16 Nisan 2020 00:26

İşçi mektubu: Bizden istendiği gibi, vakaların lokal kaldığı yalanına sarıldık!

"Elimizin nasır tutması yeter sanıyorduk, meğer idarecilerin aklı, kalbi nasır tutuyormuş ve bizim döktüğümüz alın teri yetmiyormuş ekmek kazanmamıza..."

(Arşiv) Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Gölcük Tersane Komutanlığından bir işçi
Kocaeli

Ben Gölcük Tersane Komutanlığında çalışan bir işçiyim. Öncelikle çalışma şeklimizden bahsedeyim. Böylece, yaşadığımız salgın sürecinde benimle beraber çalışan işçi arkadaşlarımın, kendileri ve aileleri için her geçen gün tedirginlikleri ve korkularının neden katlanarak arttığını daha iyi anlayacaksınız.

Mekanik, elektronik, planlama gibi birçok işin iç içe geçtiği bir bölümde sürekli birbiriyle iletişim ve temas halinde olan, geçtiğimiz 22 Aralık tarihinde burada çalışan işçilerin ürettiği yeni tip denizaltının havuza çekilme töreninde Cumhurbaşkanı dahil kürsüye her çıkanın yere göğe sığdıramadığı işçileriz biz. Bu kadar iç içe çalışma nedeniyle başa gelebilecek en kötü şey, dünya ile beraber bizim de gündemimize girdi.

Türkiye’de Kovid-19 vakalarının görülmesiyle yakın tarih olan 22 Mart’ta işyerimizde ilk vaka ortaya çıktı. Peşine aynı bölümde çalışan 5 arkadaşımızın daha pozitif olduğu bilgisiyle sarsıldık. Bir an nasıl iç içe çalıştığımızı unutmaya çalışarak, kendimize züğürt tesellisi vererek sürekli “lokal” kaldığı yalanına sarıldık ve pozitif çıkan arkadaşlarımızın iyileştiği haberleri biraz daha bizi bu yalanın doğruluğuna ikna etmeye başladı.

Bu süreçte aynı birimde çalışanlar 14 gün idari izne ayrıldı ve kullandıkları servisi kullananlar da aynı şekilde işlem gördü. Halbuki bizden istendiği gibi “aynı gemide” olduğumuzu unutuvermiştik. Daha sonrasında değişik birimlerden pozitif vaka haberleri gelmeye başlayınca tedirginliğimiz ve korkularımız artmaya devam etti. Tabii çalışmalarda iş kazası riskini arttıran bir psikolojiyle karşı karşıya kalmış duruma geldik. Bir gemi bakımı için seçilen ekipte hiçbir semptom belirtisi göstermeyen 3 arkadaşımızda virüs testinin pozitif çıkışı ise bütün gerçekliği suratımıza vurdu.

Evde bulunan yaşlılarımızın katili olmak, çocuklarımıza ömür boyu kronik rahatsızlık yaşatmak, komşularımızı zehirlemek ve bunun vicdan azabıyla yaşamak bizim ekmek kazanmak için ödeyeceğimiz bedelmiş. Halbuki elimizin nasır tutması yeter sanıyorduk, meğer idarecilerin aklı, kalbi nasır tutuyormuş ve bizim döktüğümüz alın teri yetmiyormuş ekmek kazanmamıza...

ÖNCEKİ HABER

Hak-İş yeni ekonomi paketinden ücretsiz iznin uygulamasının çıkarılmasını istedi

SONRAKİ HABER

Yıldız Entegre işçisi: Salgınla boğuşmuyormuşuz gibi üretim neden düşük diyorlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa