Dr. Fatih Yaşlı: Koronavirüse karşı genel karantina sermaye için ilan edilmiyor
Dr. Fatih Yaşlı: "Koronavirüs salgını iktidarın ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin Türkiye’nin sorunlarını çözmekten son derece uzak olduğunu gösteriyor."
Fotoğraf: Özcan Yaman
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Hükümetin koronavirüs salgınıyla ilgili politikasını Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Fatih Yaşlı ile konuştuk. Türkiye’nin koronavirüs salgınına karşı mücadele verdiği günlerde, önce 8 HDP’li belediyeye kayyum atanması, Ceyhan’da CHP’li belediye başkanının mazbatasının geri alınmasına ilişkin sorumuza Yaşlı, “Artık sıradanlaşan ve sadece HDP’yi değil CHP’yi de hedef almaya başlayan belediyelere kayyum atanması uygulamasının “hukuki” değil, ancak “siyasi” bir değerlendirmesi yapılabilir. O değerlendirmenin ne olduğu da açıktır. İktidar “milli irade”den sadece kendisine verilen oyları anlamakta, “milli iradenin temsilcisi” denilince de buna sadece kendisini layık görmektedir. Bu ise iktidarın “dost-düşman ikiliği” üzerine kurulu siyasetinin bir parçasıdır. İktidar ancak siyasal düşmanlar ve bu düşmanlara karşı kurulmuş ittifaklar yaratarak varlığını devam ettirebilmektedir; bu, iktidarın yönetme teknolojisi haline gelmiştir” ifadeleriyle yanıt verdi.
DOST-DÜŞMAN İKİLİĞİNE DAYALI SİYASET
CHP’li büyükşehir belediyelerinin bağış kampanyasının İçişleri Bakanlığı genelgesiyle durdurulmasının da bunun bir parçası olarak görülebileceğine işaret eden Yaşlı şunları söyledi: “Gerek Soylu’nun gerek Erdoğan’ın açıklamalarına bakıldığında, muhalefet belediyelerinin bağış toplamaları “Devlet içinde devlet olmaya çalışmak” olarak kodlanmış, henüz kayyum uygulamasına cesaret edilememiş olmakla birlikte bu belediyelerin de “düşman” kategorisine yerleştirilmiş olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bağış toplamaya verilen tepkinin bu kadar sert olmasının gerisindeki nedene baktığımızda ise şunu söyleyebiliriz: Siyasal İslam 31 Mart seçimlerinde hem ranta hem de yoksul halk kesimlerine ulaşmanın araçlarından birini kaybetmiş durumdadır ve şimdi de iktidarın sermayeyi kurtarma paketleri açıkladığı bir dönemde muhalefet belediyeleri korona salgınının derinleştirdiği ekonomik krizden en çok etkilenen kesimlere yönelik bir yardım kampanyası başlatmış durumdadır. Bunun ise iktidarla onun oy tabanını oluşturan yoksul kesimler arasındaki bağı kopartabilme, buraya bir kısa devre yaptırabilme ihtimali yüksektir. Bunun sonucunda, krizden böylesine yoğun bir şekilde etkilenen yoksul halk kitlelerinin sandıkta ve sokakta başka seçeneklere yönelmesi gibi bir durum ortaya çıkabilir. Tam da bu nedenle, belediyelerin bağış kampanyasına müdahale en yüksek perdeden yapılmış, iktidar retorik düzeyde dahi milli birlik beraberlik söylemine başvurmak yerine, kutuplaşmayı ve dost-düşman ikiliğine dayalı siyaseti derinleştirmeyi tercih etmiştir.”
ÖNCELİK YİNE SERMAYENİN
Korona salgını iktidarın ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin Türkiye’nin sorunlarını çözmekten son derece uzak olduğunu bize bir kez daha gösterdiğini anlatan Yaşlı, “Atılması gereken birçok adım ancak süreç içerisinde, eksikliği fark edince atılıyor. Örneğin umreden dönenlerin karantinaya alınmaması, PTT önündeki uzun kuyruklar ya da toplu taşıma araçlarının kullanımında maske kullanılmaması ve bu konulardaki düzenlemelerin hep geç yapılması gibi” ifadelerini kullandı.
Genel karantinanın ise Türkiye’nin sermaye düzeninin çıkarları adına ilan edilmediğine vurgu yapan Yaşlı, şu değerlendirmede bulundu: “İşçi sınıfı adeta çarkların dönebilmesi için feda edilebilir kurbanlar olarak görülüyor. Bu ise salgının yayılmasını hızlandırıyor ve buradan yola çıkarak iktidarın bir fayda-maliyet analizi yaparak bir tür adı konulmamış “sürü bağışıklığı” sistemini tercih ettiğini, belli sayıda kişinin ölmesini göze aldığını ve bir kez daha önceliğinin sermayenin çıkarları olduğunu anlayabiliyoruz. Tüm bunların derinleşen ekonomik krizle, hayat pahalılığıyla, işsizlikle birlikte düşünüldüğünde beraberinde bir toplumsal tepkiyi getirmesi kaçınılmaz ve iktidar da bunun farkında. Tam da bu nedenle daha şimdiden “ön alma” hamleleri yapılıyor ve muhalif kesimlere gözdağı verilmek isteniyor. Bu gözdağı siyasetine karşı, olabildiğince bir arada durmak, örgütlü davranmak, beraberce direnmek gerekiyor.”
BELEDİYELERİN BAĞIŞI ÖNEMLİ HAMLE
Muhalefetin belediyeler üzerinden sürece müdahalesini ve iktidarın bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışmasını kendileri açısından önemli bir hamle olarak gören Fatih Yaşlı, “İktidarın duyduğu rahatsızlık da muhalefetin bu müdahalesinin doğru olduğunu gösteriyor. İktidarın önümüzdeki süreçte salgını bir fırsata çevirerek yeni bir OHAL ilan etme ve bunu da tıpkı 15 Temmuz sonrasında olduğu gibi kendi iktidarını konsolide etmek için kullanma ihtimalini ise gözardı etmemek gerekiyor, öyle bir durumda muhalefet belediyelerine kayyum atanması gibi bir ihtimal de artacaktır. Benim gözlemim muhalefetin buna karşı pek de güçlü bir tutum sergilemediği yönünde, oysa bu seçeneğin hayata geçirilmemesi için mutlaka karşı birtakım hamleler yapmak, güçlü mesajlar vermek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
KAMUCULUK KİTLELERLE BULUŞTURULMALI
Ana muhalefetin düzen içi karakteri nedeniyle doğal olarak radikal birtakım ekonomik talepler ve önlemler öne süremediğini de ifade eden Yaşlı şunları söyledi: “Örneğin sermaye kesimine yönelik bir “salgın vergisi”nden ya da yüksek gelir gruplarına ve büyük şirketlere yönelik olarak gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının artırılmasından, ücretli izin ve doğrudan gelir desteği uygulanması ve bunun faturasının sermayeye kesilmesinden söz edemiyor. İşte tam da bu noktada, sosyalist solun ve emek örgütlerinin öne çıkması, tüm dünyada korona ile birlikte kapitalizme yönelik yeni bir toplumsal öfke birikiyor ve başka bir siyasi ve ekonomik sistemin mümkün olup olmadığı sorgulanıyorken, Türkiye’de de benzer bir toplumsal tartışmayı başlatması, halkçılık, kamuculuk, sosyal adalet gibi kavramları kitlelerle buluşturması ve buradan hareketle kapitalizm dışı seçeneklerin mümkün olduğunu halka anlatması gerekiyor.”