Çarlık Rusya’dan Sovyetlere sağlık hakkı
Bilim, sanat, sağlık, kültür, spor gibi yaşamın her alanının sömürenlerin çıkarlarına göre şekillenmesine “dur” demenin ve egemenliklerinden alınmasının yolu açılmaktaydı.
Çizim: Esin Çavuş
Mete Kaan YILDIRIM
İstanbul
Aralık 2019’da Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan, kısa bir sürede dünyanın coğrafyasının tümüne yayılım gösteren, 1.5 milyon üzerinde vaka ve 100 bini yaklaşan ölüme neden olan koronavirüs sadece kendisini değil, kendisiyle birlikte dünya ölçeğinde sağlık hizmeti ve sağlık hakkının yakıcı bir şekilde tartışılmasına yol açtı. Bu süreçte kapitalist devletlerin hükümetlerinin; kar hırsından asla taviz vermeyen, milyonları ölüme terk etmekten geri durmayan, hayatın olağan akışında dahi asgari bir yaşamdan fazlasını vadetmeyen “burjuvazinin” üretim alanındaki planını hayata geçirdikleri bir tablo söz konusu. Hükümetlerin virüse karşı aldıkları sıhhi önlemler, toplumsal hayattaki düzenlemeler ve virüsle mücadeleye ayrılan bütçelerin yetersizliğiyle birlikte bu bütçenin hangi sınıf ve kesimlerin geleceğini, yaşamını garanti altına alacak şekilde kullanılacağı haliyle tartışmanın odağı oldu.
Koronavirüs’ün dünyanın dört bir yanına yayıldığı şu zamanlarda sağlık hizmetinin ve hakkının, toplumun çok büyük kısmı için lüks hale gelmesiyle neredeyse 400 yıllık tarihi içinde koronavirüs de kapitalizmin geçemediği bir sınav olmuştur. Bu sınavı geçmişte başarıyla veren, gelecekte de verecek olan bir sistem elbette tartışılır durumdadır. Bu tartışma içerisinde ön plana çıkan bir deneyim olarak Sosyalist sağlık hizmetleri ve hakkı SSCB deneyimi üzerinden sağlığın durumuna gelin birlikte bakalım.
2.800.000 KİLOMETRELİK BİR MEZARLIK: ÇARLIK RUSYA
1917’de Rusya coğrafyasında işçilerin ve köylülerin, burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin iktidarını yıktığı Ekim devrimi öncesinde, devletin ve özel teşebbüsün paylaştığı sağlık hizmeti, saraya orduya ve egemen sınıfa kapıları sonuna kadar açık olmakla birlikte; toplumun büyük bir çoğunluğunu oluşturan işçilerden, yoksul kent ve kır emekçilerinden, kadınlardan, gençlerden azade bir hak düzeyinde sağlanmaktaydı. Niceliksel olarak halihazırda yetersiz olan sağlık kurumları, sağlık çalışanları, enstitüler kitlelerin yararına olmaktan, yaşamlarını garanti altına almaktan çok uzaktı. 1905’te Rusya coğrafyasında 23 bin hekim, nüfusun 80 milyona dayandığı 1913’te 3 bin sağlık kurumu sağlık hizmetine katılıyordu. 1912’de tıbbi araştırma kurulu hiç bulunmazken geleceğin sağlık emekçilerine tıp eğitimi veren kurum sayısı sadece 6’ydı. Bir ücretlinin gününün yarısından fazlasının geçtiği üretim alanlarında ya da yakınlarında sağlık birimleri, dispanser, sanatoryum vb. organlar yok denecek kadar azdı. Bu hizmet elbette sadece tıbbi bağlamda değerlendirilemeyecek kadar basit değildir, çok yönlü olmalıdır. Bir işçinin sağlığı da yaşam ve çalışma koşullarının düzeyinden bağımsız değildir. İşçilerin yılın belli günlerinde dinlenebileceği, tatil yapabileceği tatil evleri, üretime katılan bebekli kadınların süt ihtiyacını karşılayacak süt merkezleri ya da işyeri kreş-anaokulları da yok denecek kadar azdı.
1913’te doğumla beklenen yaşam süresi 32 yılken, ölüm oranları ise %29’lara yükselmekteydi. Hastalıklarla mücadelenin en önemli ayağı olan “önleyici sağlık hizmetlerinin” gündem dışı olması 1910’da çiçek ve tifodan ölüm sayısının 1 milyonlara, 1914 sonrası veremden ölüm sayısının 2 milyonlara, bitlenme-sıtma-frengi gibi hastalıklara yakalananların sayısının 10 milyonlara erişmesine neden olmaktaydı. Fabrikalarda çalışan işçilerin hastalıklar sonrası ölüm hızı %82-87 ile tablonun en karanlık kısmıydı.
ÖLÜME TERK EDİLENLER İNSANCA BİR YAŞAM İÇİN İKTİDARDA
1917 Ekim Devrimi ile kapitalizmin emperyalizm çağında işçi sınıfı ve köylüler, bilimsel öğretinin ışığında tarihe yön verdiler. Üretim araçlarının özel mülkiyetini, toplumun çok küçük azınlığı olan, asalak bir şekilde toplumun zenginliği ellerinde bulunduran kapitalistlerden ve büyük toprak sahiplerinden aldılar. Bilim, sanat, sağlık, kültür, spor gibi yaşamın her alanının sömürenlerin çıkarlarına göre şekillenmesine “dur” demenin ve egemenliklerinden alınmasının yolu açılmaktaydı. Sağlık hizmeti ve hakkı da asli bir sorun olarak gün yüzündeydi. İlk resmi hamle 16 Ekim 1917’de Leningrad askeri devrim komitesine bağlı bir tren istasyonunda sağlık birimi kurulmasıydı. Bu sağlık biriminin inşası askerlere ilk müdahaleyi yapmaktan da öte geleceğin sağlık örgütlenmesi için eşiklerden biriydi. 13 Kasım 1917 Kararnamesi neredeyse 300 yıllık kapitalizmin o ana kadar gerçekleştiremediği bir muhtevaya sahipti. Bütün işçiler, kent ve kır emekçileri artık sigorta kapsamında “ücretsiz sağlık” hakkına sahipti. Sigorta neredeyse kişinin düştüğü tüm halleri (hastalık, vandalizm,vb.) kapsamakta, tüm maliyet işveren tarafından karşılanmakta, sigorta kurumları sigortalıların tam kontrol ve denetimine tabi olmaktaydı. Haziran 1918 Kararnamesi sağlık hizmetini pekişmesi, merkezi bir planla yürütülmesinin garantisiydi. Dünyada ilk defa bir devlet “Sağlık Bakanlığı” kurdu, bakan olarak Dr. Nikolai Semashko seçildi. Kararlar senitasyon önlemlerinin alınması, bulaşıcı hastalıklar ve alkolizmle mücadele, sağlık ve ilaç hizmetlerinin ücretsiz tanınması üzerineydi. Tüm sağlık hizmetlerinin merkezi devlet aygıtı ve Sovyetlerin egemenliğine geçeceğinin sinyaliydi.
İŞÇİ SAĞLIĞI İÇİN ÇALIŞMA YASASI
Toplum sağlığının sadece tıbbi alanla değerlendirilemeyeceği, çalışma ve yaşam koşullarının çok büyük etkide bulunduğu göz önüne alınarak 1918’de “İşçi Sağlığını Koruma Yasası” yayınlandı. Yasa işçilerin haftada 5 günden, günlük 8 saatten, bazı üretim alanlarında 7 saatten fazla çalışmasının yasaklığını ileri sürdü. Yılda 1-2 aylık izin hakkına sahip olan işçiler bu zaman diliminde kendisine ve ailesine vakit ayıracak hizmetlere de rahatlıkla ulaşabiliyordu. 18 yaşının altında gönüllü olarak çalışan genç işçiler tehlikeli işlerde, 16 yaşının altındaki kimse ise hiçbir alanda çalışamazdı. Sovyet iktidarı kurulduğu günden itibaren sağlık alanında alınan kararların birçoğunda “önleyici sağlık hizmetlerinin” altı çizildi. Bulaşıcı hastalıklar yayılmada ivme kazanmadan müdahale edilebilecek bir perspektif yasaya hakim oldu, iş yerlerinde sağlık birimleri üzerinden garanti altına alındı. İşe yeni girenin ilk muayenesi ve aşısı, 3-4 ayda bir periyodik muayenesi, hastalananın takibi gibi işyeri sağlık birimlerinin görevleri uygulamada görülmekteydi.
SBKP 1919’daki 8. Kongresi şöyle diyor: “Parti, toplum sağlığını koruma çalışmalarını esas olarak hastalıkların gelişmesini önlemeyi amaçlayan, yaygın sağlık ve hijyen önlemlerini yürütmek üzere temellendirmiştir.” Kongreden çıkan çizgi toplumsal hayatta karşılık buldu. 1920’de sanayi bölgeleri yerleşim yerlerine mesafeli bir şekilde planlandı. 1922’de çalışanların bir kısmının sağlık eğitimi alan gönüllü işçilerden oluştuğu işyeri sağlık birimleri yaygınlaşmaya başladı. 1923’te ise Meslek Hastalıkları Araştırma Enstitüsü kuruldu. 7-8 yıl öncesine kadar neredeyse yok denecek kadar az olan sağlık kurumları ve hizmet organları o yıllarda ulusal ve yerel ayakları olmak üzere inşa ediliyor, milyonların yaşamına dokunuyordu. O yıllarda sağlık hizmetini sadece bir grup profesyonelin sorumluluğu gibi görmeyip her kademesinde rol alan işçiler, yıl 1936’ya geldiğinde coğrafyanın en ücra köşelerinden en büyük kentlerine kadar milyonlarca mektup aracılığıyla taleplerini dile getiriyor, 1936 Anayasası’nı inşa ediyorlardı. Tarih, görülen en demokratik anayasaya tanıklık ediyordu. Çalışma süreleri daha da kısaltıldı. Anne ve çocuk sağlığı haklarının devlet tarafından korunarak, hamilelik süresince tam ücretli izin ve yaygın bir doğumevleri, kreş ve anaokulları ağı ile güvence altına alındı.
ÖRGÜTLÜ BİR HALK, ÖRGÜTLÜ BİR SAĞLIK
Sağlık örgütlenmesi en üstte Sağlık Bakanlığı ile başlayan piramit altında tek tek SSC’lerin Sağlık Bakanlıkları, altında 1-1.5 milyonluk nüfusa bakan İl Sağlık Örgütleri (Oblast) ,altında 70.000-150.000‘lik nüfusa bakan Bölge Sağlık Örgütleri (Rayon), altında ise 3500-65.000’lik nüfusa bakan İlk Basamak Birimleri (Üçhastok) biçiminde örgütlenmiştir. Hizmetler piramit içinde entegredir. Her kademede önleyici ve tedavi hizmetlerinin, çevresel ve bireysel hizmetlerin, tıbbi ve sosyal hizmetlerin entegrasyonu ilkesi hakimdi. Bu piramitte yatay ve dikey geçişler mümkün kılındı. Yatay geçişler, halkın Sovyetler üzerinden doğrudan müdahale tasarrufuna sahip olması; dikey geçişler tıp profesörlerinin dahi ilk basamaklarda çalışma zorunluluğuydu. İlaç üretimi ve dağıtımında da piramit işlev sahibiydi. Yerel birimler plan önerilerini ileterek, merkezi kararlar alınmasını mümkün kıldı. Paralel olarak ilaç üretim ve dağıtımında İşçi Delegeleri Sovyetleri her kademeyi denetleme yetkisine sahipti. Sağlık hizmetinin ilkeleri; önleyici sağlık hizmetinin tedavi ile birlikteliği, devlet tarafından karşılanması, tamamen devlet hizmeti olması, halkın sağlık sisteminin geliştirilmesinde rol oynaması şeklinde belirlendi. Entegrasyon sadece kendi içinde değil dışında,5 yıllık ulusal ekonomik planın dalları olan sanayi, tarım, gıda, teknoloji, eğitim, sosyal politikalar ile birlikte sağlanıyordu. Sağlıkta kalkınma, Sovyetlerin genel kalkınma planından bağımsız değildi.
EKİM’LE YETİŞEN NESİLLER
Sovyetler’deki sosyalizm deneyimi burjuva devletinin “yük” olarak gördüğü, en temel vatandaş haklarından bir olan eğitimi her alanıyla parasız hale getirerek bu aldatmacayı ve burjuva devletinin maskesini düşürdü. Yeni insanı inşa etmek üzere bilimsel bir eğitim savunuldu. Bu eğitim modeli “16 yaşına kadar bütün çocukların parasız, zorunlu ve politeknik eğitimi; derslerle çocukların toplumsal-üretim çalışmaları arasında sıkı bir ilişkinin kurulması’’ olarak tarif ediliyordu.” Öğrencilerin gıda, giyecek ve öğrenim ihtiyaçlarının devletçe karşılanması’’ anayasal olarak garanti altına alındı. Kilisenin devletle olan bağının kesilmesi, bu nedenle doğrudan okulların da ilişkisinin kesilmesi; dogma, hurafelerin etkisinden kurtulan, bilimsel bir eğitim müfredatının, hak ve hizmetinin kapılarını araladı. Sovyetler Birliği vatandaşı olan her çocuk ve genç eğitim hakkına eşit, parasız, dolaysız bir şekilde ulaştı. Okuma-yazma oranları bu politikalarla birlikte yükselişe geçti.
Sosyalist eğitim modeli, geleceğin sağlık emekçilerinin eğitim-öğretim yaşamlarında birçok yönden olumlu etkiledi. Halk sağlığının güvencesi, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın gelişimi ilkesiyle eğitime başlayan öğrenciler, kapitalist ülkelere kıyasla nitelikli ve daha yoğun bir tıp eğitimine erişebildi. Öğrencilerin eğitim süresi içinde günlük harcamaları dahil tüm masrafları devletçe karşılandı. Mezun olan sağlıkçılar 3 yıl boyunca kırsalda çalışmak zorundaydılar. Doktorlar mezun olmakla eğitimlerini ara vermiyor, kırsalda çalışanlar 3 yılda bir, kentlerde çalışanlar 5 yılda bir eğitim programına tabi oluyorlardı. Halk sağlığı eğitimleri günlük olarak yerelleşen bir planla doğrudan doktorlar tarafından yapılıyordu. Genel kalkınma planındaki bütünsellik ve eğitim-sağlık entegrasyonu bu şekilde somutlaşıyordu.
Kaynaklar:
Şükran Doğan(2020) Sovyetler Birliği’nde Sağlık Hizmetleri, Teori ve Eylem-Ocak sayısı
Sir Arthur Newsholme, John Adams Kingsbury (1932-1933),Kızıl Tıp, Yazılama Yayınevi
Dr. Gazanfer AKSAKOGLU, Sosyalist Ülkelerde Sağlık Örgütlenmesi, Toplum ve Hekim dergisi
Özlem Özkan(2003),Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Sağlık Hizmetleri, Toplum ve Hekim-Cilt 18,Sayı 1
Lenin, Stalin ,Gençlik Üzerine, Evrensel Basım Yayın