05 Nisan 2020 23:19

İnsan ve duvar ilişkisinde "mülkiyet eleştirisi"

“LOST” posterlerini yapan sanatçı, kendini “Asbestos” olarak tanımlıyor, maske kullanarak yüzünü kapatıyor. Kurduğum bağlantılar aracılığıyla kendisiyle bir gece buluştuk ve stüdyosuna gittik.

Fotoğraf: Anıl Yurdakul

Paylaş

Anıl YURDAKUL
Dublin

Tarih boyunca insanlar duvarlara yazılar yazmış, resimler çizmiştir. Günümüzün modern insanının duvarla olan ilişkisi, ilkel çağ insanından farkı, araçları değiştirmiş olmasıdır. Bir flaneur gibi şehrin sokaklarında gezintiye çıktığımızda, duvarlarda aşk ilanları, siyasi söylemler, yapılması istenmeyen yazı örnekleri görürüz. Duvarlarda sanatı ele alırsak; ‘hobo’ların birbirlerine rehber olan çizimleri, Jean-Michel Basquiat ile başlayan graffiti sanatı, posterler, stickerlar görürüz. Modern insanın amacı ‘İlkel Çağ insanı’ndan farklı değildir. Sorun; ‘Mesaj vermek’tir. Mesaj verme isteği ise ‘Kendini ifade etmek’ten gelir.  

Dublin; kiraları yüksek, lüks otellerle donatılan, hastanelerin acil servisleri 70 avrodan başlayan -salgın öncesinde- üç sene içerisinde 200’ün üzerinde evsizi ölen, nefes almanın vergiye tabi tutulduğu, parklarını bağımlıların ele geçirdiği bir şehir.  Aynı zamanda sokakları graffiti, sticker ve posterlerle donatılan bir şehir. Ve bu “Street Art” sanatları arasında en göze çarpan ise “LOST” serisi. Şehrin hemen hemen yer yerinde var olan “LOST” posterlerinin her biri farklı bir objeye işaret eder. ‘LOST’ posterlerinin vermek istediği mesaj ise, özel mülkiyeti eleştirmek, eşyalarla olan obsesif bağlılığı anlatmaktır.

"KAYBETTİKLERİMİZİ BULDUK"

“LOST” posterlerini yapan sanatçı, kendini “Asbestos” olarak tanımlıyor, maske kullanarak yüzünü kapatıyor. Kurduğum bağlantılar aracılığıyla kendisiyle bir gece buluştuk ve stüdyosuna gittik. Klasik bir soru olan “Nasıl başladın?​” sorusunu soruyorum, “Asbestos” anlatmaya başlıyor:

“17 yıl önce bir pubda bulduğum posterden esinlenerek oluşturdum LOST serisini. Bu bir ‘LOST Harley Davidson tişörtüydü’. Kaybedecek önemli bir şey olmadığı gerçeğinden esinlendim ama tüm posterlerin görseli aynı anlamı taşıyordu. Seriyi yaratma amacım sahip olduklarımıza 'takıntılı' derecede bağlı olduğumuzu vurgulamaktı. Çünkü sahip olduklarımız o kadar da önemli değildi, onları kaybedersek mutsuz olmayacağımızı vurgulamak istedim. Serinin en büyük sürprizi ise insanların cevapla dönmesi ve kaybettikleri şeyleri bulduklarını söylemeleriydi. Zaten bütün amaç, bir poster hazırlamaktan ziyade halkla etkileşime geçmek.” (Asbestos; “I’ve lost” diyerek “Lost” serisine gönderme yapıyor.)

Uzun yıllardır sokak sanatçısı olarak çalışan Asbestos, sanat okuluna gitmediğini ama kreatif dünyanın tamamen kendi dünyası olduğunu ve yıllardır kamusal alandaki insanlarla iletişime geçmek için yeni yollar bulmayı öğrendiğini söylüyor. Peki ama neden maske? ‘Alter Ego’ olduğu kanısındaki düşüncemi dile getirdiğimde reddederek şöyle devam ediyor:

KAPİTALİZME KARŞI SAVAŞAN MASKELİ

“Maske benim için dışarı yansıttığım kişilikten ayrı olan sanatçı kişiliğimin parçası. Kanadalı Sanatçı Troy Lovegates bana ‘Antik Yunan’da aktörlerin farklı roller oynamasını sağlayan bir maske olduğunu anlatmıştı. Maske kullanarak kendi kişiliklerimi keşfediyorum ve bu mural çalışmalarımda oluşturduğum bir anlatıya yol açtı. İki kişiliğim bulunuyor; biri her gün olan ben, diğeri kurgusal bir karakter olan ve “left hand” (sol el) olarak adlandırdığım karakter. Left hand benim hiç doğmamış versiyonum. Eğer ben doğmadan 46 gün önce annem, bomba yüklü bir arabanın yanından biraz gecikerek geçseydi hiç doğmamış olacaktım. Left hand benim masum versiyonum, dünyayı benim gözlerimden anlamaya çalışıyor ama her şeyi anlamıyor. Çünkü o hiç doğmadı, hiç büyümedi. Hayatı “First hand” tarafından deneyimlemiyor!”

İSTANBUL GÜNLÜĞÜ

Asbestos ile yağmurlu bir gecede insanların meraklı bakışları arasında şehrin duvarlarına birlikte poster astık. Bugüne kadar hiç tutuklanmayan Asbestos, gece-gündüz poster asmakla meşgul. Üstelik sadece İngilizce posterler yapmıyor. Bugüne kadar Almanca, Fransızca, Türkçe, Japonca, İspanyolca ve İtalyanca posterler yapmış. Tatile gittiği her yere yanında posterleri ve stickerlarını da götürüyor. İstanbul’a gitmeye karar verdiği bir gün, Türkçe bilen arkadaşlarına çeviri yaptırarak posterler hazırlamış. Sanatçı Cins boyanılacak duvarı bulmada yardımcı olurken Asbestos, Rakun ve Somon ile duvarı boyadılar. İstanbul’u nasıl buldun sorumu şöyle cevapladı; “İstanbul’u seviyorum. Dünya üzerinde favori yerim. Ayrıca yüzlerce sticker yapıştırdım şehre. Bana saatlerce dolaşmak için bahane veren müthiş bir şehir.”

Geleneksel graffiti sprey ile resim yapma ya da isim yazmanın mümkün olduğunu belirten Asbestos, sokak sanatında poster, stencil, resim, yerleştirmelerinin fikre değil araçlara odaklanıldığını düşünüyor. Harika bir fikrin herhangi bir araçla ifade edilebileceğini söylüyor.

Günümüzde işler değişti, illegal bir sanat olan “street art” sanatçıları tıpkı Rönesans sanatçıları gibi sponsorlar sayesinde duvarlara resimler yapıyor, sergiler açıyor, hatta firmalar için özel resimler yapıyor. Sisteme karşı olan bir sanat dalı, ava giderken avlandı mı? Asbestos gibi sanatçılar olduğu sürece bu soruyu sormak biraz erken olacaktır ama çanlar street art için çalıyor!

Street art dışında olan ‘duvar yazıları’nın hâlâ ilkel duyguyla devam etmesi ise ilgi çekici. ‘Mağara adamı’nın ilkel duyguları uzay çağında da devam ediyor. Kendini gösterme, ilgi çekme, mesaj verme, kanıtlama çalışmaları ‘tarihi eser’ olup olmadığının bir önemi olmadan dışa çıkmaya devam ediyor…

ÖNCEKİ HABER

Akademisyen Vahap Coşkun: İnfaz düzenlemesi eşitlik ilkesine aykırı

SONRAKİ HABER

TTB: Birçok özel hastanede hekimler işten çıkarılıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa