31 Mart 2020 11:38

Prof. Dr. Mustafa Durmuş: Halk sağlığı hayırseverlerin bağışlarıyla korunamaz

Ekonomi-Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı ‘Milli Dayanışma Kampanyası’nı Evrensel'e değerlendirdi.

Fotoğraf: Murat Kula/AA

Paylaş

Uğur ZENGİN
İstanbul

Koronavirüs salgınının dünya ekonomisini tepetaklak ettiği şu günlerde, kimi ülkeler yurttaşa belli ölçülerde gelir desteği sağlarken, Türkiye’de ücretlilerin geliri piyasaların insafına bırakıldı. Bu noktada kimine göre Türkiye’de hiç olmamış, kimine göre tasfiye edilmiş, kimine göre kadük kalmış ‘sosyal devlet’, yurttaşa asgari gelir sağlamak yerine ‘Milli Dayanışma Kampanyası’ ile yurttaştan bağış beklediğini açıkladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz bize yeteriz Türkiye’m” sloganıyla başlattığı ‘Milli Dayanışma Kampanyası’nı Ekonomi-Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş ile konuştuk. Prof. Durmuş, “Halk sağlığı zenginlerin yardımseverlerin bağışlarıyla korunamaz. Zengin bağışçıların heveslerine ve inayetlerine bırakılamaz. Hayırseverlik söz konusu olduğunda bu kesimler gündemi belirlerler. Zira sosyal devlet olgusunu dışlarken, hem sosyal sorunların belirlenmesi, hem de bunlarla nasıl baş edileceği gibi konuları bir avuç zenginin ve seçkinin iradesine bırakıyor” dedi.

Yurttaş devletten kendisine gelir sağlamasını beklerken, hükümet yurttaştan bağış beklediğini açıkladı. Öncelikle bu yola neden başvuruluyor?

Öncelikle bütçe açığı çok arttı. Sadece şubat ayı açığı 7.4 milyar TL oldu. Cumhurbaşkanı dünkü konuşmasında 2 milyondan fazla vergi mükellefinin 54 milyar lirayı bulan muhtasar, KDV ve prim ödemelerini 6 ay süreyle ertelediklerini dile getirdi. Bu da açığın daha da artacağı anlamına geliyor.

Bu arada net döviz rezervleri de 1.5 milyar dolara kadar düştü. Bu gelişmenin nedeni Türkiye’nin kısa vadeli döviz swap piyasasından aşırı borçlanması. Yani TL vererek uluslararası piyasalardan döviz alma operasyonları. Bu şubat ayında rekor düzeye çıkmış durumda. Öyle ki şubat ayının sonunda böyle operasyonlar aracılığıyla yapılan borçlanma 25.9 milyar dolara erişti. Bu borçlanma ile geçen ay 1.5 milyar dolara kadar düşen net döviz rezervlerin bu durumu da maskelenmiş oldu.

Böylece, döviz rezervlerindeki bu azalma korona sonrası ortaya çıkabilecek bir finansal krizle mücadelede ekonominin çok korumasız kalmasına neden oluyor.

DEVLETLERİN BAŞARISIZ KALDIĞI YERLERDE DEVREYE HEP YARDIMSEVERLİKLER SOKULUYOR

Ve ‘yardımseverlik’ devreye sokulmuş oldu…

AKP Hükümeti de bu salgın karşısında yetersiz kalınca dikkatleri yardımseverlere çekmeye çalışıyor. Kaynaklar lüks hastane inşaatları yapanlara, Kamu Özel İşbirliği ile yürütülen projelere ve güvenlik harcamalarına ayrıldığında geriye başvurulacak bir tek yardımseverlik kalıyor. Çünkü zengin vergilendirmek istemiyorlar. Oysa Almanya bu amaçla bir dayanışma vergisi çıkarttı, zenginlerden yüzde 5.5 oranında vergi alacak. Ancak böyle bir pandemi ile ne denli güçlü yardımseverlik söz konusu olursa olsun baş edebilmek mümkün değil.

HAYIRSEVERLİK DEMOKRATİK SÜREÇLER VE SOSYAL DEVLET İÇİN CİDDİ BİR TEHDİT’

Halk sağlığının ‘bağış’ ve ‘heves’e bırakılmış olması ne anlama gelir?

Halk sağlığı zenginlerin yardımseverlerin bağışlarıyla korunamaz. Çünkü halk sağlığı kolektif sağlığımız ve iyiliğimiz açısından paradigmatik bir kamusal hizmettir. Paradigmalara bağlı, onlardan etkilenen bir olgudur. Zengin bağışçıların heveslerine ve inayetlerine bırakılamaz. Hayırseverlik söz konusu olduğunda bu kesimler gündemi belirlerler.

Zira hayırseverlik, sosyal devlet olgusunu dışlarken, hem sosyal sorunların belirlenmesi, hem de bunlarla nasıl baş edileceği gibi konuları bir avuç zenginin ve seçkinin iradesine bırakıyor. Bu demokrasiye ters bir durumdur. Kolektif ihtiyaçlarımızı demokratik süreçlerle belirlememiz yerine bu kararları bizim yerimize seçkinler veriyorlar. Bu yüzden de hayırseverlik apolitikleşmeye hizmet eder, sömürüyü ve sorunların gerçek sorumlularını gizler.

Hayırseverlik anlık olarak iyi bir şeymiş gibi görünse de gerçek nedenlerin üzerini örter, insanın gardını düşürür, etik yargılarını altüst eder, sistemle mücadele etmekten vazgeçilmesini sağlar ve sistemin ömrünü uzatır. Yardımı servet sahipleri yaptıkları sürece bu servet sahiplerinin bu serveti nasıl bir yoksullaştırma ve sömürü ile elde ettikleri gerçeğini sorgulamamızı önlemeye hizmet eder.

Yönetenler yardım gibi (Gerçek nedenleriyle uğraşmadan) apolitik sorunlarla bizi yönetirler. Sistemin fayda sağlayıcılarını, sistemin fedakarları olarak gösterirler. Biz de onların sözde cömertliğini alkışlayarak mutlu oluruz ve statükonun değiştirilmesine gerek kalmaksızın korona salgınının önlenebileceğine bizi inandırmaya çalışırlar. Örneğin son 10 yılın en çok kazananı büyük 5 inşaat şirketinin sahiplerinin haksız servetlerini meşrulaştırmaya yarar. Oysa adaletli olmak, hayırsever olmaktan çok daha iyidir. Adaletin olmadığı yerde hayırseverlik sorunların üzerini örtmeye yarar.

Peki bugün için ne yapılması gerekir?

Koronavirüs insanlığın geleceği için ciddi bir uyarı. İklim krizi ve ekolojik felaketlerle birlikte yeni biyolojik krizlerle karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz. Bu nedenle de bugünden başlayarak tepki vermemiz gerekiyor.

Bu amaçla, merkezi bütçeden salgınla mücadeleye daha fazla kaynak ayrılmalı. Bunun için öncelikle KÖİ adı altında bu yıl müteaahhitlere ödenecek 18 milyar TL’yi aşkın ödeme durdurulmalı. Güvenlik harcamaları için ayrılan kaynaklar azaltılmalı ve korona ile mücadele için kullanılmalı. Diyanetin ödenekleri azaltılmalı salgınla mücadele için kullanılmalı. Yedek ödenek ve ödenek üstü harcama gibi konular devreye sokulmalı.

Sonuç olarak bu saydıklarıma ilave olarak uzun vadede çare toplumsal dayanışmanın örülmesi, ilacımız ise eşitlik ve adaletin sağlanmasıdır.

HEM VERGİDEN DÜŞER, HEM HAYIRSEVER OLUR’

Bir de bağışın görülmeyen yüzü olarak, bağışçı şirketlere sağlanan vergi avantajı var…

Hayırseverler yapacakları bağışları Gelir Vergisi Kanunu 89/4 ve Kurumlar Vergisi Kanunu 10/C’ye göre geçen yılki gelirlerinin yüzde 5-10’u arasında bir kısmı vergi matrahından indirebiliyorlar. Bu uygulamayla ticari kazanç adı altında faiz geliri elde eden bir faizci dahi bağış yaptığında, hem bunu vergiden düşer, hem de hayırsever olur.

OECD ‘KÜRESEL MARSHALL PLANI’ İSTİYOR

Türkiye’de üretimin hâlâ büyük oranda sürdüğüne dikkat çeken Durmuş, OECD Genel Sekreteri Angel Gurria’nın küresel ekonomideki gelişmelere ilişkin, “Tam kapanma (üretimin durması) halinde ekonomilerin çoğunluğunda (başlangıçta) hasıla yüzde 25’e kadar düşecektir. Merkez ekonomilerde bu düşüş üçte bir oranına kadar çıkacaktır. Kapatılan ekonomilerde aylık olarak yıllık GSYH’nin yüzde 2’si kadar ilave hasıla kaybına neden olur. Turizm sektöründe gelirler yüzde 70’e kadar azalacaktır. Böylece birçok ekonomi resesyona girecektir. Bu pandemi ile mücadele etmek için kaçınılmaz bir sonuç” ifadelerini hatırlattı.

Gurria’nın bir tür “Küresel Marshall Planı” uygulanmasını ve G-20 liderlerinden şu önlemleri almalarını beklediğini söyledi:

  • Sağlık ve epideolojik sektörlerin güçlendirilmesi (Sermaye güçlendirilmesi).
  • Para, maliye ve yapısal politikaların bir arada harekete geçirilmesi,
  • Başta medikal ürünler olmak üzere metalar üzerindeki ticaret kısıtlarının kaldırılması,
  • Düşük gelirli, zayıf ülkelere destek verilmesi,
  • İşçilerin, bireylerin, işsizlerin (Özellikle de en zayıf olanların) korunmasına dönük pratiklerin hayata geçirilmesi ve bunların üyeler arasında paylaşılması,
  • İşletmeleri işlek tutulması (Özellikle de turizm gibi en sert etkilenen sektörlerdeki KOBİ’lerin desteklenmesi).

Bu ifadeler de bizleri yönetenlerin neden yaşamlarımızı korumak için evde kalmamızı değil de çalışarak işverenler için kâr yaratmayı sürdürmemiz gerektiği konusundaki tavırlarını yeterince açıklıyor.

ÖNCEKİ HABER

Kadıköy Esnaf Derneğinden koronavirüs açıklaması: Borçlar faizsiz ertelensin

SONRAKİ HABER

Bölüm mutlu etse de staj sömürüsü mutlu etmiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa