EMEP Genel Başkanı: İşçiler salgını fırsat bilen hükümete karşı ortak mücadele etmeli
Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan hükümetin koronavirüs salgınına karşı uyguladığı politikaları Evrensel’e değerlendirdi.
Koronavirüs salgını diğer pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de hızla yaygınlaşıyor. Hükümet önlemleri bireysel çağrılarla sınırlandırırken emek örgütleri zorunlu alanlar dışında üretimin durdurulmasını ve işçilere ücretli izin verilmesini istiyor. Özellikle salgınla birlikte Türkiye ve dünyada odak noktası haline gelen tartışmalardan biri de sağlık sistemi oldu. Kamu hizmeti olan sağlığın kâr odaklı bir “sektör”e dönüşmesi nedeniyle pek çok ülkede yatak yetersizliği yaşanıyor; sağlık çalışanları için koruyucu önlemler alınamıyor. AKP hükümeti ise sağlık açısından Türkiye’deki durumun diğer ülkelerle karşılaştırılamayacağını savunuyor. Tüm bu tartışmaları Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan ile değerlendirdik.
İşte Gürkan’ın değerlendirmelerinden öne çıkan bölümler:
“Ülkeler arası bir kıyaslama yapılabilir ama öncelikle salgının dünya çapındaki etkisine göz atmak lazım. En başından beri bilim insanları böyle bir salgına karşı uyarlar yapmışlardı. Kapitalist ülkelerin iktidarları ise önlem almadıkları gibi, halk sağlığını tehdit eden bu salgını önemsizleştirdiler. Ne zaman ki kapitalist üretim çarkları dönemez noktaya geldi, önlem almaya başladılar.
“NİSAN 2019’DA GENELGE VAR, AMA HAZIRLIK YOK”
Pek çok yanıyla sağlık hizletmerinin özelleştirilmesinin tartışılması gerekiyor. Sağlıkta özelleştirmenin sonuçlarını salgınla birlikte bir kez daha görmüş olduk. Görece daha iyi olabilir bazılarında ama sonuç itibariyle bütün ülkelerde kâra dayalı sağlık hizmetinin sonularını görüyoruz. Bugün aşı tartışmaları içerisinde bilimsel incelemeler toğlum sağlığını esas almıyor. Tam tersine kâr yarışı var bu alanda. Ülkeler aşı pazarını denetim altına alma rekabeti içerisinde. Türkiye’de de Sağlık Bakanlığının 2019 Nisan ayı genelgesinde virüs mutasyonlarının salgına dönüşebileceği uyarıları var. Böylesi bir uyarıya karşı hiçbir hazırlık yapılmadığını görüyoruz. Ocakrtan bu yana salgın dünyaya yayılıyor, bu salgın kapıya gelene kadar adım atılmadı. Çalışma hayatının organize edilmesinden toplumsal hayatın yeniden örgütlenmesine kadar tedbirler alınmalıydı.
“2 HASTANE BUGÜNE KADAR HAZIR OLMALIYDI”
Ne zaman ki toplumsal tepkiler yükseldi, umreden dönenlerin karantinaya alınmasıyla hükümet salgın konusunda adım attı. Bunu pek çok örnekle açıklayabiliriz.
Sağlık personeli yetersiz; 2 hastane için yeni inşaata başlandı. 45 gün sonra salgının ne boyutta olacağına dair bilgimiz yok. Bunların planlanması ve çözülmesi gerekirdi bugüne kadar. Büyük bir ekonomiye sahip olduğunu söyleyen hükümet yetkililerinin 2 hastaneyi ocaktan bugüne tamamlamış olması gerekirdi.
“MASKE DAĞITMAYI BİLE BECEREMEDİLER”
Diğer taraftan sağlık hizmetlerine baktığımızda vaka sayılarından, test sayılarına kadar şeffaflık göremiyoruz. Siyasi iktidar ne sağlık politikalarıyla, ne de iktisadi politikalarıyla yönetebilmiştir. En basitinden maskerin dağıtılması bile becerilemedi.
“SALGININ TAŞIYICISI İŞE GİTMEK ZORUNDA OLANLAR”
Hükümet bireysel önlemlere vurgu yaparak kendi sorumluluğunu gizlemeye çalışıyor. Çünkü böylesi bir salgın yalnızca toplumun aydınlatılmasıyla önlenemez. Bir evde herkes kurallara uyuyor desek bile 20-65 yaş aralığında çalışanlar var ve işe gitmeye devam ediyor. Salgının taşıyıcısı da onlar. Binlerce işçinin bir arada çalıştığı fabrikalar, kamu kurumları çalışmaya devam ediyor. Bu insanlar virüsü ailelerine taşıdı. Çin’de bir kişi virüsü 3 kişiye bulaştırırken bu sayı Türkiye’de 16 oldu.
ZORUNLU ALANLAR DIŞINDA ÜRETİM DURDURULMALI, İŞÇİLERE ÜCRETLİ İZİN VERİLMELİ
İstanbul’da işçilerin ağırlıklı yaşadığı üç büyük ilçede salgının yaygın olması tesadüf değil. Ülkenin diğer illeri için de durum benzer. Üretim devam ederken salgının durdurulması mümkün değil. Sermayenin kar olanaklarının sonlandırılmaması için üretime devam ediliyor, halk sağlığı yok sayılıyor. Bu anlayışla, böyle bir düzenle salgının durdurulması mümkün görünmüyor.
En başından beri ifade ediyoruz; gerekli ve zorunlu alanlar dışında üretim ve hizmetlerin durdurulması gerekiyor. Buralarda çalışan işçilere ücretli izin verilmeli. Hükümet geçtiğimiz gün bir paket açıkladı ve işten atmaların yasaklanacağı ifade edildi. Oysa düzenlemede işçilerin salgın karşısında çalışmaktan kaçınma hakkını kullandığında mevcut hükümlerin korunduğunu görüyoruz. Bir diğer nokta işten atma 3 ay ertelenmektedir. Ücretsiz izin mevzusu meşrulaştırılıyor ve işverene dolaylı kaynak aktarımı sağlanıyor. Zaten işsizlik fonu sermayenin hizmetine sunulmuştu; şimdi bir kez daha don işverenlere açılıyor. İşçilere ödenecek miktar ise işçi ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak.
“İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN TALEPLERİNİ HÜKÜMET KARŞILAMAYACAK, BİRLEŞİK MÜCADELE ÖNEMLİ”
Üretimi zorunlu alanlarda ise işçilerin çalışma koşulları yeniden düzenlenmeli, işçilerin sağlığı göz önüne alınmalı, çalışma süreleri düşürülmeli, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için beslenme sistemi yeniden ayarlanmalı, işçi ailelerinin sağlığı da güvence altına alınmalıdır.
Kapitalistlerin çıkarı için politika geliştiren bir iktidarın bunları hayata geçirmeyeceğini biliyoruz. Bunların uygulanabilmesinin tek yolu işçi ve emekçilerin bu talepler etrafında birleşerek mücadele etmesidir.
Fabrikalarda farklı siyasi partilere oy veren bütün işçi ve emekçiler salgın nedeniyle eşitlenmiştir. Eşitlenen kesim çalışmak zorunda kalan emek kesimidir. Eşit olmayanlarsa korunaklı alanlarına çekilebilenlerdir. Bu açıdan işçiler zaten yapılması gerekeni yapıyor. Vaka tespit edilen fabrikalarda işçiler üretimi durdurdu ve sonuç aldı. Dolayısıyla bu dönemi ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek koşullarda geçirebilmek istiyorsak mücadele etmeliyiz. Çünkü iktidar bu süreci hak gasbına dönüştürebilmek için fırsat kollamaktadır.
“SERVET VERGİSİ UYGULANMALIDIR”
Bugüne kadar patronlar varlıklarını işçilerin sırtından kazanmıştır. Bu sebeple servet vergisi talep ediyoruz. Patronlar iktidar aracılığıyla işçi ve emekçilerin ürettiklerinin tümüne el koymaya çalışıyor. İhale yasalarıyla, doğayı talan eden yasalarla halktan alınanların halka iade edilmesi için servet vergisi olmalıdır. Biz de Emek Partisi olarak işçi sınıfının mücadelesini güçlendirecek bir çalışma içerisinde olmaya devam edeceğiz.
İNFAZ YASASI
Siyasi iktidar infaz düzenlemesinde ayrımcılık gözeterek fırsatçılık yapıyor. İnfaz düzenlemesi daha önce de gündeme getirilmişti. Ancak salgınla yeniden ayrımcı biçimde tartışmaya açılıyor. Kamuoyunun vicdanında yara açacak ne kadar suç varsa af gündeme getirilirken; siyasi iktidarın kindar yaklaşımıyla siyasetçiler, insan hakları örgütleri, muhalifler, gazetecilerin cezaevinde kalması öngörülüyor. Mafya lideri ya da tecavüzcü serbest kalırken; siyasetçiler, gazeteciler, sosyal medyada muhalefet edenler cezaevinde kalacak. Bu kabul edilebilecek bir durum değil. Eşitlikçi ve ayrımsız bir yasal düzenleme gerekmektedir. Bu siyasi iktidarın sorumluluğundadır. (Evrensel Web TV)