Dünya ekonomisi krizin eşiğinde | Koronavirüs değil kapitalist kriz!
Aşırı üretim krizinin belirtilerinin üstü kapatılmaya ve “korona krizi”nden söz edilmeye başlandı. Salgın şüphesiz ekonomiye yansıyor ama kapitalizmin kronik hastalığı olan krizin nedeni salgın değil.
Pixabay
Serdar DERVENTLİ
Köln
Almanya Federal Hükümeti, koronavirüs salgınını gerekçe göstererek yüz milyarla ifade edilen kurtarma paketi hazırladı. Maliye Bakanı Olaf Scholz ve Ekonomi Bakanı Peter Altmeier, paketi açıklarken “Masaya koyduğumuz miktar yetmez diye kimsenin korkmasına gerek yok. Şirketlerin korunması için sınırsız kaynak kullanma sözü veriyoruz” dediler.
EKONOMİ EN AZ YÜZDE 5,7 DARALACAK
Federal hükümetin elinden gelen her şeyi yapacağını söyleyen Altmeier, “Gayri safi milli hasılanın en azından 2009’da yaşanan dünya krizindeki gibi düşmesini bekliyoruz” dedi. Söz konusu krizde Almanya ekonomisi yüzde 5,7 daralmıştı. Altmeier’in “en azından” tanımlaması dikkat çekiyor.
Federal hükümete danışmanlık yapan “Ekonomi Bilgeleri” ise hazırladıkları değişik senaryolarda ekonomik daralmayı yüzde 5-20 arası beklediklerini açıkladı.
TÜKETİM HARCAMALARIN ARTMASINI BEKLEMEK HAYALCİLİK
Öncelikle şunları belirtmek gerekiyor: Koronavirüs salgınının pandemiye (dünya genelinde salgına) dönüşmesi, haliyle ekonomiye olumsuz yansıyacak; özellikle önümüzdeki hafta ve aylarda dünya genelinde vatandaşların günlük tüketim alışkanlıkları değişeceği gibi uzun ömürlü malları (beyaz eşya, otomobil vb.) satın alma eğilimleri gerileyecek. Ve bu eğilimin kısa süreli olmaması, pandeminin sona ermesinden sonra psikolojik etkilerinin aylarca sürmesi bekleniyor. Bunun birçok sektörü olumsuz etkileyeceği ortada.
Psikolojik etkileri bir yana birçok emekçinin kısa çalışmaya girmesi ve bu süreçte işsiz kalanların çok ciddi borçlanmaları (kira borcu, taksitleri ödeyememe sorunu vs.) söz konusu olacağı için zaten tüketim harcamalarının kısa sürede patlama yapmasını ve kısa denebilecek bir süre içinde ekonomiye destek olmalarını beklemek hayalcilik olacaktır.
KORONA ÖNCESİ HER ŞEY YOLUNDA MIYDI?
“Korona öncesi her şey yolunda mıydı?” sorusuna gelince kesin olarak hayır demek gerekiyor. Deutsche Industriebank (IKB) tarafından 4 Şubat 2020’de yayınlanan bir raporda genelde dünya ve özelde Alman imalat sanayisi inceleniyor. Raporda 2018’in üçüncü çeyreğinden itibaren imalat sanayisinde bir bütün olarak gerileme olduğu görülüyor.
AŞIRI ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU…
Dünya genelinde gerileme daha yavaş gerçekleşirken Almanya imalat sanayindeki gerilemenin daha hızlı geliştiği görülüyor. IKB raporunda dikkat çeken nokta şu: İmalat sanayinde gerileme söz konusu olmasına karşı Alman sanayisi satışlarında 2019’un üçüncü çeyreğine kadar bir sıkıntı içine düşülmedi. Yani Alman sanayisinin o döneme kadar piyasadan talep sıkıntısı yoktu.
2015 yılının ikinci yarısından itibaren Almanya’daki fabrikalar üretimi artırarak sipariş/depo envanterini sürekli yükseltti. Yani piyasada talep edilenden fazlası üretiliyordu (ve depolanıyordu) ve aşırı üretim krizinin ‘ilk adımı’ da atılmıştı.
OTOMOTİV SEKTÖRÜ KİLİT POZİSYONDA
Her ne kadar IKB raporunda, “Alman sanayisinin talep sıkıntısı yok” denilse de bu tespit artık gerçeği yansıtmıyor. 2019’un son çeyreğinde sadece Alman sanayisinin değil dünya sanayisinin de piyasadan talep sıkıntısı başladı.
Otomobil sektörü örneğinde kalacak olursak; 2017 yılına kadar yükselişte olan dünya otomobil piyasası 2018’de gerilemeye başladı. Avrupa genelinde otomobil satışları yılın ilk iki ayında yüzde 7,4 geriledi. Almanya’da ise gerileme yüzde 11 ve 11,6 olarak gerçekleşti.
Almanya’da üretim 2019 ortalamasında bir önceki yıla oranla yüzde 9 gerilemişti, son aylarda gerileme çift haneli olarak gerçekleşti.
Dünyanın en büyük otomobil piyasası olan Çin’de ocak ayında üretim bir önceki aya oranla yüzde 34 düşerek 1,44 milyon olarak gerçekleşti. Satışlar ise yüzde 75 düştü. 2019 ortalamasında ise üretim yüzde 7,5 olarak gerçekleşti.
Görüldüğü gibi bugün koronavirüs nedeniyle krize girdiği ileri sürülen ve zorunlu izin, zaman havuzlarında biriken saatlerin kullanımı ve kısa çalışma gibi değişik yöntemlerle üretimi durduran otomotiv sanayisi dünya genelinde bir krize girmişti.
Kilit sanayi olan otomotivdeki gerileme makine, demir-çelik, elektronik, tekstil, kimya, petrol ve diğer sanayileri de etkiliyor. Bunun direk ve dolaylı olarak diğer sektörlere yansıması önümüzdeki aylarda daha fazla hissedilir olacak.
KORONA DEĞİL KAPİTALİST KRİZ!
Sermaye ve medyadaki iş birlikçileri, kapitalist krizlerin üstünü örtmek için sürekli özel bir çaba gösterir. Onlara göre krizin nedeni kapitalist üretim tarzı değil başka etkenlerdir. Başka bir etken bulmakta zorlandıklarında ise sanki kapitalizm ile bir ilişkisi yokmuş gibi isim bularak sorunu çözmeye çalışırlar. “Petrol Krizi”, “Asya Krizi” vs.
Bu birçok okurumuzun rahatlıkla anımsadığı son dünya ekonomik krizinde (2008/2009) döneminde de yaşanmıştı. Önce “Subprime” (emlak) krizi olarak adlandırılan kriz ilerleyen süreçte bankaların çökmeye başlamasıyla “Finans Krizi” veya “Bankalar Krizi” olarak anılır oldu.
Önümüzdeki süreçte yaşanması kaçınılmaz görünen aşırı üretimden kaynaklanan ekonomik kriz şimdiden “Korona Krizi” olarak tanımlanmaya başlandı. Fakat ne denirse densin yaşanacak olan kapitalist bir kriz olacaktır.
2009’dan sonra başlayan uzun bir ekonomik büyüme sürecinin sonundayız. Ve bu süreçte dünya genelinde çok sayıda yeni üretim merkezileri açıldı, var olanlar modernleştirildi ve ciddi bir aşırı üretim kapasitesi yaratıldı. Örneğin 2008 sonunda dünya genelinde 61 fabrikası (ve 370 bin işçisi) olan Volkswagen (VW) tekelinin bugün 124 fabrikası (ve 671 bin işçisi) bulunuyor. Veya değişik alanlarda aktif olan Amazon tekelinin 2008 yılında çalışan sayısı 21 bin iken bu sayı 2019 sonunda 798 bine çıkmıştır. Birçok ünlü telefon ve bilgisayar tekeli için üretim yapan Faxconn 2010 yılında 800 bin çalışanı vardı, bu rakam 2017 sonunda 1,3 milyonu aşmıştı. Benzeri örnekleri değişik alanlardaki farklı tekellerle çoğaltabilir.
Ekonominin büyüdüğü dönemlerde üretim kapasitelerini hızla büyüten kapitalistler aynı süreçte kârlarını da sürekli yükseltmeyi hedefler. Bu ise işçi ve emekçilerin ücretlerinin düşmesine, alım güçlerini yitirmelerine neden olur. Sonucunda ise tüketim mamullerine yönelik talepte düşme eğilimi başlar. Ve bu sonunda büyümenin durmasına, krize yol açar.