlığı ve hükümetlerce saptırılmasının eleştirisi söz konusudur. Roman, sisteme inancını yitiren bir halkın seçim günü oy vermek dışında hiçbir katılımının olmadığı sahte bir demokrasiyle yönetilen ülkede seçmenlerin büyük çoğunluğunun boş oy kullanmasıyla başlıyor. Bu sessiz tepki ise iktidardakileri, silahla bastırmaya alıştıkları isyanlardan daha panikli hale sürüklüyor. Bu durum sonucunda sıkıyönetim ilan ediliyor. Fakat izlenen bu politikalar bir tepki yaratmıyor. İktidar sahiplerinin son umudu bir “günah keçisi” bulmak oluyor. Ve böylelikle romanın seyri de değişmeye başlıyor.
Derin bir çağ eleştirisi olan bu roman günümüzde birçok yaşanan olayla kolaylıkla özdeşim yaratacak bir eser. Romanlarda, tıpkı şu an yaşadığımız güncel pandemi olan Covid-19 virüsünün olağandışı kriz etkisi yaratıp sermayeci liberal demokrasinin kırılganlığının açığa çıktığı, çözümlerinin yetersiz kaldığı ve piyasa ekonomisinin politik yaşantıyı yönlendirmesinin halkın üzerinde bıraktığı etki ile benzerliği söz konusu.