13 Nisan 2020 03:22

Koronavirüs, Yunan sağlık sistemi ve dayanışma

Başbakan Miçotakis, koronavirüsü “görünmez düşman” olarak adlandırıyor fakat son birkaç on yıl boyunca, halk sağlığının ve ücretsiz sağlık hizmetinin düşmanları gayet görünürdü: Neoliberal politikalar

Fotoğraf: Menoume Energoi Facebook sayfası

Paylaş

Panagiotis XOPLIDIS*
Atina

Salgın krizi, AB’nin kılavuzluk ettiği tüm hükümetlerin uyguladığı neoliberal politikalar tarafından yaratılan Yunanistan kamu sağlık sisteminin trajik durumunu gözler önüne serdi.

AB’nin kılavuzu her zaman netti: Kamu sağlık harcamalarını düşür ve sektörün tamamen özelleştirilmesi nihai hedefiyle Kamu-Özel Ortaklığını teşvik et.

Bu saldırı 2008’den bu yana daha da yoğunlaştı. Yunanistan’da, krizin ilk yıllarında (2009-2013) kişi başı sağlık harcaması yılda ortalama yüzde 8.7 düştü. Sağlığa ayrılan devlet bütçesi 2010’dan 2018’e kadar düzenli olarak düşürüldü, 2019’da oran yüzde 50’e vardı. AB-IMF memorandumu döneminde, altı psikiyatri hastanesi ve on beş genel hastane kapatıldı. Aynı süreçte Kent Sağlık Merkezleri ve Birinci Basamak Sağlık Birimleri de ülke genelinde kapatıldı.

Koronavirüse karşı mücadelede, kamu sağlık sisteminin sadece 567 yoğun bakım yatağı (UCI) mevcut. 100 bin kişiye düşen UCI açısından Avrupa’nın en kötü durumdaki ülkelerinden biri olmaya devam ediyor. Normalde, ülkedeki yaşlı nüfusun oranı nedeniyle Yunanistan’daki UCI sayısının 3 bin 500 civarı olması gerekiyordu. Dahası, hastane personeli sayısı yaklaşık 104 binden 76 bine düşürüldü. Sektörde, esnek çalışma koşullarında çalıştırılanlarının oranı da yüzde 20’ye yükseltildi!

Başbakan Miçotakis, koronavirüsü “görünmez düşman” olarak adlandırıyor fakat son birkaç on yıl boyunca, halk sağlığının ve ücretsiz sağlık hizmetinin düşmanları gayet görünürdü: Tüm hükümetlerin uyguladığı neoliberal politikalar.

İŞÇİLERİN SAĞLIĞI VE HAKLARI SALDIRI ALTINDA

Salgın bahanesiyle işçi sınıfının ve halkın hakları da saldırıya uğruyor. Salgına karşı kamu sağlık sistemini destekleyecek acil önlemler alınması gerekirken Yeni Demokrasi (ND) Hükümeti mevcut krizi emek düşmanı önlemleri hızlandırmak ve demokratik hakları sınırlandırmak için kullanıyor.

İşverenler ve sermaye için önlemler açıklandı ve işletmelerin lehine düzenlemeler yapıldı. Aynı zamanda, yeni önlemlerin iş yasalarını ve sözleşmeleri ortadan kaldırdığını görüyoruz. Ücretlerde yeni kesintiler yapılıyor ve esnek çalıştırma denetlenmiyor. Hükümet sokağa çıkma yasağı dayattı ancak binlerce insan sanayide, fabrikalarda ve hizmet sektörüne ait işyerlerinde (örneğin telekomünikasyon) virüse açık şekilde çalışmaya zorlanıyor.

Hükümet, bu emek düşmanı politikaların tetiklediği sendikal ve siyasi eylemleri yasaklamayı hedefliyor. Bunların yanı sıra aşırı kontrol, disiplin ve baskı önlemlerini meşrulaştıran tam bir otoriter kampanya da yürütülüyor. Bu, halk sağlığını koruma kriteri olarak yapılmıyor, çünkü on binlerce işçi zor ve tehlikeli koşullarda, etkili önlemler ve kişisel korunma araçları olmaksızın çalıştırılmaya devam ediliyor. Hükümetin bu önlemleri, tam da işverenlerin kontrol edilmesi ve sürece müdahil olmak için sendikalar ve üyelerinin harekete geçmesi gereken bir dönemde, özgür siyasi ve sendikal faaliyetleri sınırlandırıyor ve yok ediyor.

PANDEMİ GÜNLERİNDE DAYANIŞMA VE MÜCADELE

Bu distopik duruma karşı, bir dayanışma dalgası da ortaya çıktı. Yunanistan’ın her bir köşesinde aktivistler aktif kalmaları gerektiğini unutmadılar. İnternetteki dayanışma sayfaları hızla büyüyor ve salgın sırasında hiç kimsenin çaresiz kalmaması gerektiğini göstermeye çalışıyor. Sadece birkaç günde sayısız site oluşturuldu. Bunların arasında Facebook kampanya sayfası “Aktif kalıyoruz- Sağlık, Kolektivizm, Dayanışma” da bulunuyor ve burada insanlar bilgilendiriliyor; bazı dayanışma eylemlerini organize etmek için bir merkez görevi görürken aynı zamanda bu süreç sona erene kadar işçilerin, işsizlerin, mültecilerin, evsizlerin ve yardıma ihtiyacı olan herkesin sesi olmak ve eylem ruhunu sürdürmeye çalışıyor.

Mahalle kolektifleri de her gün büyüyor, hiçbir insanın yalnız kalmaması için geniş sosyal dayanışma ağları oluşturuluyor. Mevcut hükümet politikası ve işveren terörü karşısında, mahallelerindeki insanları örgütlemek ve savunmak için inisiyatif alıyorlar.

Hedefleri:

- Savunmasız grupları desteklemek (yaşlılar, engelliler vd.), gıda ve ilaç ihtiyaçlarını karşılamak.

- İşsizler, göçmenler ve mültecilerin yiyecek ve temel ihtiyaçlarını karşılamak.

Bu mahalle kolektifleri -oluşturulan sosyal medya hesapları da- hem kamuoyunu bilgilendirmeye hem de tüm işyeri eylemlerine tam destek vermeye çalışıyor, bir yandan da işçilerin haklarını ihlal eden patronlara karşı şikayet dilekçeleri topluyorlar. Daha sokağa çıkma yasağı ilan edilmeden 40 bin kişinin işten atıldığı da düşünülürse bu inisiyatifler oldukça önemli.

Bir başarılı kampanya da süpermarket çalışanları ve onların pazar günü dinlenme hakları için yürütüldü. Başlangıçta hükümet süpermarketlerin pazar günleri açık olacağını duyurmuştu. Fakat sokağa çıkma yasağının ardından gelen ilk pazar günü satışlar yüzde 50 düştü, çünkü bu dayanışma kampanyası pazar günü alışverişi boykot çağrısı yapmıştı. Sonunda bu karar geri çekildi ve binlerce çalışan dinlenme günlerini geri kazandı.

7 Nisan Dünya Sağlık Günü, Yunanistan’da protestolarla karşılandı ve kamu sağlık sistemi ile evrensel ücretsiz sağlık hakkı ihtiyacına vurgu yapıldı. Hastane çalışanları (doktorlar, hemşireler vd.) tarafından çağrısı yapılan ve Yunanistan’ın her yerinde onlarca hastanede gerçekleştirilen eylemler oldu. Bu eylemler sol aktivistler ve diğer sendikalar tarafından da desteklendi. Bazı yerlerde polis, hareket kısıtlılığını bahane ederek protestoculara ceza kesmeye çalıştı.

Yaşananlara karşı ilk direnişler haklarını feda etmeyi reddeden işçiler tarafından geliştirildi. Kamu ve özel sektörde örgütlü 230 sendikanın imzaladığı “Haklarımız karantinaya alınamaz” vurgusu yapan bir metin yayınlandı. Burada, “Sağlık krizinin faturasını sermaye ödesin, halk ve işçiler değil” denildi. Benzer bir metin kamu sağlığı sistemi için 415 sağlıkçı tarafından imzalanarak yayınlandı.

İlk kitlesel tepki ise Atina havaalanında Sky–Swissport’taki 400 kişinin işten atılmasına karşı oldu. İlk grev çağrıları da telekomünikasyon sektöründe gerçekleştirildi. İşçiler, yaşamlarını savunmanın sadece salgın döneminde değil yıkıcı eşitsizliklere ve yoksulluğa karşı da birincil öncelikleri olduğunu söylüyorlar. Kolektif bir mücadeleyle yanıt veriyorlar. Talepleri ise:

- Tüm işten atmaların yasaklanması.

- Kesinti yapılmadan ve fazla mesailerle birlikte tam maaş ödenmesi.

- Çalışmaya devam eden işyerlerinde sağlık ve güvenlik önlemlerinin alınması

- İşsizlerin korunması

Bizlere dayatılan her şeye rağmen sermayeye ve hükümete karşı mücadele kritik önemde. Sınıf mücadelesi ertelenemez, çünkü karşı sınıf sömürüye ara vermiyor. Hükümetin ve kapitalistlerin attığı her adım bize bunu net olarak gösteriyor.

Olağan ya da beklenmedik koşullarda da mücadele etmeliyiz, ama mücadeleye bugün başlamalıyız ki yarın daha kötüsüyle karşı karşıya kalmayalım.

*Sendikacı, Kitabevi Çalışanları Sendikası (ΣΥΒΧΘ) Sekreteri 

(Çeviren: Elif Görgü)

ÖNCEKİ HABER

"İlan alamayan gazeteler cezaevine alınmayacak" düzenlemesine "geçici ceza" istisnası

SONRAKİ HABER

Koronavirüs Estonya’da en çok Saaremaa Adası’nı vurdu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa