16 Nisan 2020 00:00

Bastırılan geri döner

Narsisistik travmalarımızı toplumsal bilinçdışımıza mı bastırdık? Öyleyse Covid-19 salgınından kaynaklanan tekinsizlik toplumsal bilinçdışına bastırdıklarımızın geri dönüşü olarak tanımlanabilir mi?

Michelangelo Caravaggio'nun Narcissus eseri

Halis Ulaş
Halis Ulaş

İnsanlığın narsisistik tarihinin üç büyük travma ile sarsıldığı söylenir. İlk travmatik sarsılma Kopernik’in dünyanın evrenin merkezinde olmadığını, hatta dünyanın evrenin içinde yüzen minnacık sıradan bir gezegen olduğunu göstermesi ile gerçekleşmiştir. İkinci travmatik sarsılma Charles Darwin’in evrim kuramıyla insanın canlılar dünyasının merkezinde olmadığını, hatta insanın diğer hayvanlardan farksız biçimde evrimleşen bir tür olduğunu göstermesiyle gerçekleşmiştir. Üçüncü sarsılma ise Sigmund Freud’un bilinçdışını tanımlaması ile aslında insanın bırakın evrenin ya da canlılar dünyasının merkezinde olmasını, kendi bilincinin ve davranışlarının bile tam olarak sahibi olmadığını göstermesiyle gerçekleşmiştir. 

İnsanların yaşadıkları büyük travma ve kayıplarla uygun olmayan baş etme yöntemlerinden biri de inkardır. Böylece insanlar travma ya da kayıp hiç yaşanmamış gibi unuttuklarını sanarak yaşamlarını sürdürebilirler. İnsanlık tarihindeki bu üç travmatik sarsılmaya neden olan bilgiler son 5 yüzyıl içerisinde ortaya çıkmıştır. İnsanlık tarihi açısından oldukça kısa bir zaman dilimi sayılabilecek 500 yıllık tarihsel gelişmelere baktığımda; insan türü olarak topluca bir inkarın içerisinde miyiz ya da bu bilgileri unuttuk mu diye düşünmeden edemiyorum.

Henüz evrenin derinliklerine yolculuk edecek teknolojik gelişime -neyse ki- sahip olamadığımız için sadece yakın çevremize uydular ve uzay araçları gönderecek kapasitede bir kirlilik yaratabiliyoruz. Ancak yer küreyi düşündüğümüzde; insanlık olarak elimizden geleni ardımıza koymuyoruz. Ozon tabakamızı deliyoruz; sularımızı, toprağımızı kirletiyor ve yok ediyoruz; ormanlarımızı kesip yerine beton dolduruyoruz, kendi türümüz ve türümüz dışındaki canlıların soylarını tüketmek için elimizden geleni yapıyoruz. Oysa ne evrenin ne de dünyanın merkezinde olmadığımız bilgisine sahibiz. Ama sanki unutmuşuz, bilinç düzeyimizden uzaklaştırmışız ya da başka bir ifadeyle bastırmışız gibi yapıyoruz. 

Sigmund Freud insanın kendi bilincinin ve davranışlarının bile tam olarak sahibi olmadığını işaret ederek bastırma kavramını psikanalitik teorinin bir parçası olarak geliştirmiştir. Bu çerçevede bastırma; bir düşüncenin, yaşantının ya da duygunun kişi için çok acı verici olduğu durumda, kişinin bilincinde olmadan bir savunma mekanizması olarak bu bilgiyi bilinçdışına itmesi ve varlığından haberdar olmamasını ifade eder. Düşünce, yaşantı ya da duygular bilinçdışına bastırılsa bile hala davranışlarımızı etkileyebilme kapasitesine sahiptirler. Bu nedenle kişi davranışlarına etki eden şeyin varlığından veya bu etkinin kendisinden haberdar değildir. Hatta güzel bir aldırmazlık içerisindedir. Ancak bastırılan geri döner. Örneğin bastırılan bir düşünce, yaşantı ya da duygu fizyolojik olarak saptanabilen bir neden olmaksızın bir kişiyi kör edebilir ya da felç ederek kötürüm bırakabilir.

İnsanlık tarihimizdeki narsisistik travmalarımıza neden olan bilgileri ne yaptık acaba, toplumsal bilinçdışımıza mı bastırdık? Böylece evrenin, dünyanın ve doğanın merkezinde olduğumuz yanılsamasıyla ne istersek yapabileceğimizi mi düşündük? Ama belki de bireysel olarak bastırılanın anlayamadığımız bir şekilde geri dönerek bizi kör etmesi ya da kötürüm bırakması gibi, toplumsal olarak bastırılan da geri dönüyordur. Eğer öyleyse insanlığın şu anda yaşadığı Covid-19 salgınından kaynaklanan tekinsizlik toplumsal bilinçdışına bastırdıklarımızın geri dönüşü olarak tanımlanabilir mi?

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI