Kayseri’de koronavirüs salgınında emekçi mahallesinden yansıyanlar
Kayseri’nin yoksul emekçi mahallesinde önlemler konusunda endişelerini dile getiren mahalleli "Önce güvence sağlayacaksın sonra gelir kapılarını kapatacaksın" dedi.
Fotoğraf: Evrensel
Uğur Can KARAKAYA
Kayseri
Kayseri’nin yoksul emekçi bir mahallesindeyiz. Mahallenin birçok evinde temizlik yapılıyor. 20 yaş altının sokağa çıkma yasağı kararına rağmen çocuklar sokakta oyun oynuyor. Polisi gören birbirine haber ediyor. Daha küçükler tanımadıkları birini görünce sağa sola kaçışıyor. Biz de mahallemizdeki gazete okurlarını ziyaret edip, haberlerimiz üzerine sohbet ettik.
MAHALLE BAKKALI: BÜYÜK MARKETLERE GİDİP EKMEĞİ YAZ DİYEMEZLER
Mahallenin belki de en eski bakkalı okurumuza uğruyoruz önce. Başlıyor anlatmaya: “25-30 yıldır bu mahallede bakkallık yaparım. Yaşım biraz daha büyük olsa sokağa çıkamayacağım. Birden fazla kronik rahatsızlığım var. Ama her gün bu bakkalı açmak zorundayım. Kendime göre önlemler aldım içeriye kimseyi almıyorum. İstekleri kapıdan veriyorum. Ama bunun da çözüm olmadığını parayı alıp verirken anlıyorum. Bakkalı kapatsam eve ekmek götüremem. Ben bakkalı kapatsam mahalleli de zor durumda kalır. Büyük marketlere gidip ekmeği yaz maaş gününde verelim diyemezler” diyor.
EMEKLİ İŞÇİSİ: OĞLUM ÇIKTI HAPİSTEN SEVİNDİM, AKRABALAR İÇİN HÂLÂ ÜZGÜNÜM
Bahçede oturan Ayşe ablanın yanında soluklanıyoruz. Düzenli gazete okurumuz Ayşe abla yeni emekli olmuş bir fabrika işçisi. Kendisiyle zaman zaman bir araya gelerek gazete haberlerini değerlendiririz. Bizi maskeli, eldivenli görünce hemen buyur etti. Bir sürü ikramı önümüze koyarak, heyecanla “Oturun müjdem var size” diyerek anlatmaya başlıyor: “Size her hafta, üstüne atılan bir suçtan dolayı hapis yatan oğlumu anlatıyordum. Hah işte çıktı hapisten. Bu baklavaları da onun için yaptım. Tüm komşulara dağıtacağım. Oğlum çıktığı için çok sevinçliyim” diyor ve ekliyor: “Akrabalarım var siyasi olarak yatan onlar halen cezaevinde. Onların burukluğu var içimde. İsteğim tüm siyasilerin de gazetecilerin de çıkması.’’ Biraz daha baklava veriyor “Uğrayacağınız evlere verirsiniz” diyor. Baklavaları da alıp ayrılıyoruz yanından…
"KAHVEHANE KALABALIK OLUYOR DA FABRİKALAR KALABALIK DEĞİL Mİ?"
Mahalle kahvehanesini işleten bir okurumuzu görüyoruz. Kahvehane kapalı olduğu için evin bahçesinde oturuyor. Bizi de çağırıyor. Yüz ifadesinden anlıyoruz morali iyi değil. Sorunca anlatıyor: “Evde beş kişi yaşıyoruz. Evin geçimi kahveye bağlıydı kapattılar. Bize hiçbir güvence sunmadılar. Yaklaşık bir aydır kapalıyız. Kimse ne yiyip içiyorsunuz diye sormuyor. Önce bir güvence sağlayacaksın sonra gelir kapılarını kapatacaksın. Kahvehaneler kalabalık oluyor diye kapattılar ama binlerce işçi çalışıyor. Niye kapatmıyorsun?” diyor ve ekliyor: “Benim oğlan askerliğini yapalı bir yıl oldu halen iş bulamadı. Hal böyle olunca şimdi mahallede uyuşturucu satan gençlerle takılıyor. Ne yapacağımızı bilmiyoruz” diyor.
"MASKE DAĞITMAYI BİLE BECEREMİYORLAR"
Bahçede halı yıkayan başka bir okurumuzu görüyoruz. Selamlaşıp, sohbete başlıyoruz. Halıyı bırakıp söze giriyor: “Psikolojimiz bozuldu el yıkamaktan, kolonya dökmekten, evin ihtiyaçlarını düşünmekten. Bir maske bile dağıtmayı beceremiyorlar. İşte ülkeyi de böyle yönetiyorlar” diyor.
"ÇOCUKLARIM İÇİN ENDİŞELİYİM ONLAR DA BİZİM İÇİN ENDİŞELİ"
Bir işçi emeklisiyle mahallede rastlaşıyoruz. Hal hatırdan sonra hemşire olan çocuklarını anlatmaya başlıyor: “Şu salgın bitsin istiyoruz. Çocuklar hastanede çalışıyor. Kötü bir maske vermişler. Önlem hiç yok. Korkuyoruz, endişeliyiz. Eve girer girmez tüm kıyafetlerini banyoda çıkartıyorlar. Kendi odasından çıkmıyorlar bize de bulaşmasın diye. Zaten çocuklarımdan birinin kronik rahatsızlığı var. Ama hâlâ çalışıyor. Salgına yakalanır diye ödümüz kopuyor. Onlar bizim için biz onlar için endişeleniyoruz” diyor.
YARDIMLAŞMA KENDİLİĞİNDEN OLUŞMUŞ
Köyü yakın olanlar köye gitmiş. Kalanlar arasında dayanışma var. Mahallenin gençleri, yaşlıların market alışverişini yapıyor. “Yüksek binalarda bunlar olmuyor” diyor bahçede oturan bir ihtiyar. “Sağ olsun gençler ne istersek gidip getiriyorlar” diyor ve ekliyor: “Ne varsa kendi insanımızda var…”