Sırtlarından 77 katlı binalar yükselenlere düşen
"hani şimdi bizim soframıza haftada bir et gelir ve çocuklarımız işten eve sapsarı iskelet gelir…" -Nazım Hikmet
Kaynak: Max Pixel
hani şimdi bizim soframıza haftada bir et gelir
ve çocuklarımız işten eve sapsarı iskelet gelir…
Nazım Hikmet bu dizeleri yazdığında 20. yüzyılın başları idi. Üretenlerin ve onların sırtlarından yükselen 77 katlı binaların dizeleri, 21.yüzyılın başlarında güncelliğini korumaya devam ediyor. Çünkü üretenler üretmeye, üretenlerin sırtlarından yüzlerce katlı binalar yükselmeye, çarklar dönmeye devam ediyor. Bu dizelerin yazıldığı tarihten bu yana çok gelişme, çok olay yaşandı. 2000, 2010 ve 2020’li yıllara tanıklık eden genç kuşaklar Türkiye’de pek çok şey gördü. Şifreli sınavlar, Gezi eylemleri, Yolsuzluk davaları, şaibeli seçimler, darbe girişimi, patlamalar…
Neredeyse her gelişmeden sonra “hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” değerlendirmeleri yapıldı. Birçoğundan sonra değişiklikler yaşanmadı değil. Ama aslında her şey aynı düzende sürmeye devam etti. Çarklar dönmeye, burjuva hükümetlerin kendi sınıf çıkarları için attıkları adımlar gençliği sıkıştırmaya devam etti.
“HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK” MI?
Şimdi yalnızca Türkiye’yi değil tüm dünyayı etkileyen bir virüs salgını yaşanıyor ve yine “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” değerlendirmelerini duyuyoruz. Bugünden büyük kapitalist ülkeler başta olmak üzere siyasi iktidarların aldıkları tedbirlere, emekçi yığınların ve gençliğin yaşamlarının nasıl etkilendiğine bakarsak “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” denilebilir mi? Toplumsal yaşamda meydana gelen her gelişme kuşkusuz bir takım değişiklikler yaratır. Bu meydana gelen gelişmelerin ve yarattıkları sonuçların çoğu zaman bizlerin yaşamının dışında meydana gelen, birbirinden bağımsız gelişmeler olarak görünürler. Ya da böyle servis edilir ve tartışılırlar. Kapitalizmin dizginsiz kar hırsının dünya halklarını mahkum ettiği sağlıksız koşullar ile dünya çapında yayılan bir salgın karşısında en gelişmiş kapitalist ülkelerin bile sınıfta kalması doğrudan birbirine bağlıdır oysa.
Tıpkı bir işçi gencin geçinememesi ile Hacı Sabancı’nın yalısının bahçesinden attığı karantina fotoğrafının doğrudan birbirine bağlı olması gibi. Her akşam açıklamalar yapan özel hastane sahibi sağlık bakanının “izolasyon önemli” açıklamaları ile her sabah işe gitmek zorunda olan milyonların yaşamının doğrudan bağlılığı gibi.
Sınıflı toplumlarda meydana gelen her gelişme en temel iki sınıfın arasında sürmekte olan mücadelenin seyrine göre belirlenir. Gelişmelerin alacağı biçim, yarattıkları etkiler, ortaya çıkan değişimler de işte bu mücadelede güçlü olanın tarafına göre seyreder. Covid-19 salgını sürecinde burjuva hükümetlerin ülke içinde ve dışında uyguladıkları sermaye politikaları da bahsettiğimiz seyrin birer sonucudur. İşte Türkiye’den bir örnek: Nazımın dizelerinde bahsettiği 77 katlı binaların yerini bugün gökdelenler, siteler aldı. AKP hükümeti açıkladığı ekonomik tedbirlerde bu yapıları inşa eden büyük müteahhitlere 100 milyar TL’lik destek verdi.
İŞTEN EVE SAPSARI İSKELET GELENLERİN PAYI
Peki ya işten eve sapsarı iskelet gelenlerin payına düşen?
20 yaş altı gençler sokağa çıkmasın dendi. Ama işçi gençler hariç! Çünkü 100 milyar liralık desteği alanların, dizginsiz sömürüsüne de garanti gerekiyordu. Halkın sağlık hizmetlerine ulaşımını kolaylaştıracak, sağlık hizmetlerini iyileştirecek, “izolasyon” planlarını emekçiler için de mümkün kılacak düzenlemeler gelmedi. Patronlara verilen desteğin yanında devede kulak bile olamayacak miktarlar konuşuldu. O miktarlar da halktan toplanacak bağışa bağlandı!Son dakika sokağa çıkma yasağı, ortaya çıkan görüntüler, tek adam yönetiminin çadır tiyatrosunu aratmayacak istifa draması… Covid-19 cephesinde patronlar ve onların hükümeti kendi çıkarları için bastırıyorlar.Nazım, çok bilindik “güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler” dizeleri ile bitirir bu şiiri.Milyonlarca genç şimdilerde baharın güneşli günlerini kapitalizmin karanlık koşullarında geçiriyor.“Hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması” için iki temel sınıf arasında süregiden çatışmanın Covid-19 cephesinde bizim lehimize olacak, bizim sınıfımızın lehine olacak sonuçları kazanabilmek için Türkiye gençliğinin bu cephenin koşullarına uygun bir mücadeleyi örgütlemesine ihtiyaç var.20. yüzyılın işten eve gelen sapsarı iskeletleri, 2020’nin sokağa çıkma yasağından muaf işçi gençleri ise “hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması” için Covid-19 cephesinde burjuva hükümetlerin uygulamalarına boyun eğmemek artık yaşam hakkını savunmak gerekiyor!