İnşaat işçileri: Çalışırken kendimiz için, işsizken ailemiz için korkuyoruz
Koronavirüs salgınına rağmen çalışmaya devam eden inşaat işçileri aynı servise biniyor, aynı yatakhanede kalıyor, aynı yemekhanede dip dibe yemek yiyor.
Fotoğraf: Dev Yapı-İş
Meltem AKYOL
İstanbul
Koronavirüs salgını yayılırken, her gün ekran başına kilitleniyor, bir korku filmi seyreder gibi dünyada olup biteni izliyoruz. Maskelerle, özel kıyafetlerle hekimler-sağlık çalışanları hastalara müdahale ediyor, arka fonda ‘Evde kal’ çağrıları…
Bir kısmımız, evden çalışıyor, evde kalamayanlarımız ise sabah dökülüyor yollara. Ya servislere doluşarak ya toplu taşımayla… Öyle 1 metre mesafesi, hijyen, sağlıklı beslenme falan da hak getire... İnşaatlar tam da böyle...
“Çalışırken koronavirüs kaparsam tüm sorumluluk bana aittir” diye taahhütname imzalatan mı dersiniz, koronavirüs belirtisi gösteren işçiler için ‘grip’ deyip çalıştırmaya devam eden mi...
TOKİ’sinden otoyoluna, Galataport’undan AVM’sine, şehir hastanesinden plazasına yapılar bu kez yapı işçilerinin yaşam korkuları üzerine yükseliyor. İşçilere de iki seçenek kalıyor: Ya virüs korkusu ya açlık-yoksulluk korkusu.
Bu riske rağmen çalışmaya zorlanan işçiler “Çalışırken kendimiz için, işsizken bütün ailemiz için korkuyoruz” diyor.
SERVİS AYNI, YEMEKHANE AYNI, TUVALET BANYO AYNI…
Ankara-Niğde Otoyolu salgına rağmen durmayan inşaatlardan. Otoyol inşaatında çalışan yaklaşık 4 bin 500 işçiden 300-400’ü koronavirüs salgını sonrası evlerine gönderilmiş, sayıyı tam bilemiyoruz. Konuştuğumuz işçi öyle diyor. ‘Gönderilenlerin’ çalışmadıkları zamanlar ya yıllık izinlerinden düşürülecek ya da herhangi bir ücret almayacaklar… “Onların çıkışı verilir, geri dönebileceklerini sanmıyorum” diyor.
Salgından sonra ateş ölçümü yapılmaya başlanmış, dezenfektan konulmuş. Daha ne olsun değil mi? İşçi anlatıyor: “Normalde arazide çalışırken kimsenin kimseye çok teması olmuyor. Ama aynı servise biniyor, aynı yatakhanelerde kalıyor, aynı banyoyu-tuvaleti kullanıyoruz. Aynı yemekhanede yemek yiyoruz. Korkuyoruz ama mecburuz.”
Çalışmak zorunda kalan hemen her işçiden en çok duyacağınız söz bu: “Korkuyoruz ama mecburuz.” Üstelik bitmeyen bir korku bu. İlk zamanlar itirazlar yükselse de işsizlik korkusu ile daha az ses çıkarır olmuş işçiler: “Herkesin çoluğu çocuğu var. Böyle en azından tek kendimiz için korkuyoruz, iş olmasa bütün aile. Bu sefer açlık-yokluk korkusu.”
EMAAR İŞÇİSİ: BİR UMUDUM KREDİ...
Çalışan işçiler virüs korkusuyla, çalışmayıp izne gönderilen ya da işten çıkarılan işçiler ise geçim korkusuyla baş başa kalmış durumda.
İç içe yemek yiyen, asansör bekleyen, aynı servisi kullanan Emaar işçileri görüntülerinin basına yansıması sonrası gündem olmuştu. Ücretleri ödenmeden apar topar otobüslere bindirilerek memleketlerine gönderilmek istendiler ve ücretlerini ancak eylem yapınca alabildiler. İşçi M. de Emaar’da çalışıyordu, şimdi ailesinin yanında, memleketinde. Kara kara ne yapacağını düşünüyor: “Dip dibe çalışıyor, yemek yiyor, asansöre-servise biniyorduk. Çalışanların hepsi gurbetçiydi, mecbur çalışıyorduk, virüs korkusuna rağmen.”
Şimdi de ücret yok. İşçi M. anlatıyor: “Çalışsak bir dert çalışmasak başka dert. Bilmiyorum ne yapacağım? 10 bin TL’lik krediye başvurdum. Bir umudum o, nasıl öderim ne yaparım bilmiyorum ama çıksın diye bekliyorum işte... Daha ne diyeyim ki...”
YEDİMAVİ İŞÇİSİ: YOL PARASINI BİLE BORÇ ALIP DÖNDÜM
İstanbul Zeytinburnu’ndaki Yedimavi inşaatında 1000’e yakın işçi çalışıyordu. 20 Mart’ta hiçbir açıklama yapılmadan işçilerin işlerine son verildi. Üstelik istifa etmiş gibi gösterildiler. İş bittikten sonra memleketine dönen İşçi N. “Sabah işe gittik bir şey yoktu, öğlen işi durdurdular. Sonra öğrendik bizi istifa etti göstermişler. Maaşımızı da vermediler, ayın onundan onuna yatıyor ya, ‘O zamanı bekleyin’ dediler. Sendika (Dev Yapı-İş) devreye girdi, yoksa işsizlik maaşı da alamazdık” diye anlattı yaşadıklarını.
O da ailesinin yanına memleketine dönmüş, “Yol parası bile vermediler arkadaştan borç aldık” diye isyan ediyor. O konuda da sendika devreye girmiş, hesaplarına yatan yol parası ile de borcunu ödemiş. “Biz yine şanslıydık” diyor, nedenini soruyoruz, şu yanıtı veriyor: “Yine uygun fiyata bilet bulduk. Şimdi arkadaşım var Yozgat’a gidecek, bilete 350 lira diyorlar. Kimse denetlemiyor. Bizi bırakmışlar fırsatçıların eline.” Bundan sonra ne yapacağını ise bilmiyor İşçi N: “Çalışırken virüs korkusu vardı, şimdi geçim. Valla açlıktan öleceğiz herhalde, iş yok güç yok, işsizlik maaşı alacağız işte. Sonra ne olur bilmiyorum. Bize verdikleri müjde ‘kredi’. Sanki geri ödemeyeceğiz. Babamgilin yanındayım, bilmiyorum öyle tıkanmışız...”
KARABULUT: HER ŞEY KÂR ODAKLI, İŞÇİNİN CANININ KIYMETİ YOK
Peki inşaatlarda ne oluyor, nedir bu kadar acil olan da durmadan çalışıyorlar?
DİSK’e bağlı Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş) Genel Başkanı Özgür Karabulut anlatıyor: “Konut projesi, iş merkezi, AVM, TOKİ ve yol inşaatları... Bunların yapılmasının hiçbir zorunluluğu-aciliyeti yok. Tamamen kâr odaklı bakılıyor. İş yaptıran firmalar-yerler ihale ile vermiş işi, bir bitirme süresi var. Sırf onu geçirmemek adına ciddi bir baskı var. Yol projeleri de aynı durumda. İşçilerin, taşeron firmaların ‘Durduralım, risk almayalım’ talepleri var ama bu talepler bir baskıyla karşılanıyor. ‘Bakanlık durdur demedikçe biz devam etmek zorundayız’ diyorlar. Taşeronlar da devam ediyor çünkü içeride milyonlarca hak edişleri var. Yani her şey paraya odaklı, iktidar zorluyor, ‘Üretim durmayacak’ diyor. İşçinin canının hiçbir kıymeti yok. Göstermelik önlemlerle geçiştiriyorlar. Para bunlar için her şeyden daha önemli.”
VİRÜS ŞÜPHESİYLE HASTANEYE GİDEN İŞÇİLER VAR
Karabulut önemli bir sorunun da işten atma olduğuna dikkat çekiyor. İstanbul’da 50 ve üzeri çalışanı olan 726 firmayı incelediklerini ve son 15 günde 15 bin 191 inşaat işçisinin işten atıldığını tespit ettiklerini söyleyen Karabulut, sayının her geçen gün arttığına dikkat çekiyor: “İş kolumuzda Türkiye’nin tamamını değerlendirdiğimizde bu sayının çok daha korkutucu boyutlarda olduğunu öngörüyoruz. İşsizlik had safhada, itiraz edeni işten çıkarıyorlar. İşten çıkmamak adına koşullara itiraz etmeden çalışan işçiler var.”
Beyoğlu’daki Piyalepaşa konut inşaatında 17-18 Mart’ta iki işçinin yüksek ateş şikayetiyle hastaneye gittiğini belirten Karabulut, “Grip dediler, diğer işçiler çalışmaya devam etti. Şimdi 4 işçide ve 2 mühendiste testler pozitif çıktı, inşaatı daha yeni durdurdular. Tekirdağ Şehir Hastanesi, Turkuvaz Medya, Galataport şantiyelerinde virüs şüphesiyle hastaneye giden, karantinaya alınan işçiler var. Ve diğer işçiler şantiyede bunu göre göre, hasta olmayı göze alarak çalışmaya devam ediyor. Koray İnşaat’ın İstanbul Çekmeköy’de inşaatı devam eden Koray Kasaba 4. Etap Şantiyesinde çalışan işçilere, çalışırken koronavirüs kapmaları durumunda ‘Tüm sorumluluğun kendilerine ait olduğunu’ kabul ettiren bir taahhütname imzalatıldı. İşsizlik korkusu da böyle bir şey işte” diyor.
Karabulut işten atılan işçilerin evlerine dönmeye çalışırken de mağdur edildiklerini söylüyor: “Atılan gurbetçi işçi 600-700 lira vererek evine dönmeye çalışıyor. Bu bile fırsata dönmüş durumda. Birileri inşaatlardaki duruma yol verdiği gibi buna da yol veriyor, denetleme yok ne yazık ki.”
Karabulut “İşçinin canı daha fazla tehlikeye atılmamalı. Biz bunun için uğraşıyoruz ama iş durduracak gücümüz, örgütlülüğümüz yok. Virüs çıkan yerlerde işten kaçınma hakkımızı kullanıyoruz. Ve buradan bir kez daha sesleniyoruz. Zorunlu olmayan şantiyeler durdurulmalı, işçilerin ücretli izne çıkarılmalı” diyor.