Evrensel Genç Hayat mülteci ve işçi gençlerle canlı yayın gerçekleştirdi. Yayında özellikle koronovirüs ve sağlık hizmetleri, çalışma koşulları ve mültecilik statüsü konuşuldu. Gerçekleşen canlı yayında mülteci statüsü, vatandaşlık ve kimlik talebini dile getirildi, bunlar olmaksızın hiçbir haktan ve hizmetten yararlanılamadığı, hastaneye bile gidilemediği belirtildi.
23 yaşındaki Mert, Suriye’den 7 sene önce göçmüş, birçok farklı alanda ve şehirde çalışmış, tekstil ve kuaförlük de bunlardan. “İstanbul’da yatacak yerim yoktu, param yoktu. Tekstilde çalıştım, 20 gündür hiç çalışmıyoruz her yer kapalı, her zaman evde kalın diyenler oluyor. Az biriktiğimle su süreçte dayandım ama iki gün daha dayanamayacağım ev kira geldi, para bitti, koronadan ölmesem açlıktan ölürüm.” diyen Mert Suriye’deyken aslen oyunculuk ile uğraşıyormuş. Burada ne vatandaşlık ne kimlik alabildiği için gelen iz sözleşmelerini imzalayamıyor, noterde onaylatamıyormuş. “Yaklaşık beş buçuk yıldır Türkiye’deyim. Geçici Kimlik çıkartmak için aylarca uğraştım. Devlet memurları o kadar ırkçı ve keyfi davranıyorlar ki… Bir devlet memuru, 3 günde bir gel bana selam ver, 3 ay sonra kimlik alırsın diye dalga bile geçti benimle. Kimliksiz hastaneye gidemediğim içi en ufak gribi bile günlerce atlatamadığım oldu” oldu diye belirtirken aslında bütün sorunların Suriyeliler açısından nasıl daha daha ağırlaşan biçimlerde yaşandığını ortaya koydu.
"SAĞLIKLI BESLENMEZKEN NASIL BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ GÜÇLENDİRECEĞİZ"
“Korona için bağışıklık sistemini güçlendirmek lazım diyorlar. Sağlıklı beslenmezken bu nasıl olacak. Maskeleri sürekli değiştirmek lazım diyorlar, bir mülteci bunu karşılayamaz, alabildiğimiz bir taneyle idare ediyoruz.” Bu sözler aslında hem mülteciler hem de Türkiye’deki vatandaşlar açısından salgının sınıf gözettiğinin gözler önüne seriyor. Farklı milliyetlere mensup işçi ve emekçiler yeterli önleme, sağlık hizmetine ulaşamıyor, bunu karşılayamıyor. “Sokağa çıkma yasağı diyorlar, zaten niye sokağa çıkacakmışım? İş zaten yok, cebimde para yokken markete niye gideyim. Ben eczaneye sordum, bir vitamin 50 lira, param olmadan eczaneye gidip ne yapayım?” Tabii bütün bu zorlukların bir mültecinin hayatına olan sirayeti çok daha yıkıcı ve derin hissediliyor.
“Arkadaşlar, eskiden evet yeni gelen insanlardık bu ülkeye. Ama artık en yeni Suriyeli 6 yıldır burada. Kimliklerimizi istiyoruz, vatandaşlık istiyoruz. Burada insan olarak yaşamak istiyoruz. Hala yabancıyız, hala dışardanız. Birbirimize alıştık artık, burada birlikte yaşıyoruz. Korona için maddi yardım istiyoruz, bize evden ödeme yapabilirsiniz diyorlar, zaten paramız yok ama asıl kimliğimiz olmadığı için banka kartımız yok, nasıl ödeme yapacağım evden çıkmadan? Şu durumda herkesin herkese ihtiyacı var. Kasa boş diyorlarsa da taksitlendirilecek bir borçlanma yaratsınlar, benim devletten başka para isteyecek kimsem yok.”
SAYA İŞÇİSİ AHMET OSMAN YAŞADIKLARINI ANLATTI
Koronavirüs sınıf gözetmeden vücudumuza girebiliyor ancak mücadele kesinlikle sınıf gözetiyor diyerek ikinci katılımcıya bağlanıldı. Adana’da Saya işçisi olan Ahmet Osman bu süreci değerlendirirken “Mülteci bile değiliz tabii. Çünkü mültecinin belirli hakları var. Devletten bir yardım gördüğümüz yok. Ayakkabının ham maddeleri Çin’den geliyordu, onlar durdu, Flo, LcWaikiki, Defocta gibi büyük markalar direkt siparişlerini durdurdu. Sigortalı da değiliz tabii. Biriktiğim para ile yaşıyorum. Haklarımı isteyince, vatandaş değilsin diyorlar, ama ödemeler gelince herkes para istiyor” sözlerini sarf etti. Özellikle bu süreç öncesinde bazı doktorların Suriyelilere bakmaktan imtina ettiğini belirtirken bazı sağlık hizmetleri için eczanelerden yardım aldıklarını dile getirdi.
METAL İŞÇİSİ MEHMET: İLK GÖZDEN ÇIKARILAN MÜLTECİ İŞÇİLER OLUYOR
Üçüncü konuşmacı ise Suriyeli değil ama onlarla dirsek dirseğe çalışıp ekmeğini kazanan bir metal işçisi. Kayseri’den katıldığını belirten 23 yaşındaki Mehmet “Ucuz çalıştırırken çalıştırıyorlar Suriyelileri ama bu korona sürecinde ilk onları çıkartıyorlar. İşverenlerin ne kadar vicdanlı olduğunu çalışan herkes zaten biliyor(!). Ucuz çalıştırırken çok güzel çalıştırıyorlar, en ufak şey ilk gözden çıkartılan onlar oluyor. Devletimiz Suriyelileri buraya getirdiyse, o zaman bakmakla yükümlü. Ne sağlıktan ne herhangi bir haktan yaralanabiliyorlar.” diyerek çalışma arkadaşlarının durumunu aktardı. Kendi fabrikalarında yaşananları paylaşan Mehmet “Bizde iki Suriyeli ücretsiz izne gönderildi. Çağırıp çağırmayacakları belli değil ama bence çağırmazlar. Suriyeliyse hem bir adım geride” diyerek Suriyeli mültecilerle dayanışmamız gerektiğini belirtti. “Biz hakların, insanların kardeşliğinden yanayız. İşçilerin nereli olduklarının bir önemi yok. Biz bir araya gelirsek hem Suriyeli hem tüm işçilerin dertlerine deva olabilir.” sözleriyle birlikteliğe vurgu yaparken kendi çalışma koşullarını ise şöyle aktardı: “Ben çalışmaya devam ediyorum. Haftalık 30 saati çalışıyoruz diğer günler ücretli olarak izne çıkıyoruz. Genç işçiler genellikle ailelerine bulaştırmaktan çok korkuyor. Ben de öyle. Ama evde çalışan tek kişi olduğum için yapacak bir şey yok. Ben haftada 3 gün 30 saati tamamlamak zorundayım. Bütün bütçeler Kanal İstanbul gibi projelerle harcandı, bize kalmadı.”
Yayın üç katılımcının bu sözleriyle sona ererken mültecilerin salgın günlerinde yaşam hakkının faydalanamadıkları hizmetlerle, ücretli izin uygulamasının ve devlet desteğinin yoksun oluşuyla diğer bütün işçi ve emekçi kesimlerle birlikte tehdit altında olduğunu gözler önüne sererken, Suriyeli mültecilerin de bu durumu daha ağır koşullarda yaşadıklarını ortaya koydu. Yayın biz izleyenlere ise, virüsle mücadelenin sınıfsal pozisyonunu bir kez daha hatırlatırken katılımcıların ısrarlı oldukları birliktelik ve dayanışma vurgusu hafızalarımızda yer edindi. (EVRENSEL GENÇ HAYAT)