İbrahim Kaboğlu: Belediyelerin bağış kampanyasının durdurulması iptal edilmeli
Koronavirüs salgınıyla mücadele eden Türkiye’de, hükümetin tepki çeken uygulamalarını Anayasa Hukukçusu CHP Milletvekili Prof. Dr İbrahim Kaboğlu ile konuştuk.
İbrahim Kaboğlu | Fotoğraf: Evrensel
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Anayasa Hukukçusu ve CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, HDP’li belediyelere kayyum atanması uygulamasına koronavirüs salgını döneminde de İçişleri Bakanı’nın devam etmesi, “Hukuk ve demokrasiye aykırılık ötesinde bir fırsatçılık olarak da görülebilir; bu itibarla aynı zamanda bir ahlaki sorundur” dedi. CHP’li büyükşehir belediye başkanlarının salgına karşı başlattıkları bağış kampanyalarının kanun kapsamında olduğuna vurgu yapan Kaboğlu, “Bu nedenle, İçişleri Bakanlığının valilere gönderdiği yazı, Anayasa md.127’ye ve kanunsuz emir olarak md.137’ye aykırı olduğundan derhal geri alınmalı veya iptal edilmelidir” dedi.
Koronavirüs salgınıyla mücadele eden Türkiye’de, hükümetin tepki çeken antidemokratik uygulamalarını Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ile konuştuk.
Türkiye’nin koronavirüs salgınına karşı mücadele verdiği günlerde, önce 8 HDP’li belediyeye kayyum atandı. Adana Ceyhan’da CHP’li belediye başkanının mazbatası YSK tarafından ‘suç olduğu’ gerekçesi ile geri alındı. Son olarak üç büyükşehir CHP’li belediyelerin başlattığı bağış kampanyası İçişleri Bakanlığının valiliklere gönderdiği genelgenin ardından, durduruldu. Belediyelerle ilgili yaşanan gelişmeleri hukuki olarak yorumlayacak olursanız neler belirtebilirsiniz?
Yerel yönetimleri düzenleyen Anayasa madde 127 açık: Belediye başkanları seçimle belirlenir ve görevleri sonraki seçimlere kadar devam eder. İçişleri Bakanı’na tanınan yetki çok istisnai olup, geçici bir önlem olarak görevden uzaklaştırma söz konusu. Buna karşın, İçişleri Bakanı’nın ağustos 2019’da başlayan görevden alma ve yerlerine vali veya kaymakamı kayyum olarak belediye başkanı olarak görevlendirmesi, Anayasa madde 127’ye aykırı olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti’ni “demokratik hukuk devleti” olarak tanımlayan madde 2’ye de aykırıdır.
İçişleri Bakanı’nın bu Anayasa dışı ve demokrasi dışı uygulamaya Kovid-19 salgın hastalığı döneminde de devam etmesi, hukuk ve demokrasiye aykırılık ötesinde bir fırsatçılık olarak da görülebilir; bu itibarla aynı zamanda bir ahlaki sorundur.
Kovid-19 felaketine karşı mücadele amacıyla belediyelerin bağış kabulü, dayanağını 5216 ve 5393 sayılı Belediye Kanunlarından almakta olup, 2860 sayılı Yasa kapsamı dışındadır. Bu nedenle, İçişleri Bakanlığının valilere gönderdiği yazı, Anayasa md.127’ye ve kanunsuz emir olarak md.137’ye aykırı olduğundan derhal geri alınmalı veya iptal edilmelidir. Bu yasa ve Anayasa dışı müdahaleyi, “Devlet içinde devlet olmaz” şeklinde haklılaştırmaya çalışması, anayasal görev+yetki+sorumluluk ilkesine aykırıdır. Hukuk devletinde en üst makamda yer alan kişiler bile bu kurala uymak zorundadır. Yani bakan veya cumhurbaşkanı, kendilerine tanınan yetkileri kullanabilir ancak; kendi hiyerarşik astlarına tanınmış olan yetkileri kullanamazlar. Kaldı ki belediye yönetimleri, merkezi yönetimin hiyerarşik yapısı içinde değil, kendilerine özgü birer kamu tüzel kişileri olarak statülerini Anayasa’dan almakta olup, belediye yasalarının bu organlara tanıdığı yetkilere müdahale etmesi, bir yetki gasbı, hatta Anayasa madde 137 çerçevesinde kanunsuz emir yasağına girmektedir.
Koronavirüs salgına karşı hükümetin açıkladığı pakete tepki gösteren tır şoförü gözaltına alındı, öncesinde iki doktor, salgına karşı yetersiz kalan sağlık sistemini eleştiren paylaşımlarının ardından, özür dilettirildi. Devletin salgını bahane ederek yurttaşlar üzerindeki baskısını artırdığı bir ortamda, yurttaşlar hakkını nasıl savunabilirler?
İlk soruyu yanıtlarken, Cumhurbaşkanın “Devlet içinde devlet olmaz” biçimindeki yanlış tanımla, “görev+yetki+sorumluluk ilkesine aykırı bir yaklaşımla, “yürütme ve devlet” özdeşliği yönünde bir irade beyanını ortaya koyuyordu. Yani “Devlet benim” demek istiyordu.
İçişleri Bakanı’nın TIR şoförüne muamelesi ise, bir yöneticinin bu kez yurttaş karşısında, “Anayasa ile güvence altına alınan özgürlükleri sana kullandırtmıyorum” anlamına gelmektedir. Gözaltı işlemi ile Anayasa madde 19 ihlal edilmiştir. Söz konusu baskı sonucu şoföre reva görülen böyle bir muamele, Kovid-19 salgını döneminde alınan yanlış önlemleri eleştiren değil sadece, olumlu ve yapıcı öneri ve eleştirileri caydırıcı bir özellik taşımaktadır.
DEMOKRATİK MUHALEFETE ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR
Hukukçu bir siyasetçi olarak bu salgın döneminde ana muhalefet partisi başta olmak üzere muhalefete ne tür görev ve sorumluluklar düşüyor?
İlk iki soruya verilen yanıtlar, bu dönemde demokratik muhalefete ne denli önemli görev ve sorumluluklar düştüğünü teyit etmektedir. CHP, Ocak 2020’de Kovid-19 pandemi felaketinin yarattığı tehlikeleri öngörmek, bu konuda önlemler almak ve orta-uzun vadeli planlamalar yapmak suretiyle çalışma ve eş güdüm birimleri oluşturmuş bulunuyor. Genel merkezde yürütülen bu çalışmalar çok yönlü olup, bir yandan yurttaşları bilgilendirmeyi amaçlarken, öte yandan yerel yönetimlerle güçlü bir eş güdüm sürecini beraberinde getirmektedir. Bu çerçevede sağlık, istihdam ve yoksulluk sorunları üzerine dayanışma ağları geliştirmeye çalışırken; geleceğe yönelik olarak devlete, hukuka ve toplumsal yapıyı oluşturan sisteme ilişkin öngörme ve planlama faaliyetlerini de gündemine almış bulunmaktadır.
Bütün bunları yaparken, Yürütme sorumlusu ve organlarını Anayasal çerçevede davranmaya zorlamak, alınması gereken hukuki önlemler için TBMM’yi öne çıkarmak gibi “hukuk yoluyla siyaset” ilkesine özen göstermektedir.