05 Nisan 2020 00:00

Fransız doktorun isyanı: Daha fazla ölü saymamak için şirketlere el koyun!

Avrupa'nın gündeminde bu hafta, koronavirüs kriziyle birlikte görünür hale gelen sağlık sistemindeki yanlış politikalar var.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Korona krizi tüm Avrupa’da her gün binlerce can alma­ya devam ediyor. Her ül­kede çeşitli önlemler açık­lanıyor fakat yıllardır sağ­lık sistemine yönelik izlenen tasarruf paketlerinin doğurduğu tahribat salgını engelleyemiyor. Durum bu olunca izle­nen politikalara yönelik eleştiriler yaygınlaşıyor.

ACİL KAMULAŞTIRMA

Fransa’da hastanelerin yoğun bakım servislerin kapasitesi aşıldı. Hükümet bu kapasiteyi arttırmaya yönelik şimdi­lik önlemler aldı fakat bu seferde has­tanelerde ilaç yokluğu gündeme geldi. Virüse karşı mücadelenin en ön safla­rında yer alan bir Dr. Christophe Pru­dhomme devletin bu mücadelede ge­rekli olan tüm şirketlere el koyması ge­rektiğine dikkat çekerek, “Acil durum herkesin gözleri önündedir ve durum değişmelidir ve bir ilk aşama olarak devlet insanların yaşamlarını kurtara­bilmek için gerekli olan şirketlere el koymalıdır. Zira, yarın engelleyebilece­ğimiz ölüleri saymak zorunda kalabili­riz” uyarısı yaptı.

EŞİT DEĞİLİZ

Almanya’da, Analyse&Kritik’teki yazısında Nelli Tügel kriz karşısında neden insanların eşitsiz olduğuna deği­nerek, “Korona krizinde toplumsal adaletsizliğin ne anlama geldiği ve ka­pitalizmde kimin çıkarlarının en üstte yer aldığı iyice somutlaştı” diyor.

İngiltere’de ise ölenlerin sayısı yük­seldikçe, salgın başlangıcında “sürü ba­ğışıklığı” yöntemini zorlayan hükümet üzerinde baskı da artıyor. Birçok sağlık çalışanı yeterince koruma olmadan ça­lışıyor ve hem kendilerini hem de has­talarını riske atıyorlar. Ayrıca test sayı­larının artırılacağı vaadine rağmen bir türlü yeterli oranlara ulaşılmaması da eleştiri konusu.

EL KOYMA

Dr. Christophe PRUDHOMME*
Humanite

Salgının başından bu yana koruyucu ekip­man yokluğuna hastanelerin olduğu kadar tüm doktorlar da maruz kalıyor ve meslektaşlarımız, hemşireler, ambulans çalışanları utanç verici koşullarda çalışmak zorunda kalıyor, kendilerini tehlikeye atıyorlar. Bugün durum giderek daha da kötüleşiyor ve özellikle de solunum cihazı takmak ve nefes almayı sağlamak için zorunlu olan anestezi ilaçları gibi belirleyici ilaçların eksikliği hissedilmeye başlandı. Hastaların hayatla­rının tehlikeye atıldığı bir durumla karşı karşıya­yız. Bu durum elbette öngörülebilinirdi, fakat bu­na karşı hiçbir şey yapılmadı. Yıllardır bu durumu protesto ediyor ve hükümete yıllardır eczanele­rin ilaç temin sisteminin giderek kötüleşmesine karşı önlem almasını talep ediyoruz. Yaşananlar ilaç şirketlerinin üretimi garantiye almaktan çok mali kârlarına öncelik vermeyi tercih etmelerinin doğrudan bir sonucudur. Tüm bunlar uzun yıl­lardır biliniyor ve ilaç politikalarının şeffaflığını iz­leme derneği gibi birçok örgüt tarafından ince­lendi ve kamu yetkililerine yönelik yaptıkları çağ­rılar maalesef sessiz kaldı. Yaşanan kriz koşulla­rında şirketlerin insafına çağrı yapmak, ve Sayın Cumhurbaşkanının (Macron) yaptığı gibi basınla birlikte buralara geziler tertiplemek kesinlikle yeterli değildir.

Acil olan, sağlık sistemimiz için zorunlu olan ürünlerin üretimi için bu şirketlere el koymaktır. Her zaman son anda işi kurtarmaya yönelik yapılan işlere yeter artık!

Sadece bu şirketlere el koyma üretime önce­lik vermeyi, ürünlerin paylaşımını sağlamayı ve fiyatların denetlenmesini sağlayabilir. Diğer yandan Avrupa topluluğunun hiçbir işe yaramadığı­nı gözlemlemek ise tahammül edilmez bir du­rum. Her ülke, sınırlarının ardına gizlenerek, ken­di özel politikasını yürütüyor. Hatta çok sınırlı olanakları ele geçirebilmek için şiddetli bir reka­bet bile yürütülüyor. Liberal küreselleşmenin acımasız yüzüne büyük bir ışık tutuldu. Sayın Macron’un “Yarın hiçbir şey eskisi gibi olmaya­cak” gibi güzel sözleri yeterli olmayacaktır. Acil durum herkesin gözleri önündedir ve durum de­ğişmelidir ve bir ilk aşama olarak devlet insanla­rın yaşamlarını kurtarabilmek için gerekli olan şirketlere el koymalıdır. Zira, yarın engelleyebile­ceğimiz ölüleri saymak zorunda kalabiliriz.

*Acil Servis Doktorları Birliği Sözcüsü ve CGT sendikası üyesi

(Çeviren: Deniz Uztopal)

VİRÜSÜN KARŞISINDA HERKES EŞİT DEĞİL

Analyse&Kritik

Bilindiği gibi sosyal statü ve sağlık birbiriyle bağlantılıdır. Bu Kovid-19 günlerinde özellikle be­lirginleşti. Almanya’da koronanın ilk kurbanı bir grevdi: Charité hastanesinin yan kuruluşu CFM çalışanları Berlin’deki ilk korona vakaları nedeniy­le mart ayı başında planlanan grevlerinden vaz­geçmek zorunda kaldılar. Almanya’da hemşireler, çok fazla hastanın tedavisiyle uğraşmak zorunda bırakıldıklarından, uzun süredir bağlayıcı perso­nel ölçümleri ve iyi ücretler için müca­dele ediyorlar. Kâr odaklı sabit ücret sistemi sayesinde çalışanların ve has­taların sırtından kâr eden, zaten her köşesinde bir eksiklik olan sağlık sis­temi şimdi bir salgın ile karşı karşıya.

Sonuçları, sağlık emekçileri yanı sıra yeterli finansal kaynaklara sahip olmayan hastaların daha da mağdur olması şeklinde ortaya çıkacak.

Bulaşıcı hastalıklar ayrımcılık yapmaz, ancak her zaman fakirle­rin hastalıklarıdır: Herhangi bir virüs karşısında tüm insanlar eşit değil­dir. Örneğin, dar alanlarda yaşa­yanlar, geniş evlerine kapanabile­cek insanlardan daha savunma­sızdır. Ücretli çalışma alanına ulaşmak için toplu taşıma araçla­rına güvenenler, enfeksiyon kar­şısında diğerlerine göre çok daha hassastır. Özellikle savunmasız yaşlı insanlar ara­sında, emekli maaşlarını artırmak için işe gitmek zorunda kalan birçok kişi var. Sigortasız bir iş iliş­kisi içinde olan hiç kimse hastalık raporu gönde­remez ve hastalanması halinde ücret alamaz. Bu nedenle sağlık sigortası olmayan illegaller veya il­tica başvurusunda bulunup sonuç bekleyenlerin tedavisinde büyük engeller vardır.

Şimdilerde çok tartışılan stoklamalar da elde paranın olmasını gerektirir. Örneğin, sosyal yar­dımla yaşayan uzun süreli işsizler, normal zamanlarda bile iki yakaları bir araya gelemediği için stoklayamaz. Korona krizinin etkilerini hisse­den ilk kurumlardan biri de yoksullara ücretsiz besin maddeleri dağıtan Tafeller ve buralara ba­ğımlı insanlar oldu. Berlin işsizlik girişimi “BASTA!” bu bağlamda, sosyal yardımla yaşayan ve düşük geliri olan insanlara korona nedeniyle özel ek ödeme yapılmasını talep ediyor.

YOKSULLAR ERKEN ÖLÜR

Aldıkları sipariş üzerine çalışan sanatçılar, ya­zarlar veya gazeteciler korona kriziyle gündemde olan etkinlik iptal dalgasına sert bir şekilde çarp­tı. Taksi şoförlerinin neredeyse hiç yolcuları yok, genelev çalışanları gizli çalışıyorlar ve müşterileri az. Çeşitli endüstrilerde çalışan, özellikle de son birkaç yıl içinde büyüyen kiralık işçi ordusuna mensup olanlar işyerlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Onlarca yıl süren neoliberal politi­kadan sonra, sağlığın meta haline getirildiği sağ­lık sistemi de dahil olmak üzere, kötü durumda olanlara yardım etmek için kurulmuş dernek ve kurumlar krizin yükünü yoğun hissediyor. İşte bu nedenle korona, sadece tehlikeli bir viral hastalık değil, hayatta kalma ve genel yaşam beklentisi riskinin her zaman kişinin ekonomik durumuna bağlı olduğu kapsamlı bir sosyal sistemin parça­sıdır. Sağlık, akut krizlerin ötesinde bile sosyal bir sorundur: Bu ülkede yoksul ve zengin insanlar arasındaki yaşam beklentisi farkı, kadınlar için dört ila altı yıl, erkekler için sekiz yıldır. Bu fark en düşük ve en yüksek gelirli insanlar arasında 10 yıl olarak belirlenmiştir.

KARAR ÖNCELİKLERİ

Korona krizinde toplumsal adaletsizliğin ne anlama geldiği ve kapitalizmde kimin çıkarlarının en üstte yer aldığı iyice somutlaştı. Sağlık Bakanı Jens Spahn (CDU), yöneticilerin paradigmasını kı­saca özetliyor: “Konser, kulüp ziyareti, futbol ma­çından vazgeçmek günlük işe gidip gelmekten vazgeçebilmekten çok daha kolaydır” Önemli olan, işe gidip gitmeyeceklerine, moda deyimle evde kalıp kalmayacaklarına kendileri karar ve­remeyen ve sonuçlarına katlanmak zorunda olan ücret bağımlılarının çalıştığı ücretli emek mer­kezleri ve fabrika makinelerinin işlemeye devam etmesidir. Almanya’daki korona krizinin ilk günle­rinde, yukarıda söz ettiğimiz CFM grevinde olduğu gibi, çalışma koşullarını ve ücretlerini iyileştirmek için eylem yapmaya hazırlananlara “dur” dendi. Önümüzdeki haftalarda virüs bahanesiyle grev vd. işçi haklarının yok edilmesiyle ilgili yeni giri­şimlerin olması ihtimal dışı değil.

(Çeviren: Semra Çelik)

BRİTANYA’NIN MÜDAHALESİ YETERSİZ

Anthony COSTELLO
Guardian

Birleşik Krallık’ın Kovid-19 stratejisi üzerine, artık kaçınılmaz hale gelen kamu soruşturması açıldığında suç birkaç günah keçisine mi yükleyecek? Aslında, Britanya’nın müdahalede hantallığı daha sistemik bir sorunun göstergesi. Virüs Vuhan’da ortaya 3 ay önce çıkmış olmasına rağmen İngiltere ve Galler hâlâ gerekli test ve takip kapasitesine sahip değil. Kritik ön cephe çalışanları hâlâ güvenlik malzemeleri olmaksızın çalışıyorlar. PHE (İngiltere Sağlık Üst Kurulu) hâlâ test sayısını Avrupalı komşularıyla aynı oranda artıramıyor. Diğer ülkeler salgını durdurmak için çabuk hareket ederken, Britanya, büyük tartışma yaratan sürü bağışıklığı stratejisinden izolasyona geçişte tereddütlü ve geç kalmış görünüyor. Tarih Britanya’nın müdahalesine iyi gözle bakmayacak.

Sağlık sistemimiz salgınla nasıl mücadele ediyor? Beş başlıkta inceleyebiliriz.

İlkin: Sorumlu kim? Koronovirüs stratejisinin belirlenmesinde birçok aktör rol aldı: Başbakanlık ve danışmanlar, COBRA (Bakanlar Kurulu ve üst düzey yetkililerin katıldığı acil durum koordinasyon kurulu), Sağlık ve Sosyal Bakım Bakanlığı, NHS İngiltere, PHE ve İskoç, Galler ve Kuzey İrlanda’daki benzerleri; Ulusal Sağlık Araştırma Enstitüsü, Kamu Sağılığı İdaresi Başkanı Chris Witty, Kamu Bilim Danışmanı Sir Patrick Vallance ve Acil Durumlar Bilimsel Danışma Kurulu (SAGE). Koordinasyon kaotik görünüyor.

İkinci sorun tarihsel. Birleşik Krallık’ın gelişigüzel reaksiyonu sadece kaotik bir planlamanın sonucu değil. Altyapısı yıllar önce kurulmuştu. Son on yılda kamu sağlığı kaynakları parçalanıp azaltıldı.

Bugün bu parçalamanın sonuçları açıkça ortada. Kovid-19 testlerinin artırılması, yerel yayılma kontrolü ve birincil bakım ünitelerinin entegre olduğu bir toplumsal denetleme sistemi gerektiriyor. PHE bizlere “Bir vaka tespit edildiğinde, kamu sağlık kurumlarımız, yayılmanın engellenmesi amacıyla, etkinliği ispatlanmış yöntemler kullanarak yakın kontakta olanları hızlı takip, denetleme ve izolasyona tabi tutacaktır” sözünü 3 Mart Kovid-19 mücadele planında vermişti. Bu geniş ölçüde yapılmadı. PHE, 12 Mart’ta toplum içerisinde testleri durdurdu, hastalar ve sağlık görevlilerine yoğunlaştı.

Üçüncü sorun politik. Bu salgın, piyasa mekanizması ve kamu-özel iş birliği vurgusunu sınadı ve yetersizliğini gözler önüne serdi. Ülkemizde var olan dış kaynak kullanımlı ve iç pazarlara dayalı sistem ulusal salgın koşullarında işlemiyor. Kovid-19 organizasyonunda üst düzey rol alan bir doktorun söylediği gibi, Birleşik Krallık’ın tümünde görülen kaotik reaksiyon “koordineli ve odaklı bir kamu sektörünün tümden yıkımını yansıtıyor.”

Dördüncü sorun devlete danışmanlık yapan kadro. Vallance, viroloji, matematiksel modelleme ve davranış bilimi alanlarından uzmanlarla SAGE’in Britanya’da bilimin en iyilerini barındırdığını beyan etti. Fakat ulusal bir krizle müdahale açısından SAGE çok dar bir ekipti. Masada toplum sağlığı, lojistik, bilişim, sosyal ve vatandaşlık bilimlerine, toplumu harekete geçirme uzmanlığına da ihtiyaç vardı. Bir salgın sürecinde kamu sağlığı uzmanlığını çok önemlidir.

Belki hükümetin bu yanlışlarını düzeltmesi için çok geç. Pandemiler hızlıdır; bir virüsün önüne geçmezseniz çabuk yayılır. Hükümet inatla, sadece sosyal mesafeyi kullanarak “eğriyi yassılaştırma” yoluyla geciktirme stratejisine sadık kaldı; önünde her biri daha düşük ölüm oranları gösteren Güney Kore, Singapur, Hong Kong, Çin, Tayvan ve Almanya’da testler yöntemiyle salgını bastırma yönteminin başarısının örnekleri olmasına rağmen.

Var olan izolasyon dönemi sona erdiğinde, yeni salgınları belirleyecek ve şahısları izolasyona sevk edecek bir test ve takip mekanizması olmaksızın, büyük zararlara yol açacak ulusal izolasyon dönemleriyle tekrar tekrar karşı karşıya kalacağız. Kendine saygı duyan herhangi bir COBRA, SAGE veya pandemi kriz ekibi, çok sayıda testin önemini başlangıçtan kavramalı ve bu duruma gelinmesine izin vermemeliydi.

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)

ÖNCEKİ HABER

Batman Cezaevinde isyan: İnfaz düzenlemesi dışında bırakılanlar koğuşları ateşe verdi

SONRAKİ HABER

Liverpool bazı çalışanlarını ücretsiz izne gönderdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa