20 Nisan 2020 00:35
Son Güncellenme Tarihi: 20 Nisan 2020 10:03

Agamben sadece yanıldı mı? Yoksa daha fazlası mı?

"Politik/teknik tedbirin egemenin içsel eğilimi gibi bir güce havale edilmesi ile koronavirüsün Amerikan ya da Çin komplosu olarak yorumlanması arasındaki mesafe düşünülenden daha kısadır."

Fotoğraf: Haluk Satır/AA

Paylaş

Arif Koşar

11 Eylül’ün ardından “terörist”leri tespit etmek ve saldırıları önlemek üzere alınan askeri, istihbari, sosyal ve politik önlemlerin bir kısmı giderek günlük hayatın normları haline getirildi. İstisnai durum genelleşti. İtalyan düşünür Giorgio Agamben’e göre sürekli İstisna Hali, Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana iktidarın genel kuralı olmuştur. Mülteci kampları ve Guantanamo hapishaneleri ile Auschwitz arasında süreklilik vardır.

Bu sürekliliğe Coronavirüs karantinası ve kısıtlamalarını eklemek mümkün mü?

Agamben’e göre kesinlikle. 26 Şubat 2020’da yazdığı makalede şöyle diyor:

“Bu kısıtlamaların İtalya Ulusal Araştırma Konseyi’ne göre her sene etkisi altında kaldığımız grip vakalarından pek de farklı olmayan normal bir grip tehdidi karşısında epey ölçüsüz olduğu barizdir. Terörizmin istisnai önlemler almaya bahane olarak kullanılma ihtimali tüketildiğinde, bir salgın icat etmenin her türlü kısıtlamanın ötesinde böylesi önlemleri genişletmeye ideal bir bahane olduğu pekala söylenebilir.

“İdeal bir bahane”! Yazının yazıldığı tarihte İtalya’da bilinen vaka sayısı 400, ölüm sayısı 12 idi. Agamben’in tüm uyarılara rağmen salgının boyutlarını henüz kavrayamamış olduğu düşünülebilir. Ancak İtalya’da durumun oldukça ağırlaştığı, bilinen vaka sayısının 31 bine, ölüm sayısının 2 bin 503’e yükseldiği 17 Mart 2020 tarihinde yazdığı makalede temel fikri değişmemişti: 

“Geçmişte daha ciddi salgınlar oldu ama hiç kimse bu nedenle şimdiki gibi acil bir durum ilan etmeyi düşünmedi.”

Agamben, içinden geçilen süreci “normal bir grip” ya da geçmişteki bir salgın gibi değerlendirdiği için alınan önlemleri de aşırı buldu. Bunları iktidarın biyolojik yaşam üzerinde kontrolü tezi çerçevesinde eleştiri konusu yaptı:

“Ülkeyi felç eden panik dalgasının gösterdiği ilk şey toplumumuzun artık çıplak hayattan başka bir şeye inanmadığıdır.”

Ve yeniden istisna haline atıfla:

“Salgının net bir şekilde ortaya çıkmasına neden olan ve ilkinden daha az rahatsız edici olan diğer şey, hükümetlerin bizi bir süredir alıştırdığı ‘istisna durumların’ normal koşullar haline gelmesidir.  … Aslında ‘güvenlik nedenleri’ denilerek özgürlüğü feda edilen ve bu nedenle kendisini yıllarca süren korku ve güvensizlik durumunda yaşamaya mahkûm eden bir toplumda yaşıyoruz.”

ÇIPLAK HAYAT VE BİYOPOLİTİKA

Agamben için salt biyolojik yaşamla tanımladığı çıplak hayat her zaman iktidarın konusu olmuştur.* Ona göre modern devletin biyolojik hayatı kendi hesaplarının merkezine yerleştirmekle yaptığı, bu tarihsel olguyu teyit etmekten başka bir şey değildir. Dolayısıyla egemen iktidar biyopolitik bir iktidardır.**

Agamben’e göre istisna hali çıplak hayatın kontrol altına alınmasının araçlarından birisidir. İstisna hali oluşturulduğunda hukuk askıya alınır. Öte yandan bu tür bir olağanüstü hal aynı zamanda hukuken de tanımlanmıştır. Yani hem hukukun içindedir hem de hukukun askıya alınmasıdır. İstisna, egemenliğe aykırı değil aksine ona içseldir. Karşıt olan önce dışlanır (düşmanlaştırılır), ancak bu dışlama ile aynı zamanda kapsanır ve kontrol altına alınır. Bu dışlamada, özellikle kapatma pratikleri yoluyla insanın politik/sosyal hayatı çıplak hayata indirgenir. Agamben’e göre egemenlik ilişkisi kendisini en açık biçimde insanların biyolojik yaşamlarını sürdürme ile yetindikleri mülteci ya da toplama kampları gibi kapatma pratiklerinde gösterir.

Agamben koronovirüs krizini bu kuramsal bağlamda değerlendirir. Evlere kapanma, “sosyal mesafe” kuralı, insanların yüz yüze görüşememe vb. sınırlamaları bir nevi kapatma pratiği olarak görür. Hayatın gerçek olgularına bakmak yerine ona kendi kuramsal çerçevesini dayatmaya çabası, başka bir deyişle dogmatizmi, koronavirüs krizini doğru biçimde analiz etmesine engel olur. Agamben’in yanılgısının nedenlerini anlamak için üç temel nokta üzerinde durulabilir.

TAM İZOLASYONA KARŞI ÇIKMA KÖRLÜĞÜ

İlk olarak; Agamben’e göre, İtalyan hükümeti tarafından alınan sokağa çıkma yasağı ve bireysel izolasyon gibi kısıtlamalar koronavirüs bahanesiyle hükümetin yarattığı istisna hali uygulamalarıdır. İnsanların sosyal ilişki ve varlıklarını çıplak yaşama indirgeme girişimidir. “Ülkeyi felç eden panik dalgasının gösterdiği ilk şey toplumumuzun artık çıplak hayattan başka bir şeye inanmadığıdır.” Tam izolasyon gibi önlemlerin bilim insanları ve örgütleri tarafından önerilmiş olması da, olsa olsa çıplak yaşam üzerinde biyopolitik egemenliğin tesis edilmesinde bilimsel söylemin kullanılmasıdır.

Elbette kendi müstakil konağında yaşayan bir milyonerle kenar mahallede oturan emekçinin evde kalması arasında büyük bir sınıfsal farklılık vardır. Her türlü ‘bilimsel’ ya da ‘teknik’ kararın politik bir niteliği ve sonucu olduğu açık.

Peki, bu durumda koronavirüs salgını karşısında bilim insanlarının tam izolasyon çağrıları nasıl değerlendirilmeli?

Agamben, salgın karşısında alınması gereken -elbette politik de olan- bilimsel/teknik önlemleri, iktidarın biyopolitikasının bir unsuru olarak okuyup reddediyor. Bilimin söyleme, iktidarın her türlü uygulamasının çıplak yaşam üzerinde egemenlik girişimine indirgenmesi biçimindeki dogmatizm, Agamben’in böyle hayati bir önlemin bile önemini kavramasına engel oluyor. Oysa sendikalar ve ilerici örgütler evde kalma çağrısının politik niteliğini de göz önünde bulundurarak, ücretli izin ve işsizlere temel gelir sağlanması talebiyle birlikte yaşama geçirilmesini talep ediyor. 

HÜKÜMETLERİN PEK DE GÖNÜLLÜ OLMADIĞI İSTİSNA HALİ!

İkincisi, Agamben’in kuramsal yaklaşımının aksine koronovirüs salgını ile ortaya çıkan istisna hali, iktidarların pek de istediği bir istisna değildi. Sokağa çıkma yasağı ve üretimin durdurulması konusunda hükümetler uzun süre ayak diredi. En otoriter olanları dahi çoğu hükümet, insanları evlerine kapatıp yaşamı çıplak yaşama indirgeme “bahane”si ellerine geçmişken bunu ya kullanmadı ya da ancak salgın iyice ayyuka çıktığında ve önlem almak için oldukça geç kaldıklarında bu kararları aldı.

Örneğin Türkiye’de bilim insanları ve emek örgütleri, Agamben’e göre sosyal hayatı çıplak hayata indirgeyecek bir “kapatma” pratiğini, güvenceli ve zorunlu bir izolasyon talebini dile getiriyor. “Egemene içsel olması”na rağmen hükümet bu talebi ısrarla görmezden geliyor, kapatma pratiği ile hayatı çıplak yaşama indirgeme fırsatını elinin tersiyle itiyor. Biyopolitik bir fırsatı göz göre göre kaçırıyor! Cumhurbaşkanı Erdoğan bunun nedenini şöyle açıklıyor:

“Türkiye olarak … üretimi, ticareti, istihdamı, ekonomiyi canlı tutma mecburiyetimiz var.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi “üretimi, ticareti, istihdamı, ekonomiyi canlı tutma mecburiyeti”, onu Agamben’in kaygı duyduğu ve nüfusun büyük bir kısmının izolasyonunu sağlayacak biyopolitik uygulamalardan uzak tutuyor. Çünkü Erdoğan, diğer hükümetler gibi, yönetim faaliyetlerini gerçekleştirdiği ülkedeki hayatın kapitalist üretim temelinde sürdüğünü; insanların çalışması, değer üretimi ve işleyen bir piyasa olmaksızın kapitalizmin temel yasası olan sermaye birikiminin sekteye uğrayacağını ve olası büyük bir ekonomik krizi görüyor.

İtalya’da da durum Türkiye’dekinden çok farklı değildi. Salgın hızla yayılmasına rağmen hükümet uzun süre ekonomiye zarar vereceği kaygısıyla zorunlu izolasyon önlemleri almadı. Mart ayının ortalarında çok sayıda fabrikada üretim sağlıksız koşullarda devam etti. İşçiler ve sendikalar üretimin durdurulması ve ücretli izin talebiyle çok sayıda eylem ve grev yaptı. Örneğin Marghera'daki Fincantieri gemi yapım şirketinde işçiler işin niteliğinin güvenli çalışmaya uygun olmadığını belirtti ve greve çıktı. İtalya'nın Brescia bölgesindeki işçiler greve giderek 15 gün boyunca üretimin askıya alınmasını talep etti. Mantova'daki Corneliani erkek moda markasının 450 çalışanı sağlıklarını korumak için fiili greve gitti. Açıklamalarında “A sınıfı ve B sınıfı vatandaş yok; sağlık herkes için aynı derecede önemli” denildi. Roma'daki IKEA Anagnina işçileri, PSA Genova Terminali'ndeki işçiler, Molla'daki Fiat işçileri de eylem ve grev yapan sayısız örnekten bazıları. İtalyan hükümeti uzun bir süre fabrikaları kapatmadı; montaj hatları üretmeye, işçileri ve tüm ailelerini riske atmaya devam etti. Ancak hükümet “evde kal” çağrısını da eksik etmedi. USB (Unión Sindical de Base) sendikası yaptığı açıklamada evde kal çağrısına rağmen insanların evde kalamadığına işaret ederken, “hayatlarımız kapitalistlerin kârından önce gelir” dedi.

AGAMBEN’İN KAÇIRDIĞI BAĞLAM

Üçüncüsü, Agamben’in iddiasının tersine alınan önlemler insanların hayatının çıplak yaşama indirgenmesi anlamına gelmez. Onun kuramında izolasyon yani kapatma, egemenin çıplak yaşam üzerindeki egemenliğinin en açık biçimidir. Ancak her politik pratik somut durum, koşul ve mücadele bağlamında gerçeklik kazanır. Bu anlamda ilişkiseldir. İktidarın, örneğin darbe dönemlerinde sokağa çıkma yasağı ilan etmesiyle halkın ve sağlık örgütlerin mücadelesi ya da genel duyarlılığın yarattığı baskı ile tam izolasyon kararı almak zorunda kalması arasında ciddi bir fark vardır.

Bu nedenle tam izolasyon uygulanması ve insanların buna uyması Agamben’in iddiasının aksine “toplumumuzun artık çıplak hayattan başka bir şeye inanmadığı”nı göstermez. “İtalyanların pratikte her şeyi, normal yaşam koşulları, sosyal ilişkiler, iş, hatta arkadaşlıklar, duygusal yakınlıklar ve dini ve politik kanaatler, hastalanma tehlikesine feda etmeye hazır oldukları” anlamına gelmez.

İnsanlar kendi yaşamlarını korumak üzere belirli tedbirleri uygularken sosyal ilişkilerini, arkadaşlıklarını, duygusal yakınlıklarını ve halkın genel sağlığını savunmak adına aynı zamanda politik bir tutum alıyor. İnsanların zaman zaman “en az bir metre uzakta tutması gereken yayıcılar olarak” görüldüğü belki doğru, ancak kendilerinin de potansiyel bir yayıcı olması nedeniyle çok sayıda insanın yaşlı yakınlarına ve diğer insanlara yaklaşmama duyarlılığını gösterdiğini de görmek lazım. Agamben’in iddiasının aksine, söz konusu olan “hayatta kalmaktan başka ahlaki değeri olmayan bir toplum” değil bireyin sağlığı ile toplum sağlığı arasındaki bağlantıyı görmek zorunda kalan, kapitalist piyasanın gereklilikleri ile işe gitmek zorunda bırakılıp hayatı tehlikeye atılan bir toplumdur.

GERÇEK TEHLİKE

Agamben’in hatası iktidarların salgının yol açtığı fiili olağanüstü hal durumundan yararlanarak, baskıcı, demokratik hak ve özgürlükleri ihlal eden uygulamaları bir norm haline getirmesine dair uyarıları değil. Hem biyolojik yaşamımıza dair bilgi ve kayıtların ticari ve yönetimsel kullanımı, hem de iktisadi ve sosyal yaşamdaki kimi uygulamalar halka karşı mutlaka kullanılacaktır.

Ancak gelecekteki olası, hatta kesin saldırılar bugün tam izolasyon gibi hayati önemdeki bilimsel tedbirlere karşı çıkmanın gerekçesi olamaz. Bunların salgından sonra otoriter uygulamaların bir parçası haline getirilip getirilmemesi bugünden başlayan bir mücadele konusudur. Bu duyarlılık ne kadar önemliyse bilimsel tedbirlerin piyasanın gereklerine feda edilmesine karşı mücadele de bir o kadar gerekli ve hayatidir.

Sonuç olarak uygulamadaki tedbirler iktidara içkin olan istisna hali yaratma eğiliminin bir sonucu değildir. Bununla birlikte Agamben’in yanılgısı sadece mevcut krizin ciddiyetini yeterince kavrayamamak, bu nedenle alınan tedbirlere mesafeli durmak da değildir. Onun yanılgısının temeli, belirli bir konuya özgü olmaktan çok genel siyasal teorik yaklaşımındadır: İktidarı “çıplak hayat” üzerinde egemenlik ve “biyopolitika” eksenine fazlaca indirgemesi; kapitalist üretim, piyasa ve sınıflar arasındaki ilişkilerle iktidar ve biyolojik olan da dahil toplumsal hayatın yeniden üretimi arasındaki ilişkiyi göz ardı etmesidir.

Her türlü istisna hali ve politik/teknik tedbirin egemenin içsel eğilimi gibi bir güce havale edilmesi ile koronavirüsün Amerikan ya da Çin komplosu olarak yorumlanması arasındaki mesafe düşünülenden daha kısadır.

*Agamben, G. (2013) Kutsal İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak Hayat, 2. Baskı, çev. İ. Türkmen, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, sf. 145-6.

 **Agamben, Kutsal İnsan, sf. 15.

 

ÖNCEKİ HABER

Dünyayı saran koronavirüsün şeklinin çizilme hikayesi

SONRAKİ HABER

Özka Lastikte Kovid-19 bulaşanlar arttı | Üretim zamanında dursaydı bu kadar artmazdı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa