3 Nisan 2020 01:12
/
Güncelleme: 04:37

Tuzla tersanelerinde bir grup işçi
İstanbul

Türkiye’de salgının en yoğun olduğu iki il olan Kocaeli ile İstanbul’a tersanelerde çalışmak için gidip gelen işçileriz.

Gündemimiz Kovit-19. dünyanın başına bela olmuş vaziyette. Açıkçası çok tedirginiz. Hükümetin aldığı tedbirlere ve salgına karşı koyma hamlelerine güvenmiyoruz. Neden mi? Çünkü henüz işin ciddiyetinin farkında değiller. Her şeyi kontrol altında tuttuğunu söylüyor ama gerçekler öyle değil. En basiti şu an için herkesin gerçek anlamda evde kalması gerekiyor. Bu işin uzmanları öyle söylüyorlar ve hükümet TTB başta olmak üzere bilimsel bilgi veren herkese saldırıyor. Sosyal medyada bilgi veren herkese saldırıyor.

Televizyonlarda illere giriş çıkışlarda kontroller olduğunu görüyoruz. Hükümetin gerçekten kontrolü ele almaya çalıştığını zannediyorsunuz. Oysa durum hiç de öyle değil. Kocaeli ve İstanbul Tuzla’daki tersanelere çalışmaya gidiyoruz, yollar tek şeride indirilmiş, yoğun bir trafik var. Diyorsunuz ki herkesin ateşi ölçülüyor, ateşi olanlar ambulansla hastaneye götürülecek, bu çok iyi bir fikir. Bir de bakıyorsunuz ki kontrol yok, hiç kimse kontrol edilmiyor. Neden? Çünkü hükümet “Evde kal, işe gitme” diyemiyor, hastalığı önlemek için işin devam etmesi gerekiyor diye ‘Düşünüyor’ herhalde! Onlar ekonomi daha önemli işçiler işe gitmeli diye düşünüyor aslında.

Akşam Tuzla’dan Kocaeli’ye dönerken ise bir de bakıyoruz bu sefer herkes kontrol ediliyor. Ateşi olan var mı diye bakıyorlar. Sabah işe giderken kontrol yok, akşam eve gelirken saatlerce tıkanan trafikte saatlerce kontrol edilmeyi bekliyoruz. Anlıyorsunuz ki bu işte bir Alicengiz oyunu var. Yani işçilerin sağlığı pek ciddiye alınmıyor, giden gider kalan sağlar bizimdir diye düşünülüyor. Hükümetin salgınla mücadelede samimi olduğunu düşünmüyoruz açıkçası.

O halde salgına karşı mücadeleyi biz işçilerin vermesi lazım ama nasıl? Korkarak işe gidiyoruz çaresiz. Çalışmazsak para alamayız. Kira, gıda, faturalar var, ödemek zorundayız. Kaygılıyız ama bir yanda da can derdi var. İşveren de taahhüt ettiği işi yetiştirme derdinde.

Biz sonunda kaygılarımızı bir kenara bırakıp patronla görüşmeye gittik, patron da bu salgından dolayı kaygılı olduğunu söyledi. “Salgın için kritik olan bu ayki süre için izin vermek isterim fakat hükümet sokağa çıkma yasağı ilan etmedi, benim taahhütlü işim var. Zamanında yetiştiremezsem ceza alacağım” dedi. Biz de o halde çalıştığımız yer çok kalabalık çalışan sayısını yarı yarıya indirelim dedik. Bir hafta bir grup öteki hafta diğer grup çalışsın dedik, hem iş aksamaz hem kısmen de olsa salgının bu kritik aşamasında ne kadar izole olabilirsek o kadar iyi olur deyip bir anlaşmaya vardık.

Kötü olan da şu idi; tersanenin içinde boru donatım ekibi dışında kimse böyle bir talepte bulunmadı. Her şey eskisi gibi devam etsin dediler. Bu da şunu gösteriyor aslında, küçük bir adım atıp birleşip bir talepte bunsak istediğimizi elde edeceğiz ama halen biz işçiler olarak o bilinçte değiliz. Bu talebi desteklemeyen arkadaşlar ya salgınla ilgili yeterince bilinçli değiller ya da kaygılılar ve o yüzden bir şeyler yapmaya cesaretleri yok. Ama küçük de olsa, sadece boru donatım ekibi de olsa bu birlik önemli. En azından başlangıç için, devamı mücadeleyle büyür.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et